Sayfalar

Atatürk'e düşman yapıya asker gönderiyoruz

Suriye, Kanal, Doğu Akdeniz, Libya... Türkiye 2019’u birbiriyle ilintili dört krizle kapatıyor, ancak sorunlar 2020’de karşımıza daha da güçlü biçimde çıkacak... Emekli Tuğamiral Türker Ertürk’e göre Türk askeri Libya’ya gitmemeli. Kanal İstanbul ile ilgili sorularımızı da yanıtlayan Ertürk, iktidarın ağır şantaj altında olduğunu, Kanal İstanbul’un Montrö’yü deleceğini ifade ediyor. Diğer taraftan Ertürk, geçen hafta Boğaz’da kaza yapan geminin izlediği rotaları, yaptığı manevraları incelediğini söylüyor. Sonuç: Şüpheli... 


- Meclis yeni yılın ilk günlerinde Libya’ya asker göndermeyi oylayacak. Türk askeri giderse nasıl bir fotoğrafın içine girer? 

Bir kere Libya’ya asker göndermek çok yanlış. Bugün Libya’da iç savaş var. Bu iç savaşın tetikleyicisi emperyalizm. Büyük Ortadoğu Projesi içinde Libya bacağını halledebilmek istiyorlar. Bizim iktidarımız geçmişte çok yanlış işler yaptı. 2011’de Libya’da Büyük Ortadoğu Projesi’nin Libya bacağına yönelik olarak Kaddafi’yi devirme operasyonu başlatıldı. İktidar, bu operasyonun içine girdi. Bugün Libya’da kaos var, iç savaş var, fiili olarak üçe bölünmüş durumda. Bunun sorumlularından bir tanesi de iktidar iradesi. İktidar bu kaosun içine ve iç savaşa girmek istiyor.   

- Niçin? 

Trablus ve çevresinde egemen olan İhvancı yönetime destek için. Bizim iktidarımız biliyorsunuz geçmişin aklı olan “siyasal İslamcı” ideolojiye, “Yeni Osmanlıcı” hayale ve mezhepsel bir bakış açısına sahip. Bunun sonucu olarak bir de İhvan aşkı var. Bugün dünyada İhvan’ın iktidarda olduğu tek yer olarak Türkiye’yi gösteriyorlar. Bunu yabancı basın yazıyor, ben söylemiyorum. Siz şimdi, Türkiye’nin iki buçuk katı yüzölçümüne sahip Libya’nın sadece yüzde 6’sına egemen olan İhvancı bir yönetime destek veriyorsunuz. Bunun karşısında kim var? General Hafter, ülkenin yüzde 76’sına egemen. Ülkenin güneyini ise Araplardan ayrı bir etnik yapı olan Tebular kontrol ediyor. Bunlar da ülkenin yüzde 18’ine egemenler ve Hafter ile işbirliği içindeler. Ülkenin yüzde 96’sını kontrol eden General Hafter ile İhvancı yönetim arasında bir emperyalizm destekli iç savaş var.  

- ‘BM’nin tanıdığını destekliyoruz’ deniyor… 

Kuyruklu yalan. Eğer öyleyse Suriye’de BM’nin tanıdığı Beşşar Esad yönetimine karşı vekâlet savaşına niçin odun taşıdınız? Libya’da da İhvan’ı destekliyorlar. Suriye’de de İhvan’ı destekliyorlar. Mısır’la da İhvan yüzünden kavgalıyız. Hatta Hamas aşkı yüzünden de İsrail ile papaz olduk. İhvan’ın tarihine baktığımız zaman şöyle bir özelliği var: Türkiye Cumhuriyeti’ne, hilafeti kaldırdığı için Atatürk ve devrimlere düşmanlar. Türkiye’nin kurucu ideolojisi ve lideriyle problemi ve düşmanlık olan bir yapıya destek için Türk askerini gönderiyorsunuz. 

- Siz kurucu ideolojiyle problemli bir yapıya Türk askerini göndermenin sakıncasından söz ediyorsunuz, ancak Cumhurbaşkanı diyor ki, “Libya bize Osmanlı’nın ve Gazi Mustafa Kemal’in yadigârıdır.” 

Bu da doğru bir söz değil. 1911’de Mustafa Kemal, oradaki yerli halkla beraber Derne’de, Araplarla omuz omuza emperyalizme karşı savaşıyordu. O gün için Libya’da emperyalizmin temsilcisi İtalyanlardı. 100 yıl sonra 2011’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tam tersini yaptınız. 2011’de Sirte Körfezi’ne NATO güçleri gönderildi. Başında İtalyan amiral vardı. Türkiye, 5 harp gemisi gönderdi. Arapların, Müslümanların başına bomba yağdırılması için. Tabii ki tek sorumlusu değildi, ama bugün dökülen kanın sorumlularından biri de iktidardır. Bir de şöyle bir ihanet yaptı: O coğrafyada biliyorsunuz otoriter yönetimler var. Libya lideri Kaddafi o ülkeyi iyi kötü yönetiyordu. 1974’te Barış Harekâtı’nda bize destek vermişti. Biz, destek verenleri arkadan hançerledik. Gücümüz bu kadardı, diyebilirsiniz. Gücünüz o kadarsa susar, yerinde oturursun ve ihanet etmezsiniz. Özetle Suriye’de bir bataklığa battık, aynı bataklığa Libya’da da batıyoruz. Asker göndermemiz fahiş bir hata olur. 

 - Tunus’un, hava sahasının uçaklarımıza açılması, üslerini kullanma, karasularından istifade tekliflerimize sıcak bakmadığı anlaşılıyor. Tunus olmadan işimiz ne kadar zor? 

Trablus yönetimi zor durumda, Türkiye’den asker, hava desteği yani savaş uçağı ve harp gemisi istiyor. Çünkü Trablus düştü, düşecek, kuşatma altında. Türk savaş uçaklarının destek verebilmesi için Libya’daki iç savaşta yakınlarında bir yerde hava üssüne ihtiyaç var. Libya’nın Batı komşusu Tunus’a bunun için apar topar gidildi. Görebildiğim kadarıyla Tunus bu işe yanaşmadı. Bunun anlamı: hava desteği vermemiz zor gözüküyor! Bir daha söylüyorum: Türk askerini Libya iç savaşına göndermek büyük bir yanlış olur. 

- Bu ısrarın ideolojik yanının ötesinde TSK’yi zorlayan başka ne olabilir? 

Katar hariç, bütün zengin Körfez ülkeleri, Rusya, Fransa ve Mısır dahil,  Hafter’i destekliyor. Geçen ay imzalanan deniz yetki alanları konusunda imzalanan mutabakat muhtırasından sonra Yunanistan da desteklemeye başladı. Rusya, Türkiye için özellikle ABD’nin ülkemizin çıkarlarını ve güvenliğini yok sayan bazı girişimlerini dengelemek için önemli bir ortak. Ama Rusya Hafter’i destekliyor. Onlarla işbirliğimiz de bozulabilir. Radikal İslami örgütlerin terör için uygun iklim yarattığına inanan ve gören yönetimlerin hepsi Hafter’e destek veriyor. Peki, biz niye Trablus yönetimine destek veriyoruz; çünkü İhvancı. Bunun başka bir izahı yok. 

 - Amerika, Türkiye’nin yanında durur mu? 

Bence durmaz. General Hafter’i sıradan biri olarak görmemek lazım. Sovyetler Birliği zamanındaki Firunze Askeri Akademisi’nden iyi dereceyle mezun, 1967’de İsral ile yapılan Yom Kippur Savaşı’na katılmış Libya-Çad savaşına katılmış. Rusça ve İngilizce bilir. 1990’dan itibaren 20 yıl ABD’de yaşamış ve CIA ile işbirliği yapmış birisi. Adamın bir ayağı Amerikalılar, bir ayağı Ruslarla. Bir anlamda ikisinin de desteği var. Amerikalılar şu anda Libya’daki bu faaliyetlere pek katılmıyorlar ama sessiz kalarak da bir anlamda destek vermiş oluyorlar. Biz mutabakat muhtırası imzalayarak bir anlamda bu münhasır ekonomik bölge (MEB) paylaşımı, sınırlandırma anlaşması yaptık. Bu doğru gibi gözüküyor ama şöyle bir problem var: Bu Trablus yönetiminin sonunu getirebilir. 

- Açar mısınız? 

Yunanistan, İsrail de hemen buna karşı tavır aldılar. ABD de Türkiye-Trablus Yönetimi arasındaki mutabakat muhtırasından memnun değil, çünkü ABD Avrupa enerji anlamında Rusya’ya bağlı olsun istemiyor. Yeni alternatif hatlara ihtiyacı var. Doğu Akdeniz’den çıkan gazın Avrupa’ya intikal ettirilmesi lazım ki, Ruslara bağımlılık azalsın. Bu Türkiye’nin Libya’nın yüzde 6’lık bölümüyle yaptığı mutabakat muhtırası sonundaki deniz yetki alanları paylaşımından sonra Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya gidecek hatların mutlaka Türk MEB’inden geçmesi gerekiyor. Bunun anlamı: ABD de Hafter’e destek verecek veya sessiz kalarak vermiş olacak. Bu şunu doğuracak: Trablus yönetimi düşsün diye karşı tarafı destekleyecekler. Bu yaptığınız yanlış işlerle Trablus yönetimini de imha ediyorsunuz.  

- Doğrusu ne? 

Münhasır ekonomik bölgeni ilan et. Bu konuda Suriye’yle masaya otur. Oturmamız lazım. Mısır ile masaya otur. Oturamıyor, çünkü ikisine karşı da İhvan problemi var. Ayrıca İsrail ile de masaya oturmamız lazım. Hamas aşkı ve antisemitizm içeren söylemler yüzünden İsrail ile kavgalı olmak Türkiye’nin çıkarları ve güvenliğine hizmet etmez. Ayrıca İsrail Yahudi diyasporası vasıtası ile ABD üzerinde de etken. Bu iktidar hesap kitap da bilmiyor ne yazık ki! 

- Rusya başlığına dönmek istiyorum: Putin’le nasıl problemler yaşarız? 

Ruslar biliyorsunuz satrancın güçlü temsilcilerini yetiştirmiş bir ülke. Putin de akıllı birisi. Türkiye’yi fazla ürkütmek, kaybetmek istemeyecekler. Putin’in amacı, Türkiye’yi Batı’dan, NATO’dan koparabilmek. Bir anlamda bu konudaki rahatsızlığını belirtecek, ileri gidecek hamleler yapmayacak ama Türk askerini Libya’da başarısız kılabilmek için el altından işler yapacak. Hafter’e destek verecekler… İktidarın, kararlarının sorgulayıcı akıl, bilim süzgecinden geçmediği, tarihimizden ders almadığı ve Türkiye’nin çıkarları ve güvenliğini gözetmediği çok açık. Varsa yoksa kendi çıkarları, bekası, iktidarda devamlılığı ve çağdışı siyasal İslamcı ideolojisi. İktidarın bu politikasıyla Türkiye’ye Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Ortadoğu’da, Libya’da çıkış yok. Bir de şu problem var: Artık diplomatlarımız eskisi gibi ehil ve nitelikli değil. Diplomatlarımızın çok büyük bir bölümünü “Monşer” diyerek küstürdüler, tasfiye edildiler. Çapsız diplomasiyle olacaklar da ancak budur! 

- Libya’nın Türkiye’den istediği askeri güç TSK’yi zorlar mı? 

İç savaşa girdikçe ve savaşta tırmanma oldukça gönderdiğiniz kuvvetlerin sayısını artırmanız lazım. Savaşmak hem kan kaybı hem de ekonomik kayıptır. Ordu midesi üzerinde yürür ve lojistiğe ihtiyacı vardır. Zaten ekonomik zorluklarımız var. Sen ne yapıyorsun, dışarıya kuvvet göndererek harcamalarını artırıyorsun. Silah, araç gereçlerimizin çoğu dışarıdan geliyor, Türkiye’de ürettiklerimizin önemli ölçüde parçaları da dışarıdan. Dövize, paraya ihtiyacımız var, ama yok. Bu sefer Türkiye’nin geleceğini Araplara peşkeş çekerek para sağlayacak, bunu da Türkiye’nin refahı için kullanmayacak, Türkiye’yi enkaz haline getireceksiniz. 

- ÖSO’nun Suriye’den Libya’ya transfer edildiği iddiası var… 

ÖSO, Türkiye’nin vekâlet savaşçısı olmuş durumda. Onlara dolarla maaş veriyorlar. Suriye’de savaşırlar, gerekirse Türkiye’de operasyon yaparlar. Veya Libya’ya gönderirseniz orada savaşırlar… Peki, iktidar böyle bir şey yapar mı? İsmet Paşa’nın bir lafı var: Geçmişine bakacaksın: Yaptılar mı yaptılar! Yaparlar mı yaparlar! 

- Son olarak: Meclis oylamasında yeni bir 1 Mart tezkeresi yaşanabilir mi? Özellikle iktidardan kopup yeni partilere geçeceklerin bir tavır koyabileceği konuşuluyor… 

Umarım olur, ama sanmıyorum. Artık Türkiye’de tek adam yönetimi var. AKP milletvekillerinin liderlerinden bağımsız bir iradesi yok gibi gözüküyor. Ayrıca korku iklimi de var. Bunların altını çizdikten sonra inşallah olur diyelim. 

İKTİDAR ŞANTAJ ALTINDA 

 

- Yıl 2016. Bir yazınızda, “Kanal İstanbul projesi ülkemiz dışından belli amaçlara yönelik olarak sufle edildi” diyordunuz.. Kim sufle etti? 

ABD… Bakın 5.5 yıl önce televizyon programı yaptım. Kanal İstanbul’un Türkiye’ye karşı bir düşmanlık projesi olduğunu ayrıntıları ile anlattım. Esas amaç Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni kadük etmek, bu konuyu masaya getirmek için emperyalist bir proje olarak iktidarın önüne kondu. Bugün çağdaş dünyanın kanser olarak gördüğü illet şudur: Çıkar çatışması. Bir ülkeyi yöneten liderin yönetim kadrosunun çıkarlarıyla o ülkenin çıkarlarının çatışması durumu… Sorun şu: Türkiye’de Ergenekon, Balyoz ile başlayan, önü açılan darbe girişimiyle devam eden, hileli-hurdalı referandumla nihai aşamaya gelen anayasa değişikliğiyle Türkiye’nin denge ve kontrol mekanizması patlatıldı. Tek adam, kim olduğu önemli değil, kendi çıkarları lehine kararlar verebilir, ülkenin çıkarlarını yok sayabilir, çünkü onu dengeleyecek ve kontrol edebilecek iç mekanizma yoktur. Türkiye bu durumda… İkinci bir durum daha var… Suriye’de radikal örgütleri desteklemesi, yaptırımları delmesi, Halkbank meselesi, mal varlığı sorunu nedeniyle iktidar ağır şantaj altında. Bundan kurtulabilmek için Türkiye’nin aleyhine her işin içinde bulunur. Ve bence bulunuyor. 

- Kanal İstanbul meselesini buna mı bağlıyorsunuz? 

Kesinlikle. Kanal İstanbul’un, İstanbul ve Marmara Bölgesi’nin Boğazı’nı, ekolojik dengesini tahrip edeceği kesin. Aynı zamanda Türkiye’nin güvenliğini ve egemenliğini yaşamsal derecede zedeliyor. İktidar, bunları ve hatta halktan yükselen itirazları yok sayıyor ve burada bir kanal açmaya çalışıyor. Bir kere bir projenin proje olabilmesi için bir sorunu çözüyor olması lazım. Kanal İstanbul hangi problemi çözecek? Aksine yeni problem alanları yaratıyor. 

- Dedeniz İstiklal Madalyası sahibi Bahriyeli Şevki Ertürk, babanız deniz subayı Asım Ertürk.. Siz de Türker Paşa olarak Montrö Anlaşması’nın her aşamasını yaşamış üçüncü kuşaksınız. Söyler misiniz: Kanal İstanbul, Montrö’nün sonu olur mu? 

Olur tabii. ABD, Montrö’den memnun değil. Çünkü dünya denizlerini kontrol ediyor. Dünya denizleri, dünyanın yüzde 70’ini kaplıyor. Yaklaşık 360 milyon kilometrekare. ABD’nin öyle bir donanması var ki kendinden sonra gelen 14 donanmadan daha güçlü. Dünya ticaretinin yüzde 95’i denizlerden yapılıyor. Bu alanı ABD kontrol ediyor. Akdeniz 3 milyon kilometrekare. Yani dünya denizlerinin yüzde 1’i kadar. Karadeniz ise 460 bin kilometrekare. Ne kadar küçük olduğunu görün. Ama ABD, bütün dünya denizlerine hiçbir sınırlandırma olmasına rağmen Karadeniz’e giremiyor. Niçin, çünkü Montrö var, bunu sınırlıyor ve engelliyor. II. Dünya Savaşı’na giden dünya konjonktürü, Atatürk Türkiyesi’nin saygınlığı, onun diplomatlarının becerisi olmasaydı 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi yapılamazdı. 

- Cumhurbaşkanı, “Kanal İstanbul’un Montrö’yle ilgisi yok. Tamamen Türkiye’nin kendine ait bir suyolu olarak faaliyet gösterecek” diyor.  

O zaman şunu sorayım: “Kanal İstanbul’u niçin yapıyorsunuz ki…” İktidarın yetkili ağızlarına bakıyorum, diyorlar ki, “Boğaz taşıyamıyor, kazalar oluyor, Boğaz’a alternatif…” Yahu, İstanbul Boğazı’nın en dar yeri 700 metre. En geniş yeri 4 bin 200 metre. Siz bir alternatif yapacaksınız, 150 metre genişliğinde, 25 metre derinliğinde… Her gün kaza olur, biliyor musunuz? Ben aynı zamanda uzak yol kaptanıyım İpek Hanım. O alternatiften geçmem, geçmek için zırdeli olmak lazım. Türkiye’de tam bu tartışmalar varken geçen cuma İstanbul Boğazı’nın orta yerinde kör göze parmak sokar gibi bir kaza oldu. Sanki “Bak biz demiştik” gibi. Bir kere yanlış diyorsunuz; ortalama olarak İstanbul Boğazı’nın 20’de biri darlığında olan bir kanal kendisinden ortalama olarak 20 kat geniş bir kanala geçiş alternatifi olmaz. Ayrıca buradan geçmeye hukuken kimseyi zorlayamazsın. Diğer taraftan kaza yapan geminin, bir denizci ve uzaman birisi olarak, izlediği rotaları, yaptığı manevraları inceledim, kaza anının videosunu izledim ve şüpheli buldum. Kazada kasıt niyeti var mı konusu mutlaka mercek altına alınmalı ve incelenmeli. Çağdaş ülkelerde ve toplumlarda böyle yapılıyor! 

- Türkiye’nin İstanbul Boğazı’ndan geçen gemileri Kanal İstanbul’a yönlendirme yetkisi var mı? 

Deniz hukuku gereği kimseyi zorlayamazsınız. Bu yeni bir durum yaratacak ve tartışmaya açılacak. Montrö Boğazlar Sözleşmesi masaya gelecek. Tarihe bakmak lazım. 1950’li yıllar, Demokrat Parti iktidarda. Tabii o zaman Sovyetler Birliği var. Amerika o zaman da bir girişim yaptı. Bir kanal açalım dedi. Kanal neresi biliyor musunuz; şu andaki yer. Gerekçe şu: Boğazları savunmamız lazım. Eğer savunma hattı Trakya’da çökerse, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı güçlerinin İstanbul Boğazı’nı ele geçirmesini engellemek için bu kanalla doğal bir engel yaratmak ve burada Kızıl Ordu güçlerini durdurmak. Bu bir bahaneydi. Amaç, Montrö’yü delecek fiili girişimler yaratmaktı. Geldik 2019’lara, gerekçe farklı çünkü artık ne Sovyetler Birliği var ne de Varşova Paktı. Ama niyet aynı! 

- 2006’da da ABD Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice Türkiye’ye geliyor ve “Akdeniz’deki donanmamı Karadeniz’e çıkaracağım, izin vereceksiniz” diyor… Montrö rafa kalkarsa başımıza ne gelir? Rusya da diyor ki, “Montrö’ye zarar gelmediği sürece benim için sıkıntı yok”… Yani zarar gelmeme olasılığı da var mı? 

Montrö sadece Türkiye’yi değil, Karadeniz’e sahildar bütün ülkelerin güvenliğini esas alıyor. Montrö’nün korunuyor olması Rusya’nın da işine yarıyor. Montrö’nün kadük edilmesinden Rusya memnun kalmaz. Yanlış işler yaparsak Rusya’yı bu konuda da karşımıza alacağız. Demin Condoleeza Rice meselesini söylediniz, doğrudur. Ben 2006-2008 arasında Karadeniz bölge komutanı’ydım. Bu ne demek; Deniz Kuvvetleri veya TSK’nin Karadeniz’den sorumlu komutanı bendim. Karadeniz’in merkezi Deniz Kuvvetleri’ne göre Karadeniz Ereğli’dir. Biliyorsunuz Karadeniz’in güvenliği ile ilgili olarak Deniz Kuvvetleri’nin iki girişimi vardı. Bunlardan birisi de Karadeniz Uyumu Harekâtı idi. Çokuluslu bir harekât. Bu harekât Karadeniz Ereğli’den yönetiliyordu. Hatta emrimde Rus ve Ukraynalı subaylar da vardı. NATO ve Amerika bu harekâttan pek memnun değildi. Türkiye’nin, Amerika ve NATO’yu Karadeniz’e sokmamak için bu girişimleri yaptıklarını değerlendiriyorlardı. Hiç unutmuyorum, Ankara’dan bir haber geldi, “Bir İngiliz amiral gelecek, Karadeniz Uyumu Harekâtı kapsamında neler yapıldığını görmek için diye. Bizzat Deniz Kuvvetleri Komutanı Yener Karahanoğlu aradı “Türker sen ilgilen ve neler yapıldığını anlat” dedi. 

- Neden geliyor? 

Neler yaptığımızı görmek için. Gezdirdik, durumları anlattık. Oturduk, orduevinde kahve içiyoruz. Orduevi öyle güzel bir yerde ki, tam limanın önünde. O sırada iki firkateynimiz ve bir denizaltımız rotasyonel olarak görevdeler ve karşımızda iskelede bağlılar. Hiç unutmuyorum, İngiliz amiral bana, “Ya çok güzel bir liman. Bu limanda keşke NATO gemileri de olsaydı” dedi. Ben de dedim ki, “E, şu anda NATO gemileri var… Türk gemileri NATO gemisi değil mi?” Kafalarında ne olduğunu anlatmak için söyledim. Türk gemisini NATO gemisi olarak bile görmüyor. O istiyor ki, oraya İngiliz, Amerikan gemileri gelsin. Biz Soğuk Savaş döneminde bile büyük güçler için çatışma haline getirtmedik Karadeniz’i, bugün de bu çok önemli. Bunu NATO’da olmamıza rağmen Montrö’yle ve dengeli dış politikayla başardık. İktidar şu anda ne yaptığını bilmiyor. 2016’da bir açıklama yapıyor Sayın Erdoğan, “NATO’nun Karadeniz’de aktiviteleri yetersizdir” diyor. Bir anlamda davet ediyor. Yetmiyor; 2016’da Varşova zirvesinde, sonra Brüksel’de NATO’nun Karadeniz’de askeri varlığını artırma kararı alınıyor. İtiraz etmiyorsun, belli ki Montrö’yü delme peşindesin. Bunun için de bir girişime ihtiyaç var, o da Kanal İstanbul… Ben merak ediyorum; Genelkurmay Başkanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı pek bir suskun haldeler. Kanal İstanbul konusunda ne düşünüyorlar acaba? Halk bilmek istiyor. Hayırlı mı olur, Montrö konusunda problem yaratmaz mı diyorlar? Bunu söyleyecek babayiğit bir asker varsa, çıksın karşıma ekranlarda halkın önünde tartışalım. Yoksa bir şey diyemiyorlar ve esir alınmış durumundalar mı? 

ÇİN, RUSYA’YI DESTEKLER 

 

- Çin faktörünü de konuşmak gerekmiyor mu? Atina’da liman satın aldı, köprüye talip, İpek Yolu emeli var. Kanala dahli olabilir mi? 

Direkt çıkarları etkilenmiyor. Çünkü Çin bu suyolunu şimdilik çok az kullanıyorlar. Ama Çin, şu andaki itiş kakışta, savaşta, Rusya’yı destekler. O yüzden karşımıza bir şekilde çıkar. 

BOĞAZ TRAFİĞİ ARTMIYOR, AZALIYOR 

 

“İktidar her konuda yalan söylüyor. Mesela alternatife ihtiyacımız var, Boğaz trafiği artıyor” diyor. Bu yalan biliyor musunuz? Rakamları çalıştım. İstanbul Boğaz trafiği azalıyor. 2006’da 54 bin 800 geçiş yapılmış. 2012’de 48 bin, 2018’de 41 bin geçiş yapılmış. 54 binden 41 bine düşmüş. Çünkü boru hatları var, artık eskisi gibi petrol, sıvılaştırılmış doğalgaz intikali denizlerden yapılmıyor. Kuzey Akımı, Türk Akımı daha bir sürü boru hattı var. Her geçen gün Boğaz trafiği azalıyor, buna rağmen siz yalan söylüyorsunuz. Trafik arttığı için alternatif yaratmaya çalışıyoruz diyorsunuz.” 


- 1920 tarihli bir harita paylaştınız sosyal medyada. Anlamı nedir? 

1920’de büyük ideal (Megali Idea) haritasını çıkarıyor Yunanlar. Haritada mavi yerler büyümeyi gösteren büyük Yunanistan’ın sınırları. Kanal İstanbul’un geçtiği yer Yunanistan’ın doğu sınırı olacak. Tesadüf olabilir mi sizce? Şunu söylemek istiyorum: İstanbul’un ve Marmara’nın doğasını katledecek, ekolojin dengesini yok edecek ve ülkemizin güvenliğini ve egemenliğini yaşamsal derecede tehdit edecek Kanal İstanbul’a karşı her alanda mücadele etmek ahlâkın, etik değerlerin, yaşadığımız bu topraklara saygının, onurun, şerefin ve yurt savunmasının gereğidir. 

NEDEN TÜRKER ERTÜRK? 

15 sene gemilerde görev aldı, üç harp gemisinin komutanlığını yaptı. Türker Ertürk, 2006-2008 yılları arasında Karadeniz Bölge Komutanı’ydı. Deniz Harp Okulu Komutanı’yken TSK içinde Gülen cemaatine bağlı imamlar olduğunu söyledi ve 2010’da istifa etti. Siyasete girme kararı alan Ertürk, hem Doğu Akdeniz, Libya, hem de Karadeniz konusunda uzman bir isim olarak yıllar önce bu konuda uyarılarda bulundu. Bize de sormak kaldı. 

30 Aralık 2019