Sayfalar

Vedat Nurlu


Vedat Nurlu ile aynı mahallede büyüdük. 1963-1964 ders yılında, Turhal Ortaokulu'nda, ben sınıfta kaldım, Vedat son sınıfa geçti. 1964-1965 ders yılında ekonomik nedenlerle okuldan ayrıldım. 1965-1966 ders yılında, ben yine Turhal'da ortaokul son sınıftaydım, Vedat Nurlu Tokat İlköğretmen Okulu'nda öğrenciydi. 1966-1967'de ben de Öğretmen Okulu sınavlarını kazandım. O yıl yine sınıfta kaldım. Vedat sınıfı geçti. 

1967-1968'de Öğretmen Okulu Öğrenci Derneği seçimine Hürler adıyla katılan solcu grubu destekledi. Ben seçime Gerçek adıyla katılan diğer solcu grubun aday listesinde Öner Yağcı ile birlikteydim. Bizim listede Necla Şekeroğlu vardı. Vedat ile Necla çok iyi arkadaştı. Buna rağmen farklı grupta yer aldık. Daha doğrusu, öyle olmak zorundaydık. Vedat Nurlu da bizim grupta yer alırsa, Hürler grubu en önemli afiş üreticisini yitirmiş olacaktı. Bu nedenle, Vedat'la karşı karşıya geldik. "Başkaldırıyorum, demek ki varım!.." diye çok güzel bir afiş yaptı. Biz de "Bilinçsiz başkaldırma, intihar etmektir!.." diye afişle karşılık verdik. 

Bozkurtlar listesinin öncüsü Mahmut Otçu ile Vedat Nurlu ve Necla Şekeroğlu aynı sınıftaydı. Mahmut Otçu da afiş yaptırmış. Necla'yı dış kapıda karşılamış. "İçerde senden büyük bir kurt var, görürsen korkma!.." demiş. Necla o afişi görünce, "Ben de seni adam sanıyordum, kurt olduğunu bilmiyordum!.." demiş. İşte bu nedenle, Vedat Nurlu o seçimde Bozkurtlar'ı çakallara benzetti. Seçimi, Hürler kazandı. Bozkurtlar kaybetti. Bizim için ayrılık gayrılık bitti. Hürler grubuyla birleştik. Bozkurtlar grubuyla ayrıştık. 

Daha sonra, Vedat öğretmen oldu. Adapazarı'nda uzak bir köye atandı. Muhtarın kızıyla evlendi. Bir oğlu oldu. İstanbul Kartal Pendik Aydınlı Köyü'ne geldi. O köyde öğretmenlik yaparken, okulda kolu kırılan bir öğrencisiyi motosikletiyle doktora götürmüş. Çocuğun kolunu alçıya almışlar. Alçıdan çıkarma günü gelince çocuğu bir daha doktora götürmüş. Alçı çıkarıldıktan sonra çocuğun annesiyle ve çocukla birlikte pastaneye gitmişler. Kadın kocasının işşiz olduğunu söylemiş. Vedat işsiz adama iş bulmuş. 

İşte buradan, Vedat'ın karısı annesi ablası kıskançlık krizine girmiş. O kadınla ilişkisi olduğunu iddia etmişler. Dedikodu almış yürümüş. Vedat o kolu kırılan çocuğun babası tarafından tuzağa düşürülmüş. Kesici delici ezici aletlerle öldürülmüş. İstanbul'da Karacaahmet Mezarlığı'nda yan gelmiş yatıyor. Karısı 1981'den bu yana Vedat'tan aylık alıyor ve başkasıyla birlikte nikâhsız yaşıyor.

Son olarak, Salih Damatoğlu'na teşekkür etmek gerekiyor. Bu fotoğrafı ben çektim, Salih saklamış. Arkadaşlık yoldaşlık insanlık bazen bir fotoğrafı saklamakmış!..


17 Ağustos 2014 - CAHİT ÇELİK  -   https://www.facebook.com/taylancahitcelik

66'ya merhaba!..


Bugün bazı kardeşler bizim bahçeye gelmiş ve iyilik sağlık mutluluk dilekleri ekmiş. Doğaldır ki, o güzel dilekleri beslemek için eski defterleri azcık karıştırmak gerekirmiş. 

Tokat İlköğretmen Okulu'nda 1966’dan 1970’e kadar hangi taşı kaldırsan altından ben çıkardım. Edebiyatla sanatla siyasetle ilgilenirdim. Ama asıl ilgi alanım resimdi. Tokat İlköğretmen Okulu’nda resim denilince, Vedat Nurlu, Hüseyin Dilibal, Hüseyin Çelik, Cahit Çelik, Ali İhsan Kırıcı adı öne çıkardı. Öner Yağcı, Adem Çakır, Doğan Özcan, keskin edebiyatçıydı. Şenel Tüzeloğlu, Sebahattin Yazıcıoğlu, İhsan Kapusuz, Orhan Gevrek teşkilatçıydı. Haydar Yiğit cebinde Anayasa taşırdı. Mahmut Otçu milliyetçi olunca bizden ayrıldı. Kızlar tayfasının başında Hatice Güler arkadaşımız vardı. Okulda tanımadığım çocuk yoktu. En çok fotoğrafı ben çekerdim. El yazısından kişilik değerlendirmesi yapardım, bazı arkadaşların yuvasını yıkardım, bazılarının yuvasını yapardım. 

Öğretmenlerimin bir bölümünü çok severdim. Birkaç öğretmeni hiç sevmezdim. Sevmediğim öğretmenler bile benimle ilgilenirdi. Karşıt görüşte olduğum öğretmenler olumlu ilişki kuramayınca elindeki not defterini silah olarak kullanmaya başladı. Halil Çubuklusu kendini kanıtlamak için beni sınıfta bıraktı. O yıllarda, not ortalaması yüksek olursa tek dersten sınıfı geçme olanağı vardı. İkinci yıl, yazılı sınav kâğıtlarına sadece soruları yazdım, cevap olarak hiçbir şey yazmadım. Halil Çubuklusu niyetimi anladı, boş kâğıda bile 4 verdi. Sözlü sınavlarda ağzımı açmadım. Tek dersten bütünlemeye kaldım. Sınavda yine boş kâğıt verdim. Sıfır alarak 4’ten 5’e geçtim. Beşinci sınıfta, Öküz Halil’e karşı gelmenin bedelini bir daha sınıfta kalarak ödedim. Takviye kuvvet gelince, yatılı okuma hakkımı yitirdim. Okul Müdürü’nün özellikle uğraştığı üç beş öğrenciden biri haline geldim. Ocak 1970’de karne ile birlikte bana bir de “Mecburi Tasdikname” verdiler. “Senden kurtulduk!..” dediler.

Yozgat'a gittim, İhsan Kapusuz’un evine yerleştim. İhsan’la birlikte bir gün uğraştım, beni okula almadılar. Ertesi gün Çorum’a gittim, “Yer yok!..” dediler. Öğleden sonra, Tokat’a döndüm. Okul Müdürü’nün boynunu koparacaktım. Bedri Çankaya öğretmenim, “Öyle yapma. Arkadaşlarınla konuş. Sivas’a gideceğini söyle. Son ders bittikten sonra bana gel. Sana bir mektup vereceğim!..” dedi. Arkadaşlarımla buluştum konuştum vedalaştım. Arkadaşlarımı beş parasız bıraktım. Ders bitimde, Bedri Çankaya öğretmenime gittim. “Gel benimle!..” dedi. Beni kendi evine götürdü. Karnımı doyurdu. Elime bir mektup verdi. 20.- lira da para cebime koydu. “Seni tanıyan bilen hiç kimseye görünmeden Tokat’tan çık, Perşembe’ye git, Öğretmen Okulu’nu bul, mektubu üzerinde adı yazılı öğretmene ver. O sana yardım eder. Zaten, Sefer Bal da orada!..” dedi. O gece, Perşembe'ye gittim. Okul açılır açılmaz Sefer Bal öğretmenime “Merhaba!..” dedim. Getirdiğim mektubu Eğitim Şefi’ne verdim. 

Okul Müdürü beni çağırdı. Elinde karnem vardı. Karnedeki 14 dersin sadece ikisi zayıf değildi. Din Dersi ve Güvenlik Bilgisi hariç, resim dersi dahil, baştan sona 2 veya 3 idi. Müdür beni tepeden tırnağa süzdü. “Seni bugün okula almazsam, devamsızlıktan sınıfta kalırsın. Devlet üç yıl boyunca sana yaptığı harcamayı, babandan alır. Zaten bu karneye göre sen sınıfta kalmışsın. Yaramazlık yapmayacağını söz verirsen, seni okula alırım, dört ay sonra nasıl olsa sınıfta kalırsın. Başarısızlık yüzünden okulla ilişiğin kesilir. Devlet yaptığı harcamayı babandan istemez!..” dedi. Buna rağmen, o yıl sınıfı geçtim. 

Okullar açılınca ben de açıldım. Fatsa’dan Ertan Saruhan’la tanıştım. Politzer’in Felsefenin Temel İlkeleri’ni birlikte okuduk. Yeni bir tercih yaptım. Resim yapmayı bıraktım. Tokat’taki Tarih öğretmeni Kel Tamer’in Konya’dan yaptığı gammazlık nedeniyle ortalık karıştı. 1971'in Aralık ayında mahkeme kararıyla okulu bitirdim. Bir ay sonra, Afyon Emirdağ’da öğretmenlik görevime başladım. Öğretmen mücadelesine katıldım. Bir yıl sonra, Dinar’a atandım. 1976 yaz aylarından bu yana İstanbul’dayım. 

Öğretmenlik görevime başladıktan sonra, İlkokul Programı'nda Eğitsel Çalışma dersinin dokulmazlığı olduğunu ama  porogramının olmadığını gördüm. Öğretmene rehberlik edecek İlköğretim Müfettişleri bu eksikliğin farkında bile değildi. 14 yıllık öğretmenken Eğitici Kol Çalışmaları'nın nasal yapılması gerektiği konusunda 28 sayfalık bir kitapçık yazdım. Bu çalışmaların esas amacının demokrasi bilinci kazandırmak olduğunu açıkladım. İki hafta sonra Eğitsel Çalışma dersi İlköğretim Programı'ndan çıkarıldı. Bana iltifatlar ikramlar yapıldı. Sürgün gittiğim okuldan her türlü olanağı olan bir okula alındım. İsteğim dışında yerim değiştirildiği için itiraz ettim. Bu defa ilçe dışına sürgün edildim. 

Öğretmenliğimin son yıllarında benim çalıştığım okula da keçi sakallı acayip tipler öğretmen olarak atandı. Bunlar öğretmenlerle özellikle din konusunda tartışmak istiyordu. Ama öğretmenler neyi nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Bu nedenle, özellikle öğretmenler için, bir aşk hikâyesi yazdım. Bu hikâye Ksanthos adıyla öne çıktı. 

Öğretmenliğimin son yıllarında bir de resim yapmayı öğreten boyama kitabı hazırladım. Renk Bilgisi Resim Defteri adıyla 1996’da basıldı. On yıl boyunca bir tanecik bile satılmadı. İnternet satışı başlayınca kırk güne kalmadan hepsi satıldı. 

Resim dersinin İlköğretim Programı’ndan çıkarıldığını öğrenir öğrenmez, 10 yıllık emekli olduğum halde, kolları yeniden sıvadım. Renk Bilgisi Resim Defteri boyama kitabını dört kitapçıktan oluşan bir dizi yaptım. Yaptığım çalışmayı, başka çaresi kalmayınca, kendim bastırdım. Bu defa dağıtımcılar dağıtmadı, satıcılar satmadı, alıcılar almadı. Kredi kartı borcu batağına battım. Parasızlık yüzünden evden çıkamadım. Miro Masalı’nı yazdım. 1264 bölüm olunca noktayı koydum. Zor yazdım, kolay okunuyor. Buram buram memleket havası kokuyor. Yazdığım masalın eşi benzeri yok, ikincisi yazılamaz, çakması yapılamaz. Beğeneceğinizi umuyorum.  

25 yıl öğretmenlik yaptım ve emekli olmayı başardım. Emekli olduktan sonra yan gelip yatmadım. Bugün 65 yaşındayım. Bu ayıp bana yeter. O yüzden, eski defterleri çok karıştırmanın gereği yok. Bahçeye iyilik sağlık mutluluk dilekleri eken arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. 


14 Ağustos 2014  -  CAHİT ÇELİK  -   https://www.facebook.com/taylancahitcelik



Yakıştırmalar karşılıksız kalmadı ...

5.000 yıl önce toplumun yapısı değişmeye başladı. Üretici yaratıcı doğurgan Toprak Ana’ya inanmış insancıklar ortak yaşamdan yanaydı. Avcı toplayıcı kurnaz erkeğin bencillik damarları kabardı. Savaş tutsaklarını zorla çalıştırdı. Toprak Ana’nın karşısına Baba Tanrı Atta çıkardı. Bulunduğu yerde yörede din adamı kralcık olmayı başardı. Hattuş’ta Türk Bayrağı dalgalandı. Kralcıkların yandaşları yoldaşları çoğaldı. Kadınlar kızlar her yerde aşağılandı dışlandı. Zalimlik zorbalık hainlik hırsızlık arsızlık edepsizlik kölecilik kavramları ortaya çıktı. Hayvanlar tanrı adlarıyla adlandırıldı. Toprak Ana’nın Ada ve Ana adları birleştirildi ve inek yavrusuna "dana" yakıştırması yapıldı. Dış kapıyı bekleyen hayvana Baba Tanrı Atta’nın adı "it" olarak verildi. Lakin, ne yapılırsa yapılsın, toplumsal ayrışma çatışma bitmedi. Çömlekçi çarkı icat edildikten 500 yıl sonra, 4.500 yıl önceden bu yana, 2.000 yıl boyunca Anadolu’nun tamamı Hatti Ülkesi adıyla anıldı. 


Türklerin Tarihi Türkçe sözcüklerde gizlidir!..

5.000 yıl önce, çömlekçi çarkı icat edilince, toplumsal ayrışma çatışma başladı. 10.000 yıllık doğurgan tanrı Toprak Ana'nın karşısına avcı kurnaz erkeğin uydurması Baba Tanrı Atta çıktı. İnsanlar yerler yöreler ırmaklar denizler dağlar ovalar inanılan tanrının adıyla adlandırıldı. Kabile soy boy ayırımcılığının yerini köle veya köleci ayrışması çatışması aldı. Avcı kurnaz erkek çömlekçi çarkının üzerine yattı ve bulunduğu yerde yörede egemen olmayı başardı. 4.500 yıl önce Anadolu'nun tamamı Hatti Ülkesi diye anıldı. Hatti adıyla Hitit adı arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de aynı şeyi anlatır ve aynı harflerle yazılır. Sesli harfler çıkarılırsa, htt harfleri kalır. Baştaki h sesinin hiçbir anlamı yoktur. Geriye kalan tt ise Baba Tanrı Atta'nın tt'sidir. T'nin tek veya çift yazılması anlam farkı yaratmaz. Türk adının başındaki T, işte bu T'dir. Türk adı "egemen olan" anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, Türkler sınıf savaşının öncüsüdür. Hititler (veya daha doğru deyişle, Hattiler) tepeden tırnağa Türk’tür. Kavim kabile soy boy hepsi hikâyedir. Dahası, yurduna yurttaşına "egemen olmayan" Türk değildir. Kimsecikler bilmese de bu böyledir.