01) "Anadolu yarımadasının bugün için bilinen en eski adı 'Hatti Ülkesi' idi. İlk defa Mezopotamya yazılı kaynaklarında, Akkad sülalesi döneminde (M.Ö. 2350-2150) kullanılan bu adlandırma, M.Ö. 7. yüzyıl Assur yıllıklarında görüldüğü üzere, M.Ö. 630 tarihlerine değin süregelmiştir. Böylece Anadolu, en aşağı 1500 yıl boyunca Hatti Ülkesi olarak tanındı. Bu ad o denli yerleşmişti ki, M.Ö. 2200 tarihlerinden itibaren Anadolu'yu istila etmeye başlayan Hind-Avrupalı 'Hititler' bile yeni yurtlarından söz ederlerken, Hatti Ülkesi deyimini kullanmışlardır." (Ekrem Akurgal, Hatti ve Hitit Uygarlıkları, s.1)
02) "Görünüşe göre Hattiler Anadolu'nun yerli bir halkı idi ve en aşağı M.Ö. 3. binin ortalarından beri küçük krallıklar, beylikler halinde idare ediliyorlardı. Bir çeşit kent-devlet olan bu beylikler M.Ö. 2200'den sonra teker teker Hititlerin eline geçmeye başladılar. Bununla beraber Hattiler, Hitit Dönemi'nde de nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturuyorlardı." (Akurgal, aynı kitap, s.2)
03) "Hattilerin dili hakkında pek az bilgimiz var. Hatticenin Hint-Avrupa ve Sami dillerinden tamamiyle değişik, kendine özgü bir dil olduğu saptanmıştır. Özellikle prefix, yani önek kullanan bir dildir. Örneğin çoğul eki, kelimenin başına geliyordu. Söz gelimi şapu, tanrı demektir. Wa ön eki ile Waşapu tanrılar, anlamına geliyordu." (Akurgal, aynı kitap, s.1-2)
04) "Hattuş, Hitit başkenti Hattuşa'nın Hatticesi'dir." (Akurgal, aynı kitap, s.2)
05) "Anadolu'nun Mezopotamyalılar tarafından Hatti Ülkesi adı ile anıldığını bildiğimize göre, M.Ö. 2500-2000 tarihleri arasında gelişmiş olan uygarlığın da Hattilere ait olması gerektir." (Akurgal, aynı kitap, s.3)
06) "Hititler, Anadolu'ya ilk geldiklerinde ilkel bir durumda idiler ve bu nedenle Hattilerden din, mitoloji, edebiyat bakımından büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Onların tanrı, dağ, nehir ve kent adlarını aynen almışlar, hatta kendilerine yurt edindikleri ülkenin adını bile değiştirmemişlerdir. Öyle ki daha sonraları gelişme olanakları bulan Hititler, Hattilerden aldıkları zengin kültür mirası ile dünya tarihinin en ilginç ve özgün uygarlıklarından birini yaratmışlardır." (Akurgal, aynı kitap, s7)
07) "Anadolu yerleşmelerinin Erken-Tunç Çağı'ndan beri yarım bin yıl boyunca sürdürdüğü barış yaşamı, M.Ö. 2000 yıllarına doğru korkunç bir saldırı ile son bulmuştur. Alacahöyük'te ve Boğazköy'de Erken Tunç Çağı uygarlığı kalın bir yangın tabakası ile örtülmüştür. Alişar'da Erken Bronz Çağı'ndan sonra oturma yalnız Akropol'de sürdürülmüş, şehirde ise bütünüyle son bulmuştur. Orta Anadolu'daki Bitik, Karaoğlan, Dündartepe ve Karahöyük gibi yerleşmelerde ise Erken Bronz Çağı tabakası bir düşman saldırısının belirgin yangın izlerini gösterir. Ankara'daki Ahlatlıbel'le Etiyokuşu yerleşmeleri de Erken Tunç Çağı'ndan sonra terkedilmişlerdir. Böylece Erken Tunç Çağı'nın Orta Anadolu'da silah zoru ile kapandığı anlaşılmaktadır. Söz konusu yangın tabakasının üzerine kurulmuş olan yeni uygarlık aşağıdagörüleceği üzere Hind-Avrupalı dil grubuna giren Hititlere aittir." (Akurgal, aynı kitap, s.10)
08) "Demir bu dönemde en değerli madendi ve gümüşten 40 kat daha değerliydi." (Akurgal, aynı kitap, s.12, "İlk Hitit İzleri / M.Ö. 1800-1700")
09) "H.Koşay'a göre demir eritme ocaklarının daha Hatti Devri'nde bilindiğini yukarıda görmüştük." (Akurgal, aynı kitap, s.12)
10) "Altın gümüşten 8 kat değerli idi. İyi kalite bakırın 70 kilosu bir kilo gümüşe eş değerli idi. Amutum adlı bir maden, gümüşten 40 kat daha değerli idi, yani bir kilo amutum elde etmek için 40 kilo gümüşe eşdeğer olan bir mal vermek gerekiyordu. Bu değerli maden, o dönemlerde yeni keşfedilen demir olsa gerektir." (Akurgal, aynı kitap, s.14)
11) "Tarihçiler, yazının keşfi ile başlayan devrilere Tarihi Çağlar, yazının bilinmediği devirlere de Tarih Öncesi Çağlar adını verektedirler. İlk yazı Mezopotamya'da ve Mısır'da yaklaşık olarak aynı sıralarda, M.Ö. 3. binin başlarında kullanılmaya başlanmıştır. Tarih öncesi uygarlıklar: Taş Devri, Bakır Devri, Tunç Devri ve Demir Devri olarak dört bölümde tetkik edilir." (Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarıkları, s.21)
12) "Tunç Çağı (M.Ö. 3000-1200) Tunç Çağı Anadolu'da 3000, Girit'te Ege'de ve Hellas'ta 2500-2000, Avrupa'da ise 2000 yıllarında başlar." (Akurgal, AU, s.26)
13) "Orta Tunç Çağı (M.Ö. 2500-2000) Orta Tunç Çağı'nın en büyük teknolojik aşaması çömlekçi çarkının icat edilmiş olmasıdır. Bu, dünyada sanayileşmenin ve endüstrileşme atılımının ilk adımıdır. Çömlekler artık 'makine' ile üretiliyordu (M.Ö. 2250-2000)." (Akurgal, AU, s.27)
14) "Anadolu yerleşmelerinin Erken Tunç Çağı'ndan beri yarım bin yıl boyunca sürdürdüğü barış yaşamı M.Ö. 2000 yıllarına doğru korkunç bir saldırı ile son bulmuştur. Alacahöyük'te ve Boğazköy'de Erken Tunç Çağı uygarlığı kalın bir yangın tabakası ile örtülmüştür. Alişar'da Erken Bronz Çağı'ndan sonra oturma yalnız Akropol'de sürdürülmüş şehirde ise bütünüylü yok olmuştur. Orta Anadolu'daki Bitik, Karaoğlan, Dündartepe ve Karahöyük gibi yerleşmelerde ise Erken Bronz Çağı tabakası bir düşman saldırısının belirgin yangın izlerini gösterir. Ankara'daki Ahlatlıbel'le Eti Yokuşu yerleşmeleri de Erken Tunç Çağı'ndan sonra terkedilmişlerdir. Böylece, Erken Tunç Çağı'nın Orta Anadolu'da silah zoru ile kapandığı anlaşıllmaktadır. Söz konusu yangın tabakasının üzerine kurulmuş olan yeni uygarlık, Hind-Avrupalı dil grubuna giren Hititlere aittir." (Akurgal, AU, s.42)
15) "Hitit adı ile anılan Hind-Avrupalı halk kendilerine 'Nesili', yani Nesice konuşanlar adını vermişlerdir. Nesili sözcüğü Kültepe'nin eski adı olan Neşa'dan gelmektedir. Ancak Nesice konuşanlar bütün yazılı metinlerde ellerinde bulundurdukları Anadolu'yu 'Hatti Ülkesi' ve orada oturanları da 'Hatti Sakinleri' olarak adlandırdıkları için bu yüzyılın başlarında bu metinleri gören bilim adamları gün ışığına çıkarılan bu uygarlığa ve onun sahibine Hatti adını verdiler." (Akurgal, HHU, s.18)
16) "Anadolu'nun Mezopotamyalılar tarafından Hatti Ülkesi adıyla anıldığını bildiğimize göre M.Ö. 2500-2000 tarihleri arasında gelişmiş olan uygarlığın da Hatti'lere ait olması gerektir." (Akurgal, AU, s. 31-32)
17) "Hititlerin Anadolu'ya kafkasya yoluyla geldikleri varsayımı" (Akurgal, HHU, s.7)
18) "… Kaniş'in başındaki Ka'nın Hattice bir ön ek olması gerekir. … belki de Kaneş ya da Kneş sözcüğündeki 'Kn' İngilizcede knee, knife, ta olduğu gibi K harfi okunmuyordu. Nitekim Latincedeki Nosco sözcüğünün gnosco kökünden gelişi de bu okunuş önerisine uyan bir örnektir." (Akurgal, AU, s.43)
19) "Çeşitli kazı yerlerinden çıkarılan Hitit belgeleri, özellikle çivi yazılı onbinlerce tablet,çağdaş insanlığın, adı bile unutulmuş nice halk üzerine bilgi edinmesini sağladı. O arada, İÖ 2. binyılda Anadoluda, Hitit'lerden sonra en önemli ulusal topluluğun, Hitit belgelerinde Luwili diye anılan bir dili konuşan halk olduğu öğrenildi. Hitit'lerin kendilerinin, Hitit Hiyeroglifleri denen yazıda kullandıkları dil de bu dil idi. Hitit imparatorluğunun yıkılmasını izleyen yarım bin yıl boyunca da, sonradan Kappadokia diye tanınan Anadolu parçasında ve Çukurova'da Luwi dilinin ve ona özgü yazının (Hitit Hiyeroglifleri denen yazının) yeni bir türünün kullanılması, süregitt; oysa Hitit'lerin kendi dili ve Hitit çivi yazısı, unutuldu. Günümüzde, Luwi dili ve buna özgü hiyeroglif yazısı üzerine bilgi birikimi , artık hayli ileridir. Ne var ki, Luwi ulusunun kendisinin tarihi, henüz karanlıklar içindedir." (Bilge Umar, Türkiye'deki Tarihsel Adlar, s.4-5).
HATTİ. Söylenişi, Khatti. Alacahöyük ve Hattusa/Boğazköy dolaylarında, şimdi Hitit'ler diye anılan ulustan önce egemen olmuş, İÖ 2500 dolaylarının yapıtı Alacahöyük buluntularının öz sahibi, Hind-Avrupalı olmayan bir dil konuşan halkın adı; ayrıca, o ulusun yurdunun adı. Aynı yöreye daha sonra egemen olan ulus da kendini ve yurdunu aynı adla anmıştır; böylece, Hatti, Anadolunun en eski adı olmuştur.
Bu, "daha sonra egemen olan ulus"a şimdi Hititler deniyor ki, Hitit adı dahi aslında Hatti adıyla bağlantılıdır. İmparatorluk çağı Hitit'lerinin geleneklerini yaratan ve günümüzde "Geç Hitit'ler" diye adlandırılan, çoğu aslında Luwi kültüründe olan topluluklar Filistine de yayılmışlardı. Kendilerini Khatti'ler diye anan bu insanların adı, Tevrat'ın İbranice aslında "Ht Halkı" diye geçer. Ht ile gösterilen, gerçekte, Hatti adının İbranileştirilmiş biçimi olan sözcük idi. Ama, İbranicenin yazısında sesli harf bulunmadığından yalnız Ht harfleri kullanılmıştı. Asur belgelerinde, ülke ve halk adı olarak Hatti sözcüğü, Hata biçimini almıştır. Mısır hiyeroglif yazısında ise, o yazının da sesli harfi bulunmadığından, Ht değerini taşıyan hiyeroglif işareti kullanılır.
Tevrat batı dillerine çevrilirken, Almancaya çeviriyi yapan Martin Luther, Ht ile gösterilmiş sözcüğü, "Hethit'ler" diye; İngilizce ve Fransızca ya çevirenler ise, "Hitit'ler" diye okuyup yazdılar. Çünkü o sırada, hatta 19. yüzyıl sonuna kadar, Phryg'ler öncesi Anadolu halkları üzerine hiçbir şey bilinmiyordu. Hitit'ler dediğimiz halk, Hellen'ler için bile, tarihin karanlığına gömülmüş, bilinmeyen bir halk idi. O yüzden, Tevrat'ın çevirilerinde böyle çelişkili uydurmacılıkların yapılmasına şaşmamak gerekir. Nitekim, Tevrat'ın Türkçe çevirisinde de aynı uydurmacılığın daha değişik biçimleri bulunuyor ve Filistin'deki Hatti halkı, bazan Hitti'ler diye, bazan da Het'ler, Het Oğulları diye anılıyor.
Geçen yüzyılda ve bu yüzyıl başında Türkiye aydınları arasında en yaygın yabancı dil Fransızca olduğundan, o uydurma adlar içinde, Fransızların kullandığı ad, onların söyleyiş biçimiyle, Hitit'ler diye Türkçeye geçti.
Sonuç olarak, Hitit adı, binyıllar sonra, yanlış okuma yüzünden uydurulmuş bir addır.
Brandentein (RE Suppl. VI Kleinasiatische Ursprachen maddesi, s. 169 satır 31-33 ve s.170 satır 5-6) Hatti sözcüğünün öz biçiminin Khattu ve anlamının da "Gümüş Ülkes" olduğu kanısındadır. Karş. Hattusa.
(Bilge Umar, Türkiye'deki Tarihsel Adlar, s.307-308, İnkılâp Kitabevi, 2.Baskı)
HATTUSA (Khattusa). Adının Hatti (Khatti) adıyla bağlantısı pek açık olan bu kent, Alacahöyük erken tunç çağı kültürünün Hatti'lerince kurulmuş ve Hattus (Khattus) diye adlandırılmıştı; Hititler, kente egemen olduktan sonra, adını Hattusa (Khattusa) biçiminde söylediler. Hatti adının öz anlamı bilinmediğinden, Hattus adının anlamı da karanlıktadır. Hatti adını "Gümüş Ülkesi" anlamına geldiğini, öz biçiminin Hattu (Khattu) olduğunu savunan Brandenstein gibi (bkz. Hatti), Herzfeld de (s. 198 dn.5) Hattusa adının "Gümüş Kenti" anlamına geldiğini söylüyor. Her iki yazar, dayanak belirtmemiştir. (Umar, TTA, s.308)
HATTİWANA. Sonradan çeşitli bölgelerde Hattana, Hattena, Katabana, Kataonia gibi biçimlere bürünmüş bu ad, Hatti (Khatti) adına Luwi dilinin "-sal, -ülkesi" anlamındaki wana takısı eklenerek türetilmiştir. (Umar, TTA, s.308)
Hattusili (Khattusili). Üç Hitit Büyük Kralının adı. Kent adı Hattusa sözcüğüne, İngilizcedeki -ish ve Almancadaki -isch'in karşılığı olan Hitit dili takısı -ili eklenerek türetilmiştir (Hitit belgelerinde, Luwi dilinin Luwili diye adlandırıldığını anımsayalım). Dolayısiyle, "Hattusa'lı" demektir. (Umar, TTA, s.308)
Assa (sözcüğü). Çeşitlemesi İssa. Hellen ağzında: Assos, İssos. Anlamı: "Yerleşim" (buradan, keza: köy kasaba, kent).
Luwi dilinden ve ardılı İÖ 1. binyıl Anadolu dillerinde gelme pek çok yerleşim adında Asa/Assa bitişini görüyoruz (başlıca örnekler, kitabın sonundaki Tablo 37'de toplu biçimde gösterilmiştir)*. Hatta, Assa, tek başına, bir kent adı olarak da karşımıza çıkıyor (bkz. aşağıda Assa). Aynı dillerden kalma olduğunu, içindeki, o dillere özgü sözcüklerin, takıların varlığı nedeniyle anlayabildiğimiz bazı kent adlarının Hellen ağzında -assos, -ssos bitişli edilmiş biçimlerini görünce (bkz. Adrassos, Aliassos, Pedasos vb.), üstelik Assos adlı bir kentle karşılaşınca, böyle -assos, -ssos edilmiş bitişlerin dahi öz biçimini assa olduğu sonucuna güvenle ulaşabiliyoruz.
Luwi dilinin hısımı Hitit dilinde, "iskân etmek, yerleştirmek, kent kurmak" anlamlarında bir Asas fiili vardı (Sturtevant, s.17). Buna bakarak, Asa/Assa'nın, Luwi dilinde, Almancanın Siedlung'u ve Sitz'iyle aynı anlamda, yâni "Yerleşim" (buradan: köy, kasaba, kent) anlamında bulunduğunu sezebiliyoruz. Nitekim Meriggi (Glossar, s. 62 sonu) Assa'yı "Sitz" olarak çevirmiştir. Demek, asa/assa (Hellen ağzında, assos) bitişi, tarihsel coğrafya adlarında, -kenti anlamındadır. Örneğin Mylasa/Mylassa, Mula-(a)ssa, Değirmen-kenti"dir; Thebasa, aslında Taba-(a)ssa, Düzlük-kenti" demektir.
Assa/Assos sözcüğünün bir söyleniş ve yazılış biçimi de issa/issos'tur. Gerçekten, diğer bazı Luwi/Pelasgos sözcüklerinde de, baştaki a yerine i'nin geçtiği çeşitlemeler görmekteyiz; wanda/anda (Hellen ağzında andos) takısı yerine inda (Hellen ağzında inthos; Korinthos'taki gibi); wana/ana takısı yerine ina (Attagaina'daki gibi); hatta Ana Tanrıça için Ama/Ma yerine İma denmesinin örnekleriyle dahi karşılaşacağız (İmaion gibi). Tarihsel kent adlarında assa/assos yerine issa/issos çeşitlemesinin kullanılışı hayli yaygındır (Larissa, Naissos vb.).
Luwi hiyeroglif yazısında, "kent, hisar" kavramını anlatan simge (ideogram) biliniyor. Bu, Meriggi'nin (Glossar, s. 210'da) 199 sayılı olarak gösterdiği simgedir. Ancak, bunun Luwi dilinde nasıl okunacağı; diğer söyleyişle, o dilde "kent, hisar" anlamına gelen sözcüğün ne olduğu, saptanamamıştır.
Eski Hellen'ler, Luwi dilinden ya da onun ardılı, daha sonraki Anadolu dillerinden gelme -sa (o arada, -asa, -assa) bitişli sözcüklerde -sa bölümünü bazan, olduğu gibi bırakmışlardır (örneğin, Bodrum Yarımadasındaki Leleg kenti Madnasa'nın, yine oradaki bir diğer Leleg kenti Pedasa'nın adlarında). Bazı örneklerde bu bitişi kimi zaman -sa diye, kimi zaman, bir okunuş ve söyleniş farkı söz konusu olmaksızın, -ssa diye yazmışlardır: Örneğin çdğu kez Larissa, bazan Larisa; çoğu kez Mylasa, Arrianos 1 XX 4'de Mylassa. Kimi örnekte ise, -sa bitişini -sos'a çevirmişlerdir. O arada, Leleg kenti Pedasa'nın Troas'daki bir adaşını İliada (X 425-431) Pedasos diye anıyor. Hellen'lerin, -sa bitişini -sos ettikleri adlarda, o bitişi kimi zaman, yine bir okunuş ve söyleniş farkı söz konusu olmuksızın, -ssos diye yazdıkları görülüyor. Örneğin, hemen hemen bütün diğer kaynaklarda İassos biçiminde aktarılan kent adı, Arrianos'ta (1 XX 11) İassos'tur. Ancak, Hellen'lerdeki genel ve yaygın eğilim, -sa'lı bitişlerin -ssos'a çevrilmesidir: Telmessos, Termessos, Sagalassos, Mokissos, Bybassos gibi.
Hellen ağzında -ssos biçimini alan bitiş, Türk ağzına uyarlanırken genellikle -sun yada -sın edilmiştir; bu konuda bkz. kitabın sonunda, "Genel Sonuçlar" bölümünde I 5 c. Hellen ağzının değiştirmediği -sa bitişleri, Türk ağzında çoğu kez son a'sını yitirmiş (örnek: Mylasa'dan Milâs), hatta bazan a'yı yitirdikten başka s'si de z olmuştur (örnek: Arpasa'dan Arpaz).
* TABLO 37 - Luwi dilinin "Yerleşim" (buradan: köy, kasaba, kent) anlamındaki ASSA/İSSA sözcüğüyle, ya da bunun Hellenleştirilmiş biçimi Assos/İssos sözcüğüyle türetilmiş adların, gördüğümüz bazı örnekleri (Yalnız A ile başlayan adlar arasından seçilmişlerdir): Abbassos Abessos Adessos Adopissos Adrasan Adrassos Agalassos/Ağlasun Agoressos Aigissos Akalissos Akarassos Akrasos Algbadessos Aliassos Alikarnassis Alikarnassos Alossos Amadassa Amamassos Amaseia Amisos Amnisos Andrasos Apaisos Apasa Arabissos Ardasa Argasa Ariassos Arlissos Arnissa Arpasa Arsissa Artymnessos Asia Assessos Assuva Attanassos
Ata (sözcüğü). Keza, Atta. Bkz. Ada/Ata/Atta (sözcüğü). Sözcük, Atta biçimiyle, Hitit dilinde "Baba" anlamında kullanılıyordu ve o nedenle, Ana Tanrıça'nın erkeği Anadolu baş tanrısının adlarından biri, onun "Baba" özelliğine işaret eden, Atta/Attas idi. Anadolulu Attala adı (Hellen ağzında Attalos; Goth ve Hun ağzında Attila) bu kök sözcükten türetilmiştir. Atta'cık, "Atta tanrının oğlu" demektir. TA "Attila" maddesinde, Attila adının Babacık anlamına geldiğinin söylenmesi, ancak yukarıda anlattığımız çerçeve içinde doğrudur. Luwi dilinin "Baba" anamındaki sözcüğü Tati idi (Laroche, Dictionnaire, s. 95). Ancak, Luwi'lerde de Ata/Atta'nın Ada sözcüğünün bir çeşitlemesi olarak kullanıldığı ve bazı adlar içinde Baba Tanrı'yı kasdettiği, Hitit bölgesi dışında fakat Luwi/Pelasgos bölgeleri kapsamında karşılaştığımız Atabyrion, Atalaura, Atanassos/Attanassos, Attala/Attalos, Attouda gibi adlardan anlaşılmaktadır. (Umar, TTA, s.129)
Ada/Ata/Atta (sözcüğü). Van Windekens'e göre (Le Pélasgique, s. 148) bu sözcük, Hind - Avrupa dillerinde, "Cici" gibi, sevgi anlatan bir sözcük olarak yorumlanmalıdır; o dillerden bazısında (Hitit, Hellen, Lâtin dillerinde) "Baba" anlamına, ama Sanskrit dilinde "Anne" anlamına gelen Atta sözcüğü ve yine Sanskrit dilinin "Abla" anlamındaki Atti sözcüğü bu kökle bağlantılı olmalıdır. Luwi/Pelasgos dilinde, sözcük, anlaşılıyor ki, Ana'yı da kastedebiliyordu. Nitekim, Karia kraliçesi Ada'nın ve onun hem yeğeni hem adaşı olan genç kızın (Strabon, 14 II 17) adı; ayrıca Adana/Athana/Athena (kent, tanrıça) adı ve bir tanrıça Ada'ya işaret eden, aşağıda göreceğimiz Ada(n)da gibi adlar bu sonucu destekliyor. (Umar, TTA, s.13)
Ama (sözcüğü). Luwi dilinde anni, Hitit dilinde anna, "anne, ana" demektir ve bizdeki sözcüklerle eski Anadolulu sözcükler arasındaki yakınlık, bir rastlantı ürünü değildir (bkz. Umar, THİT 2. bsl., c.I/1, s.201). Ama (ve bunun çeşitlemesi, Ma) sözcüğü de, özellikle Ana Tanrıça'yı belirtir yolda kullanıldığı gibi, doğrudan doğruya "Ana" anlamında olarak, Luwi dilindeki metinlerde geçmektedir (Laroche, Dictionnaire, s. 27). Luwi dilindeki bazı sözcüklerin, baştaki A ile yahut baştaki A söylenmeksizin, iki türlü çeşitlemesinin bulunduğunu daha önce bazı örneklerde görmüştük: Aba/Apa, yahut Pa; Aia, yahut İa gibi. Zaten, aynı durum, en eski Hind-Avrupa dillerinden bazılarında da görülmektedir. Örneğin, Ernst Herzfeld (s. 306 dn. 2) eski İran dili için şöyle yazıyor: "Many old Iranian names appear with or without initial A: Amadoi/Mada, Amardoi/Mardoi, Asagrta/Sagartioi, Asimanu/Simanu". Luwi/Pelasgos yurtlarında aynı adıngerek Ama biçiminde gerek Ma biçimindeki çeşitlemelerinden türetilmiş pek çok tarihsel coğrafya adıyla karşılaşacağız. (Umar, TTA, s.57)
Hay. Ermeniler kendilerine Hay derler. Herzfeld'e göre (s.314) Hitit belgelerinde geçen ve Doğu Anadolu'da, Erzurum dolaylarında bir yöre için kullanıldığı sanılan Haiasa (Hayasa) adı ile bu Hay sözcüğü arasında bağlantı olabilir. (Umar, TTA, s.309)
HAYASA . Bkz. Hay
HAYRADOS. Antalya ilinin Gazipaşa ilçesinde bir köyün adı (Saraçoğlu, s. 532 sonu). Rumcadan gelmişe benziyorsa da o dilde böyle bir sözcük saptayamadım. Anadolulu bir adın Rum ağzında çarpıtılmış biçiminden Türk ağzına uyarlanmış olabilir. (Umar, TTA, s.309)
20) "Dikkate değer ki, Zeki Velidi Togan, Aryaların şimdiki Türkistan dolaylarına Ön Asya yoluyla geldiklerini 'sabit' görüyor ve hatta Orkhun anıtları abc'sinin kökenini, onların Ön Asya'dan getirdiği yazıya bağlıyor. Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş kitabının bir başka yerinde yine Orkhun abc'si (daha doğrusu, Göktürklerin, Orkhun anıtlarında da kullandıkları abc) konusuna değiniyor ve bu yazının Ön Asya'dan geldiğini kuşkusuz sayıyor, fakat bu yazıyı Saka'ların Ön Asya seferleri sırasında öğrenmiş ve getirmiş olabileceklerine işaret ediyor. Gerçekten, İÖ 1. binyıl Anadolu dillerinin (Lydia dili, Karia dili, Phrygia dili, Lykia dili, hatta yerli Pamphylia dili yâni orasının Hellen olmayan Anadolulu insanlarının dili) abc'leri hem birbirine, hem de Orkhun anıtlarındaki abc'ye benzer. " Bilge Umar, İlkçağda Türkiye Halkı, s.77).
21) "Sonuç olarak, Orkhun anıtlarının dilinde, Bilge Kağan'ın adı başına getirilen Türk sözcüğü, onun 'Egemen kişi' olduğunu belirtmektedir; Türk budun deyişi, "Egemen budun/ulus'u kasdeder ve Türk Tengri yâni Türk Tanrı, "Egemen Tanrı, buyruk yürüten Tanrı' demektir." (Umar, İTH, s.106)
22) "Sözü geçen kentin adı, çağdaş kitaplarda Hattusa, Hattusas, Hattuşa, Hattuşaş biçimlerinde yazılmakta; daha doğrusu, genellikle Hitit adlarında şimdi s ile ş'nin birbiri yerine kullanıldığı, ayrıca bu adların sonuna kimi yapıtta (adları ş ile yazanların kiminde) bir ş harfi, (adladı s ile yazanların kiminde) bir s harfi eklendiği görülmektedir. Bunun nenedi şudur: Hititler, Akkad (keza Asur/Babil) çivi yazılı metinlerinde, kendi dillerinin yahut da Luvi dili gibi bir diğer dilin sa, se, si, su hecelerini içeren sözcüklerini yazarken, o yazının (çivi yazısının) şa, şe, şi, şu hecelerine özgü işaretleri kullanmak zorunda kalmışlardı. Çünkü o yazıda sa, se, si, su heceleri için işaret yoktu. Bu yazının günümüzdeki uzmanları, örneğin Hattusa'daki kazıları 1906 yılında başlatan Winckler, anlattığımız nedenle, Hitit belgelerindeki o gibi sözcükleri, çivi yazısının gösterdiği şa, şe, şi, şu değerleriyle okudular ve günümüz yazılarına o değerle çevirdiler. Oysa, ş ile çevrilen sesingerçekte s olduğu, aynı Hitit adlarının, Mısır belgelerinde, Mısır'a özgü hiyeroglif yazısıyla yazılmış biçimlerinden anlaşıldı. Çünkü Mısırlılar, ş'li ve s'li sesleri ayrı ayrı belirtebilen işaretler kullanıyorlardı." (Umar, İTH, s.116)
23) Bilge Umar, Türkiye'deki Tarihsel Adlar'ın H ile başlayanlar bölümünde çok sayıda gönderme yapmış: "Habessos-Abessos, Hadramut-Adramut, Hadrianoi-Adrianoi, Hadria-Adria, Halasarna-Alisarna, Hales-Ales, Halesion-Alesion, Halicarnassis-Alikarnassis, Halicarnassus-Alikarnassos, Haliarna-Alikarna, Halys-Alys, Hamaxia-Amaxia, Hamaxitos-Amaxitos, Hanzit-Anzathene, Harmala-Armala, Harmandalı-Armanda, Harmatos-Armatos, Harpagia-Arpagia, Harpasa-Arpasa, Harpasos-Arpasa, Harsa-Arsa, Harzam-Arzamon, Hebros-Ebros, Hedraios-Edraios, Hekatonnesoi-Ekatonnesoi, Hektor-Ektor, Hellas-Ellas, Helnia-Elnia, Hennetoi-Ennetoi, Hephaistos-Ephaistos, Heptasdadion-Eptastadion, Herbessos-Erbessos, Hermes-Ermas, Hermos-Ermos, Herpa-Erpa, Hippoi-İppoi, Hippourios-İppourios, Holmoi-Olmoi, Homonada-Omonada, Hygenneia-Ygenneia, Hyia-Yia, Hykhantenoi-Ykhannetoi, Hylamoi-Ylamoi, Hyllarima-Yllarima, Hyllos-Yllos, Hypaipa-Ypaipa, Hypakhaios-Ypakhaios, Hyparna-Yparna, Hypius-Ypios, Hypokremnos-Ypokremnos, Hypsela-Ypsela, Hyrgaleis-Yrgaleis, Hyromos-Yromos, Hyspiratis-Yspiratis" adlarının aynı şeyi anlattığını belirtmiş.
Bu sözcüklerin başındaki H sesinin ihmal edilebilir bir ses olduğunu görmüş. Öyle ise, 54 adın başındaki H sesinin ihmal edilebilir olduğu yerde, 55'inci adın başındaki H sesi de ihmal edilebilir. Hattuş'un Attuş, Hattusa'nın Attusa, Hatti'nin Atti biçiminde çeşitlemesi vardır. Hattusa'nın başındaku H sesi düşerse, geriye asıl sözcük Attusa kalır. Attusa'nın sondaki -sa sesinin yerleşim (köy, kasaba, şehir) anlamına geldiğini biliyoruz. Attusa'nın -sa sesini bir kenara bırakırsak, Attu bölümü çırılçıplak ortaya çıkar. Attu'nun Atta olduğunu görmek için azcık dikkat etmek gerekir. Atta'nın adı Hattuş'tan doğuya gidildikçe Otu biçiminde söyleniyor olmalı. İşte bu Otu'nun bir başka söyleniş biçiminin de Ogu/Oğu olması ve buradan Oğuz adının oluşması gerekir. Oğuz'dan önce Mete vardı. Mete adının aslı (A)Ma+(A)tta olduğu ve bunun da "Toprak Ana'nın erkeği Atta" anlamına geldiği yeterince açıktır. Aynı şekilde, Hattuş'tan batıya gidildikçe Atta'nın Ta'sı Te De Ze biçimine dönüştüğü belirlenmiştir. Dikkat edilirse, Zeybek adının başındaki Ze ögesinin Atta'nın Ta'sı olduğu görülebilir.
24) Google çeviri çubuğuna insan yazılırsa, sözcüğün karşılığı, hominum (Latince), humaine (Fransızca),human (İngilizce), uman (Romence), umano (İtalyanca), humano (Portekizce), humano (Galiçyaca), humà (Katalanca), olarak veriliyor.
Bu sekiz dilin altısında sözcüğün başında h sesi var iken, İtalyanca ve Romence çeviride h sesinin olmadığı görülüyor. Aynı şekilde, başında h sesi olsun veya olmasın, uma sesinin ortak kök sözcük olduğu görülüyor. Bu durumda, baştaki h sesinin önek olduğu anlaşılıyor. İşte bu ön ekin anlamını öğrenmek istiyorum. H sesi önek olarak sözcüğe hangi anlamı kazandırıyor? Daha doğrusu, mesela İngilizce söyleyişte, human sözcüğünün başındaki h sesinin özel bir anlamı veya görevi var mıdır?
Google çevirisine göre; homo (Latince), hominem (Latince), l'homme (Fransızca), hombre (İspanyolca), home (Katalanca), adam demekmiş. Yine sözcüğün başındaki h sesi dikkat çekiyor.
Bilge Umar'ın verdiği bilgiye göre, Anadolu'nun yerli dillerinden Luwi dilinde ve Hitit dilinde -uma -umna takısı -insanı -halkı anlamına geliyormuş.
İngilizce human ile Luwi dilinin -uma sözcüğünün aynı yerden geldiği belli oluyor. Latince dahil, Avrupa dillerinin ilk çıkış yerinin Antalya Muğla yöresi olduğu biliniyor. Avrupa dillerinde önek olarak varlığını sürdüren H sesi, Hatti veya Hitit sözcüğünün başındaki H sesiyle aynı anlama gelebilir. Ermeniler'in kendine Hay demesi de, Y sesi ile anlam kazanabilir.
Sözün özü özeti, İngilizce human (insan) sözcüğünün başındaki h sesi önek midir, önek ise anlamı nedir? H sesi önek ise, inanmış dindaş yandaş yoldaş yurttaş gibi anlama gelebilir mi? H sesi önek olarak başka sözcüklere, inanmışı dindaşı yandaşı yoldaşı yurttaşı gibi anlam verebilir mi?..
⎯ "İngilizcede kelime başına gelen h harfi özel anlam vermez. Fransızcada kelime başına gelen h okunmaz. Hasret yazarsın, Asret okursun, gibi ." (Engin Erkiner)
25) Bu bilgilerin ışığında diyebiliriz ki, Türkçe'nin en önemli iki sözcüğü kesin kanıttır.
Ana sözcüğü hangi topraktan gelmiş ise, Anayurdumuz orasıdır. Anayurdumuzun adı, Anadolu'dur. Ata sözcüğü hangi topraktan geliyorsa, Atayurdumuz orasıdır. Anayurdumuzun koynundaki Atayurdumuz Hattusa'dır. Hattusa adının sonundaki -sa sesi yerleşim demektir, başındaki H ihmal edilebilen bir sestir, ortadaki Attu ise, Ata demektir. Türklere adını veren Atta adının tek veya çift T ile yazılması anlam farkı yaratmaz. 5.000 yıl önce Çömlekçi Çarkı icat edilince toplumsal ayrışma çatışma yeni boyut kazandı. Tam 4.500 yıl önce toplumsal ayrışma çatışma nitelik değişimi yaptı. Köleci erkek toplumun üretici bölümüne egemen olmayı başardı. Türk Bayrağı ilk defa Hattusa'da dalgalandı. Hattusa yerleşimi Türklerin Atayurdu oldu. Bayrak egemenlik belirtisi ise bu böyledir. Türkler kavim kabile soy boy ırk değildir. Toplumsal ayrışma çatışma çağını başlatmış köleci kesimdir.
Yurduna yurttaşına egemen olanlara ve onların yandaşlarına yoldaşlarına Türk denilmiştir. Türkiye Türkleri'nin anayurdu Anadolu'dur. Türkiye Türkleri'nin atayurdu Türkiye'dir. Türk adı toplumsal ayrışmanın çatışmanın ürünüdür. Ortak yaşamdan köleci yaşama geçiş, iyiliği kötülüğü bir yana, her bakımdan devrimdir. Hattusa'da Türk Bayrağı'nın dalgalanması, köleci toplum çağının başladığı anlamına gelir. Doğaldır ki, köleciliği kabul etmeyenler de toplumsal ayrışmanın çatışmanın içinde olacaktır. İlk kölecilere karşı direnenler de inandıkları tanrının adıyla adlandırıldı. Hayasa adının başındaki H sesi olmadan yazılışı okunuşu, yol gösterici olabilir. Hayasa'nın Ayasa, Haymana'nın Aymana, Hayrados'un Ayrados biçiminde çeşitlemesi olsa gerektir. Hayasa (Haiasa) adının sonundaki -sa sesi, -yerleşimi demektir. Ya (İa) sesinin Toprak Ana'yı belirttiğini görmek için, baştaki H sesinin ihmal edilmesi gerekir. Hayasa, Toprak Ana Yerleşimi demektir. Hay adının H sesi ihmal edilerek söylenişi, Ya (İa) sesi, köleciliğe karşı direnenlerin kimler olduğunu açıkça göstermektedir. Köleciliğe karşı direnenlerin de tanrı adıyla adlandırıldığını görmek için azcık dikkat etmek yeter. Tanrı Baba (Atta) ile Toprak Ana (İa) karşı karşıya gelmiş. Egemen olana Atta, Atta'nın egemenliğini kabul etmeyene İa denilmiş. Kavim kabile soy boy savaşları önemini yitirmiş.
Yurduna yurttaşına egemen olanlara ve onların yandaşlarına yoldaşlarına Türk denilmiştir. Türkiye Türkleri'nin anayurdu Anadolu'dur. Türkiye Türkleri'nin atayurdu Türkiye'dir. Türk adı toplumsal ayrışmanın çatışmanın ürünüdür. Ortak yaşamdan köleci yaşama geçiş, iyiliği kötülüğü bir yana, her bakımdan devrimdir. Hattusa'da Türk Bayrağı'nın dalgalanması, köleci toplum çağının başladığı anlamına gelir. Doğaldır ki, köleciliği kabul etmeyenler de toplumsal ayrışmanın çatışmanın içinde olacaktır. İlk kölecilere karşı direnenler de inandıkları tanrının adıyla adlandırıldı. Hayasa adının başındaki H sesi olmadan yazılışı okunuşu, yol gösterici olabilir. Hayasa'nın Ayasa, Haymana'nın Aymana, Hayrados'un Ayrados biçiminde çeşitlemesi olsa gerektir. Hayasa (Haiasa) adının sonundaki -sa sesi, -yerleşimi demektir. Ya (İa) sesinin Toprak Ana'yı belirttiğini görmek için, baştaki H sesinin ihmal edilmesi gerekir. Hayasa, Toprak Ana Yerleşimi demektir. Hay adının H sesi ihmal edilerek söylenişi, Ya (İa) sesi, köleciliğe karşı direnenlerin kimler olduğunu açıkça göstermektedir. Köleciliğe karşı direnenlerin de tanrı adıyla adlandırıldığını görmek için azcık dikkat etmek yeter. Tanrı Baba (Atta) ile Toprak Ana (İa) karşı karşıya gelmiş. Egemen olana Atta, Atta'nın egemenliğini kabul etmeyene İa denilmiş. Kavim kabile soy boy savaşları önemini yitirmiş.
Dikkat edilsin, Anadolu'da yerli köleciler önce bir yerde başarılı olmuş. Türk Bayrağı ilk defa Hattusa'da dalgalanmış. Baba Tanrı Atta'ya inananlar ile Toprak Ana'nın çocukları ayrışmış ve karşı karşıya gelmiş. Ama hiç kimse demirden yapılmış baltayı bıçağı kamayı görmemiş. Köleciler bilek kuvvetiyle egemen olmayı başarmış. Yani köle ve köleci kanlı bıçaklı olmamış. Ordu kurulmamış. Askerlik yok. Kölenin geçim derdi yok. Aç değil, açıkta değil. Köleciler de ortak yaşam kurallarına uymuş. Kölenin barınması beslenmesi giyinmesi kölecinin üzerine kalmış. Yine de kölecikler kaytarmış kaçmış. Özgürlük kavramı ortaya çıkmış. Hattusa'da herkes zoru zorbalığı direnişi öğrenmiş. 4.500 yıl önce toplumsal ayrışma çatışma işte böyleymiş.
Uçağa binip binip Ergenekon'a gidiyorlar. Orkhun Anıtları denilen taşlara bakıp bakıp geliyorlar. Yemek içmek bedava. İlgi ikram harika. Muhabbet gani. Ayrıca ek ödeme var. Gez gezebildiğin kadar. Türk adının anlamını bilmezsen, toplumsal ayrışmanın çatışmanın dışında Türk ararsan, Orkhun Anıtları'nda taştan başka şey göremezsin. Yediğin içtiğin gezdiğin gördüğün aldığın verdiğin her şey haram olur. 4.500 yıl önce Anadolu'da olanı biteni öğrenmezsen, 4.000 yıl önce ne olduğunu anlayamazsın.