Sayfalar

Süleymani, Şiiliği İran halkı için kalkan yapmıştı

Nurzen Amuran sordu, Prof. Dr. Haydar Çakmak yanıtladı...

Nurzen Amuran: Ülkemizde medya ortamında aynı kişiler her konuda sadece sınırlı bilgilerini açıklıyor algılama metotlarını kullanıyorlar ama ele alınan konuların uzmanı olanlar, bu ortamlara davet edilmiyorlar. Böylece izleyici okuyucu, ele alınan konuda yeterince aydınlanamıyor, bilgi sahibi olamıyor. Bu nedenle her hafta gündemdeki olayları uzman konuklarımızla konuşuyor sizleri aydınlatmaya çalışıyoruz. Uluslararası ilişkilerde doğru bilgi elde edebileceğimiz, kaynak olacak bilim adamlarımızın uzmanlarımızın sayısı çok değil. Bu hafta yeniden Ortadoğu’yu konuşacağız. Çünkü, bölgedeki gelişmelerin bize de yansıyacak riskleri olabileceği için doğru bilgilerle aydınlanmamız gerekiyor. İran’daki son olaylar ve İran devlet sorumlularının yaptığı açıklamalar, Ortadoğu’daki mevcut gerilimi artırdı. Kasım Süleymani suikastıyla birlikte içerde ve dışardaki gelişmeler Ortadoğu’yu bir çözümsüzlüğe de götürebilir. Önce İran’ı sonra Libya’yı konuşalım. Konuğumuz Prof. Dr Haydar Çakmak. 

Sayın Çakmak, Kasım Süleymani İran halkı için ne ifade ediyordu, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve ekibi için ne ifade ediyordu? Süleymani’nin öldürülmesi kimlere yaradı, İran’ın Ortadoğu’daki konumunda bir değişiklik yarattı mı? 

Haydar Çakmak:  Kasım Sülaymani, İran dini rejiminin felsefesine ve politikasına uygun bir kişiliğe sahip askerdi. İlkokul mezunu olmasına rağmen ordu komutanlığına gelecek kadar becerikli ve aynı zamanda rejime bağlı ideolojik bir militandır. İslami rejimi koruyan ve rejimin içte güvenliğine dışta ise yayılmasına ve dış tehlikeyi önleme görevi olan “Devrim Muhafızları”na bağlı “Kudüs Gücü”nün komutanıdır. Kasım Süleymani’yi İran ile ilgili bütün askeri dış sorunlarda başrolde görüyoruz. 1998 de Afganistan da 7 İranlı diplomatın öldürülmesi üzerine, Taliban’a karşı savaşan Fars kökenli Tacik molla Burhaneddin Rabbani’ye çok büyük askeri ve lojistik destek vererek Taliban’dan intikam almıştır. İran devletinin bölgesel ve uluslararası güç olma amacına uygun olarak bir Şii kuşağı yaratmak için İran dışında ki Şiileri organize etmiştir. Lübnan’da yüz bin kişilik silahlı Hizbullah’ı, Irak ta, seksen bin kişilik Haşdi Şabi’yi eğitmiş ve donatmıştır. İran’ın ulusal çıkarları yönünde bunları kullanmıştır. Suriye’de Şii mezhebine yakın Alevi ve Nusayri mezhep mensuplarıyla yakın işbirliği sağlamıştır. Halkının yüzde yetmişinin Şii olduğu Bahreyn’de Şii din adamları ve dindarları örgütlemiştir. Bu örgütlemenin en acı örneklerinden birisi de Yemen’deki Şii’leri İran, Sünnileri de Suudi Arabistan’ın desteklemesiyle kan ve yıkıma sebebiyet vermeye devam etmesidir. Ekim 2015’te Suriye’de yardımcısı Hüseyin Hamedani’nin DAEŞ tarafından öldürülmesiyle DAEŞ ile kanlı bir mücadeleye girmiştir. Kudüs gücünü İran’ın dışarıdaki askeri gücü haline getirmiş ve savaşmaktan çekinmemiştir. Türkiye’de bir algı oluştu, sanki Süleymani din için savaşan bir fanatik olarak tanıtılmaktadır. Bu doğru değildir. Birincisi, Süleymani bir din adamı Molla değil bir askerdir. Ancak dindar bir askerdir. İranlı dindarlar Türkiye’deki dindarlar gibi beynelminelci-Ümmetçi kozmopolit değil yurtseverdirler. Sülaymani, Şiiliği İran ve İran halkı için bir kalkan yapmıştır. Bu ayrıntıyı görmek gerekir. Sorunuza gelirsek, Süleymani dindar İran halkı için bir kahramandı ancak dindar olmayan İranlılar için halkın parasını sağda solda lüzumsuzca harcayan sorumsuz bir fanatik olarak nitelendirilirdi. Konuşulan ve düşünülenin aksine İran molla rejimi, Süleymani’nin öldürülmesiyle derin bir nefes almıştır. Süleymani başına buyruk söz dinlemeyen istediği parayı biraz da zorla alıp hesap vermeyen, eli silahlı on binlerce kişiyi kontrol eden bir kişiydi. Kimse dokunamıyordu. Devlette teklif edilen başka hiçbir görevi kabul etmiyordu. Amaç onu silahlı gücün başından almaktı ama o ısrarlı bir şekilde ordusunun başında kalmak istiyordu. Din adamı olmadığı için dini hiyerarşinin dışındaydı, bir başka deyişle devletin nimetlerinden, yönetiminden ve siyasetten uzaktı. İktidarı elinde tutan Mollalar ve sivil siyasetçiler Süleymani’nin askeri bir darbesinden, için için korkmaktaydılar. Süleymani’nin öldürülmesi derin bir nefes almalarına olanak sağladı. Bu rahatlığı sağlayan Amerikalı askerlere müteşekkir kalmışlardır. Zaten onlarda intikam almak yerine Amerikalıların gösterdikleri boş bina ve arazileri bombalayarak şükranlarını göstermiş oldular. 

Süleymani’nin öldürülmesi ile İran yönetimi bölgeyle ilgili daha bağımsız ve daha rahat hareket edecektir. Zira Süleymani bölge politikasında çok etkiliydi ve çok angaje olmuştu. Bu kadar müdahale hem İran yönetimi hem de halk tarafından istenmiyordu. Kudüs gücünün bütçesi milyar dolarla ifade edilmektedir. Hükümet artık bu parayı vermek istemeyecektir. Olağandışı bir gelişme olmazsa İran bölgede eski varlığını göstermeyecektir. Daha mütevazı bir güç, daha barışçıl bir politika ve daha az müdahil bir diplomasi yürütecektir diye düşünüyorum. İran halkı ve devleti yoruldu. Ciddi ekonomik sorunları var. Ambargo nedeniyle askeri gücü büyük darbe almıştır. Bölge halkları da İran’ın iç işlerine karışmalarını istemiyor. En güçlü olduğu ülkelerden birisi Irak'tır ama, Irak halkı ve hükümeti İran’ın ülkeyi terk etmesini istiyor. 

İRAN BATI İÇİN ARAP ÜLKELERİNİ DENGELEME VE ONLARI KORKUTMA ARACIDIR 

Amuran: Ruhani, ABD’nin Ortadoğu’daki askeri harekatını durdurmasını ve bölgeyi terk etmesini isterken AB askerlerine de uyarı göndermesinin arkasında Rusya ve Çin gibi süper güçlerin katkısı olabilir mi? 

Çakmak: Ruhani’nin sözleri daha önceki liderlerden farklı değildir. Ahmedi Nejat döneminde daha sert demeçler işittik. Bu hafif sertleşme ülkede intikam bekleyen dindar kesimi rahatlatmak içindir. Lafla sertleşmenin diplomaside tek karşılığı aynı dozdaki demeçlerdir. Ülkelerin sözlerinden ziyade eylemlerine bakmak gerek. İran’ın bugünkü eylemleri Amerikalıların gösterdikleri boş binaları bombalamaktır. Rusya ve Çin, hayati bir sorun veya ciddi ulusal güvenlik ve çıkar sorunu yoksa İran için ABD’yi karşılarına almazlar. Bu durumu İran çok iyi biliyor. Ruhani önümüzdeki hafta AB heyeti ile nükleer çalışmalarını müzakere edecek ve bu nedenle elini güçlendirmek için karşı demeçler vermektedir. İran’ın tercihi AB ile müzakere etmektir. İran’ın talihsizliği gelecek AB heyeti içinde İngilizlerin de olmasıdır. ABD ve İsrail özelde, Avrupa ülkeleri de genel de, İran’ın belli oranda gücünü korumasını istemektedir. Bazılarının düşündüğü veya dediği gibi İran’a saldırıp parçalamak veya zayıflatmak gibi bir politikaları yoktur. İran, batı için Arap ülkelerini dengeleme ve onları korkutma aracıdır. Arapları İran ile korkutarak silah satmaktadır. Bu aracı bırakmak istemezler. Ayrıca İran parçalanınca orada ki 40 milyon Türk kökenliler, ya Azerbaycan ya da Türkiye ile birleşmek isteyecektir. Öyle bir şey olursa devasa bir Türkiye veya çok büyük bir Azerbaycan ortaya çıkar ki hiçbir ülke bunu istemez. 

Amuran: Ağır ambargo koşulları ve ülkenin yaşadığı ekonomik kriz halkı yönetimden uzaklaştırıyor mu? İran halkı Ukrayna uçağının düşürülmesinden sonra biraz değindiniz ama devrim muhafızlarına nasıl bakıyor, ülke içindeki sorunlar giderek artarken yapılacak seçimler değişik sonuçlar getirebilir mi? Reform yanlıları son olayları nasıl yorumluyor?

Çakmak: İran halkı son on yıldır rejimden umudunu kesti ve halk arasında derin çatlaklar oluştu. Halkın yüzde onu rejimle barışık ve rejimin nimetlerinden istifade ediyor. Hem dindar hem de daha iyi şartlarda yaşıyor, dolaysıyla hayatından ve rejimden memnun. Ancak seksen milyon nüfusu olan ülke halkının yüzde doksanı mutsuz ve rejim karşıtıdır. Rejimin baskısı, hukuksuzluk, yoksulluk, hayat pahalılığı, yolsuzluk adam kayırma, ülkenin sürekli savaşta olması ve adaletsiz paylaşım gibi sorunlar halkı bıktırdı. Rejimi yaşatan eli silahlı devrim muhafızları halk tarafından nefretle karşılanmaktadır. Her türlü yolsuzluğun içinde silahlarıyla halkı baskılamaktadır. İran halkı seçimlere güvenmiyor. Seçimlerde hile yapıldığına inanıyor ve rejimin her hangi bir seçimle gideceğine de inanmıyor. Rejimin ancak bir halk ayaklanması veya bir darbeyle gideceğine inanıyorlar. Bu nedenle halk her olayda sokağa çıkıyor. Reformcular ve halkın önemli bir kesimi rejime güvenmediği için iktidarın yaptığı her hareketi sorguluyor. ABD’den intikam alacağız diye yola çıkan rejimin, boş binaları bombalayıp seksen kişi öldürdükleri yalanı üzerine rejim yanlısı olan dindarları da rahatsız etmiştir. Halkın geçen hafta pazartesi günü yaptıkları gösteride yere çizilen ABD ve İsrail bayraklarının üzerine basmayarak rejime ve yandaşlarına çok açık ve ilginç bir mesaj vermiştir. Düşürülen Ukrayna uçağından sonra rejimin itibarı iyice yara aldı. Rejim, uçağın kendi düştüğünü söylemiş sonra da kendilerinin kazara düşürdüklerini söyleyerek yalancı durumuna düşmüştür. Şimdi sorun uçağın kaza sonu düşürülmediği ve özellikle yolcular içinde bulunan Süleymani’nin çok yakınının bazı devlet sırrı belgelerle kaçarken sonradan fark edilip uçağın kasıtlı olarak düşürüldüğü dedikodusu doğru çıkarsa ne olur? 

Amuran: Evet bu söylentiler de var. Süleymani suikastından sonra Türkiye’nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz, bu süreçte Türkiye-İran ilişkilerinde nasıl bir politika izlenmesi gerekir? 

Çakmak: Türkiye bu sorunda makul ve doğru davrandı diye düşünüyorum. Bu tavra yapılan eleştiriler kendi düşünceleri doğrultusunda tavır alınmadığı için yapılmaktadır. Hükümetin ABD-İran gerginliğinde tarafsız kalması ülkenin çıkarlarına uygundur. 

Amuran: Libya da İran gibi dünya gündeminde. Yıllardır iç savaş yaşayan Libya’yı da konuşalım, Libya Kaddafi döneminden bu yana süper güçlerin hedeflerinden biriydi değil mi? 

Çakmak: Bildiğiniz gibi Libya da, İsrail ve batının Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme paketinin içindeydi. Batının Arap Baharı planlaması Tunus’ta 2010 yılında başladıktan sonra bu projeden en çok etkilenen ülkelerin başında Libya ve Suriye oldu. Dikta bir rejim ile 42 yıl Libya’yı yöneten Kaddafi 21 Ekim 2011 tarihinde çok çirkin bir şekilde öldürülünce Libya istenilen ve arzu edilen kaos içine düşürülmüştür. Bunu söylememin nedeni, bu kaos batılı ülkeler ve İsrail tarafından planlanmıştır. Şöyle ki, bu müdahaleye destek veren ABD ve Avrupalı ülkeler isteselerdi Kaddafi öldürüldüğü gün ülkenin başına bir hükümet getirir ve onu da destekleyerek uluslararası kamuoyuna duyururdu ve kimse de ses çıkartamaz ve ülke sükunet içinde kalmaya devam ederdi. Ama bugün, stratejileri gereği ülkeyi serbest bırakıyorlar ve ülke içinde ki bütün güç odaklarına yeşil ışık yakarak kargaşayı teşvik ediyorlar. İç savaş başlayınca da el altından hepsine yardım ederek iç savaşı sürdürüp halkı birbirlerine düşürüp düşman ediyorlar, devleti ortadan kaldırıp kaos yaratıyorlar, ülkenin milli servetini çarçur ettiriyorlar. Burada amaç İsrail’in bölgede güvenliğini tehdit edebilecek güçlü ve zengin devletleri ortadan kaldırarak ülke de sürekli iç savaş çıkartacak şekilde halkı, mezhep, kabile, aşiret ve cemaatlere bölüyorlar. Peki bunu insanlar fark etmiyor mu? Aydın kesimi ve eğitimli halkın bir kısmı bunu görüyor ama bunlar hem azınlıkta hem de karşı koyacak veya değiştirecek güce sahip değiller. Bu ülkeler de bu planlamayı yapan güçler zaten bu ihtimalin önüne geçmek için bu aydın ve eğitimli kesimi dışlıyor ve özellikle de etkili mevkilere veya maddi güce erişmesini önlüyor. Dikkat edilirse hep aynı tarz da gerçekleşen olaylar görüyoruz ama birisi çıkıpta olayların nasıl başladığı, nasıl geliştiği ve nasıl bittiğini şekil ve şartlarını incelemiyor. Siyasi, askeri ve ekonomik olarak analizler yapılıyor. Tabii ki bu analizler yapılması gerekir ama bir de bu benzerliklerin ne anlama geldiğini de incelemeleri gerekir. 

Amuran: Ülkede şu anda kaç taraf var ve bu tarafları kimler desteklemektedir 

Çakmak: Libya da bugün itibariyle, iki taraf mevcuttur birisi, ülkenin doğusunda, Mısır sınırında Tobruk kenti merkezli “Temsilciler Meclisi” adıyla hüküm süren ve başında Kaddafi’nin eski arkadaşı general Halife Hafter’in olduğu grup var, bir diğeri ise Birleşmiş Milletler tarafından tanınan meşru “Milli Mutabakat Hükümeti” adıyla ülkenin yasal başkenti Trablus ta hüküm süren ve başında Feyaz El Sarraj’ın olduğu grup var. Tobruk hükümetini Mısır başta olmak üzere Arap ülkeleri, Rusya, batının bazı ülkeleri desteklemektedir. Trablusgarp da bulunan meşru hükümeti ise başta Türkiye olmak üzere İtalya ve bazı Avrupalı ülkeler desteklemektedir. 

Amuran: Libya’daki çatışmalara doğrudan neden müdahil olduk. Hangi gerekçelerle Libya ile bu süreçte ilgilenmeye başladık? BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin Başbakanı Fayez el Sarraj’ın Müslüman Kardeşlere yakınlığı Türkiye’nin kararında rol oynadı mı? Neden Feyaz El sarraj tercih edildi? 

Çakmak: Hükümetin resmi açıklamalarına göre, Libya'da tarihi ve güncel çıkarlar, Doğu Akdeniz sorununda meşru hükümet ile yapılan anlaşmanın kadük kalmaması için verilen destek ve bölgedeki olaylarda sahada olma ihtiyacı olarak açıklanmaktadır. Ancak sizin sorunuzda bulunan Müslüman Kardeşler dayanışmasınıda rolü olduğu yönünde kanaatlerin de olduğu bilinmektedir. AKP’nin felsefesine ve icraatlarına bakıldığında Müslüman Kardeşler dayanışmasının payının olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. 

ASIL ÖNEMLİ OLAN SAVAŞA KATILMAMAKTIR KATILINCA DA KAZANMAKTIR. 

Amuran: İngiltere’nin saygın gazetelerinden biri olan Guardian gazetesinde yer alan bir haberde, yaklaşık 2 bin Suriyeli askerin Libya’ya savaşmak üzere Türkiye üzerinden gittikleri aktarıldı. Resmi makamlarca doğrulanmadı bu haber. Yine aynı gazetede Uluslararası Kriz Grubu Kıdemli Libya Analisti Claudia Gazzini, “Ankara’nın müdahalesi nedeniyle Libya’da Türk karşıtı duyguların güçlü olduğunu ve Suriyeli savaşçıların gönderilmesiyle de bunun artabileceğini” söylemiş. Ne gibi krizlerle karşılaşabiliriz? 

Çakmak: Bu tür dedikodular yapılıyor, bu doğru da olabilir. Madem bu bataklığa girdik, Türk askeri yerine paralı asker göndermek daha akıllıcadır. Diğer ülkeler böyle yapmaktadır. Örneğin; Rusya, Suriye başta olmak üzere Ortadoğu ülkelerinden paralı asker toplayarak bölge de savaştırmaktadır. Türk karşıtlığı mutlaka olacaktır çünkü halkın desteklediği gruba karşı savaşanlara destek veriyorsun. Ama destek verdiğiniz tarafta size minnet duymaktadır. Asıl önemli olan savaşa katılmamaktır, katılınca da kazanmaktır. Galip gelince halkı tekrar kazanmak mümkündür. Üzücü olan şey, masum halkın ölmesi ve ülkenin tahrip olması ve sizin de burada bir rolünüzün olmasıdır. 

Amuran: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bu gelişmelerde Libya kararımıza nasıl bakıyor? Çünkü Rus paralı askerleri karşı tarafta çarpışıyor.

Çakmak:  Rusya’nın bu durumdan mutlu olmadığı kesin, ancak her ülke kendi çıkarına uygun davranmak zorundadır. Suriye’de de farklı değildir, Türkiye ve Rusya’nın çıkarları örtüşmüyor. Rusya Ortadoğu’da ki paylaşımdan pay almak ve batılı emperyal güçlerin bölge hakimiyetine sınırlama getirmek istiyor. Bu nedenle Libya’ya girdi. Ancak Libya da durum karışık, zira petrol ve gazın mevcudiyeti emperyalist ülkelerin ısrarını sürdürmesine neden oluyor. Libya’nın paylaşımı zor olacaktır. Önümüzdeki hafta başlayacak Berlin zirvesi çok önemlidir. Eğer bir anlaşma çıkmazsa, gelecekte Libya politikasına yol gösterecek ayrımlar ve yeni ittifaklar olacaktır. 

Amuran: Türk ve Rus heyetleriyle Libya'daki taraflar arasında 13 Ocak'ta Moskova'da gerçekleştirilen görüşmelerde neden sonuca ulaşılamadı. Hafter’e bağlı Libya Temsilciler Meclisi Başkanı neden kısa bir süre sonra ateşkesin sona erdiğini açıkladı. Bu barış sürecini sizce kimler neden istemedi perde arkasında kimler var?

Çakmak: Hafter’i ateşkese ikna edip Moskova’ya getiren güç Rusya idi. Hafter’in Moskova’da vazgeçip geri dönmesini sağlayan Rusya’dan daha güçlü biri olması gerekir ki bu da ancak ABD olur. ABD, başından beri, Rusya ve Türkiye gibi ülkelerin Libya da olmasına karşıdır. Ayrıca Hafter’in Rusya ile iyi ilişkilerine de karşıdır. Muhtemelen Hafter Rusya-ABD arasında bir tercih yapmak zorunda kalabilir. Burada İtalya’nın durumu çok önemlidir. İtalya el altından Serraj’ı desteklemektedir. Bu desteği aleni yaparsa AB bölünür ve Hafter’in durumu zayıflar. Tobruk yönetimi ateş kesin sona erdiğini duyurdu ama fiili olarak sürüyor. Bu durum da Hafter’in kafasının karıştığını göstermektedir. Aslında herkes Hafter’in tehlikeli biri olduğunu ve yeni bir Kaddafi olacağını hatta daha da kötü olacağını biliyor ama elde ki malzeme bu. 

Amuran: Moskova görüşmelerinden sonuç çıkmaması Rusya’nın arabulucu rolünü zayıflatmadı mı? 

Çakmak: Bu başarısızlık hem arabulucu rolünü hem de Rusya’nın itibarını zedeledi. Hafter büyük bir destek almadan bunu yapamaz, muhtemelen Amerika ve Avrupa ülkelerinden önemli bir destek almıştır. Rusya’nın Libya’daki pozisyonu tehlikeye düşebilir. Berlin Konferansı belirleyici olacaktır. 

Amuran: Önümüzdeki hafta Berlin’de başlayacak görüşmelere General Halife Hafter de katılacak. Başbakan Sarraj da toplantıda olacak. Konferansa Türkiye Rusya ve Libya temsilcileri yanında ABD, Çin, Fransa, İngiltere, İtalya'dan Birleşmiş Milletler’den temsilciler katılacak. Alman Hükümeti’nin amacı barış için devreye BM’yi sokmak. Sizce bu konferans umut verici olabilir mi? 

Çakmak: Bu konferans umut verici olarak gözüküyor ancak kalıcı olur mu bunu söylemek şimdilik zor. Sorun Libya’daki taraflardan ziyade Libya’nın ulusal zenginliklerini soyma peşinde olan emperyalistlerin paylaşım ve pozisyon kavgasıdır. Libya sorunu Birleşmiş Milletler’e bırakılırsa sorun çözülmez ve bence bu kötü niyetli bir yaklaşım olur. Sorunu BM’ye bırakmak isteyen ülkelerin amacı zaman kazanmak için topu taca atmaktadır. Bu ülkeler pozisyonunu iyileştirmek veya devrede olan bazı tarafları Libya’dan uzaklaştırmak gibi amaçlar taşıyor demektir. İyi niyetli ülkeler sorunun devamını istemez. Eğer gerçekten barış istiyorlarsa, Berlin’de bütün taraflar hazırken sorun çözülür ve Libya huzura kavuşur. 

İSRAİL VE MISIR İLE YAŞANAN SORUN AKP İKTİDARININ SİYASİ İSLAM İDEOLOJİSİNDEN VE TUTUMUNDAN KAYNAKLANMAKTADIR 

Amuran: Türkiye’nin Akdeniz’deki konumuna da bakalım. Doğu Akdeniz’de kıyısı olan ülkelerle işbirliği sürecini başlatmak için hangi ülkelerle öncelikle yeniden ilişki kurmamız gerekir. İsrail Suriye ve Mısır burada neden önemli? 

Çakmak: Akdeniz çok önemli bir deniz ve çok önemli bir bölgedir. Akdeniz de tarih boyu sorun olmuştur. Dolaysıyla Akdeniz ülkeleri bölgede barış içinde yaşamak için çok dikkatli olmalı ve barışçıl bir politika benimsemelidir. Keyfi politikalar önce kendine sonra da bölgeye zarar verir. Türkiye için, tam da bu durum olmuştur. Sorunuz da adı geçen ülkelerle Türkiye’nin ulusal bir sorunu yoktur. İsrail ve Mısır ile yaşanan sorun tamamen AKP iktidarının siyasi İslam ideolojisinden ve tutumundan kaynaklanmaktadır. AKP iktidarı bölgede hiç dost bırakmadığı için Akdeniz'de anlaşma yapacak ülke bulamamış ve sorunlu Libya ile anlaşmak zorunda kalmıştır. Bu anlaşma için de Libya belasına bulaşarak bedel ödemektedir. Suriye de ise belayı aradı ve buldu. Türkiye, ulusal çıkarı için acilen Mısır, İsrail ve Suriye yönetimiyle ilişkilerini tekrar gözden geçirerek 2002 yılı öncesine dönmesi gerekir. Ayrıca batılı Akdeniz ülkeleriyle, Fransa, İtalya ve İspanya ile işbirliği zemini oluşturması gerekir. 

Amuran: Türkiye’nin dış politikasında değişime ihtiyacı var. ABD Rusya ve AB ile kurulacak denge siyasetinde ne gibi kararlar almak durumunda, genel bir değerlendirme yapar mısınız? 

Çakmak: AKP iktidarı 18 yıldan bu tarafa, Türkiye’nin Kıbrıs, AB ve Ermeni sorunları gibi hiçbir temel sorununu çözememiştir. AKP iktidarı sadece kendi yarattığı sorunları çözmek ve yeni sorunlar çıkartmak için mesai harcamaktadır. Dışişlerinin yetişmiş yetenekli, çağdaş ve tecrübeli diplomatlarını dışlayarak kendi politikalarına uygun dışardan insanlarla çalışmış ve sorun üzerine sorunlar çıkmıştır. Eski dostluklar bozulmuş ama yenileri tesis edilememiştir. Müttefik ülkelerle çıkar ve politika farklılıkları yaratılmıştır. Yeni ittifaklar sağlam temeller üzerine değil konjonktürel sorunlar ve çıkarlar üzerine kurulmuştur. Yeni müttefiklerle sağlam güvenli zeminler ve ortaklıklar kurulamamıştır. Ne ABD ne de Rusya Türkiye’ye güvenmemektedir. AB çoktan terk edildi. Türkiye, kuruluşunda Atatürk’ün belirlediği temel dış politika ilkelerine geri dönmelidir. Türk halkı Ortadoğulu değildir. Ortadoğu zihniyetine, kültürüne ve yaşam tarzına yabancıdır. Araplarla Türklerin tek ortak ittifakı vardır o da Allah’ın birliğidir. Türk medeniyeti ve Kültürü, orta Asya ve batıdan etkilenmiştir, Ortadoğu’dan değil. Ama Arap ve Fars kültüründen etkilenen bir takım insanların ülkeyi ve Türk halkını çağdışı anlayışlarını din sosuyla kapatarak İslam diye sunması ülkemizi ve halkımızı içinden zor çıkılacak mecralara itmiştir. Bu gün itibariyle kanımızca, Türkiye’nin en ciddi sorunu Suriye göçmenleridir. 2040 yılında 14 milyon Suriyeli olacaktır. Bunun anlamı nüfusun %12’si Suriyeli olacaktır. Bir parti kurup mecliste grup kurabilirler. Suriyeli nüfus konusu, Ensar/Muhacir numarasıyla kutsanarak halka anlatılmaktadır. Cumhuriyet döneminin en ciddi beka sorunudur. Halkın bu konuda uyarılması gerekir. Dışta ve içte ki emperyalistlerin gizli amacı Türkiye’nin nüfus yapısını Türklerin aleyhine bozmaktır. Muhalefetin de maalesef bu konuda ciddi bir çalışması yoktur. 

Amuran: Uyarılarınız önemli. Atatürk’ün belirlediği geleneksel dış politika kurallarımıza dönme zamanı geldi. Libya ve İran’la birlikte dış dünyadaki gelişmeleri bir kez daha değerlendirdik. Aydınlattınız. Çok teşekkürler.

Çakmak: Ben teşekkür ederim. 

19.10.2020 / Odatv.com