Sayfalar

Tüm fırtına 8 milyar dolar için!

İpek Özbey

 

Prof. Dr. Sencer İmer: 320 milyar metreküp gaz bulundu diyelim. Ne kadarı çıkarılabilecek durumdadır? 320 milyar metreküplük gazın hepsi çıkmış olsa değeri 64 milyar doların sadece sekizde biridir!

 

 

- Derindeki gaz ve petrol bulunan kayayı parçalamak için yerin altına yatay olarak giriyor, kimyasalla su basıp patlatarak çıkan gazı dışarı alıyorsunuz, yeraltı suları kirleniyor, ayrıca deprem de tetikleniyor!

 

- Romanya’nın araştırma çalışmalarını inceledim. Exxon Mobil oraya girmiş, çıkmış. “Biz bunu yapmak istemiyoruz, bugünkü fiyatlarda ekonomik değil” demiş ki orası bin metre, bizimki ise 3 bin 500 metre.

 

- Yıllık yatırım-işletme miktarı 30 milyar dolar civarında: Üçte ikisi yatırım, üçte biri de işletme maliyeti.

1- Parayı nereden bulacaksınız?

2- Teknoloji için hangi şirketle anlaşacaksınız?

Sonuç yap-işlet-devrettir!

 

- Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın dediği gibi denizdeki keşif sonucu ülkemizin gündeminden cari açık konusunu çıkarıp cari fazlasını konuşuyor olacak mıyız? Bu, bir anlamda açığın ancak mucizelerle kapanır hale gelmiş olmasının itirafı değil mi?

 

Türkiye’nin cari açığı esas itibarıyla ihracatın ithalattan daha az olmasından kaynaklanıyor. Dış ticaret açığı veriyoruz. Normal zamanlarda 250 milyar dolarlık ithalata karşılık 150 milyar dolarlık bir ihracat, yani 100 milyar dolarlık açık var. Bu açığı kapatmak için 30 milyar dolar civarında turizm geliri kullanıyoruz. 20 milyar dolar yabancı sermaye yatırımları ve yabancı sermaye girişiyle bu açığı 50 milyar dolara indiriyoruz. Neticede 50 milyar dolar açık var. Bunu biz borçlanmak suretiyle kapatıyoruz. Borcu borçla kapatma yaklaşımı Türkiye için yanlış bir yaklaşımdır. Bunun sonucunda 2000’lerde 130 milyar dolar olan dış borç 450 milyar dolara kadar çıktı. Ve varlıklarımızı satar hale geldik. Demek ki yapısal bir değişiklik yapmadan bundan kurtulmamız mümkün değil. Bu yapısal değişikliği yapabilmek için her şeyden önce ürettiğiniz ürünlerin içindeki yerli yapım payını artırmanız gerekir. Bunun neticesinde de istihdamı artırırsınız.

 

NEDEN ZONGULDAK’A YATIRIM YAPMIYORSUNUZ?

 

- Konuyu gazın keşfine nasıl bağlayacaksınız?

 

Enerji piyasasına bakacağız. Türkiye enerjide dışarıya bağımlı. Tüketilen enerjinin yüzde 75’i dışarıdan geliyor. Doğalgazın neredeyse tamamı, petrolün yüzde 90’ı, taşkömürünün yüzde 95’ten fazlası dışarıdan geliyor. Zonguldak’ta bizim büyük bir rezervimiz olduğu halde... Mesela Zonguldak’ta 2 milyon tona yakın taşkömürü üretimi var (şu anda 1 milyon tona düştü), 1 milyar tonun üzerinde rezerv var ama Türkiye 35 milyon ton taşkömürü ithal ediyor. Türkiye’nin elindeki potansiyeli, mesela Zonguldak’ı daha iyi kullanması lazım. Daha çok yatırım yapması lazım, yapıyor mu, yapmıyor! Aynı şeyi petrolde ve gazda yapmaya çalışmak lazım. İthalatta birinci planda petrol var. 7-8 milyar dolar petrole gidiyor bugünkü fiyatla. Ondan sonra gaz geliyor. 50 milyar metreküp gazın bin metreküpüne aşağı yukarı 180 dolar ödediğinizi söylüyorsunuz. Demek ki 10 milyar dolar da o yapıyor. 

 

- Türkiye’nin kişi başına enerji tüketimi ne kadar?

 

TKE (taşkömürü eşdeğeri) ile söyleyeyim, 2.2 ton kişi/yıl. Dünya ortalaması 2.7’dir. Türkiye, dünyadaki enerji tüketiminden daha az enerji tüketiyor. Bu değer, Almanya’da 5.5 tondur. Amerika’da 10 tondur. Türkiye’nin gerçek bir sanayi ülkesi olması, refahı yakalayabilmesi için enerji tüketimini en azından bir Almanya seviyesine çıkarması lazım. İthalat yaptığınız için enerji tüketiminiz az. Yabancılara ürettirip, aldığınız için düşük ama milli geliriniz yüksek, çünkü ithalatla yaşıyorsunuz. Yani borçla yaşıyorsunuz, sürdürülebilir mi, hayır... Bağımlılık oranı şimdi yüzde 75. Almanya seviyelerinde tüketsek, bağımlılık belki de yüzde 90’lara çıkacak. Hem siyasi hem ekonomik olarak Türkiye için ciddi bir bağımlılık demek oluyor. O zaman ne yapıp edip bizim dışa bağımlılık oranını aşağı çekmemiz lazım. 

 

- Nasıl bir oyun kurmak lazım bunun için?

 

Doğalgazı mümkün olduğu kadar farklı ülkelerden tedarik ederek Türkiye’yi bir doğalgaz geçiş merkezi yaparak... Aynı zamanda depolamalar yapıp, buradan Avrupa’ya tüketici merkezlerine nakledebilirsiniz. Bu politika çerçevesinde Rus gazı Türk Akımı projesiyle Avrupa’ya gidecek. Bir diğeri TANAP, Azerbaycan ya da Hazar Havzası’ndaki ülkelerin gazlarını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak. Türkiye’nin Mavi Akım’la Rusya ile direkt bağlantısı var. Bakû-Tiflis boru hattının 50 milyon, KerkükYumurtalık petrol boru hattının 70 milyon ton petrol kapasitesi var. Tam çalışsa yalnızca Ceyhan havzasından 120 milyon ton petrol geçmiş olacak. Irak’ın petrol üretiminin 160 milyon ton olduğunu düşünürseniz neredeyse onun üretimine eşit miktar petrol birikiyor Ceyhan’da. Peki siz bu petrolü başka ülkelere satarken gerek Irak ile gerek Azerbaycan ile anlaşarak neden rafineri kurmuyorsunuz? Niçin petrokimya tesisleri kurarak, orada sanayileşme sağlamıyorsunuz? Neden gübre fabrikaları kurmuyorsunuz? Neden Zonguldak’a yatırım yapmıyorsunuz?

 

TPAO ZAYIFLATILMIŞ, DPT ORTADAN KALDIRILMIŞTIR

 

- Siz yanıtlayın...

 

Paraları gidip Kanal İstanbul’a gömerseniz, altyapılara gömerseniz gayet tabii buralara para bulamazsınız. Altyapıya para yatırmak iyi olmakla birlikte ölçü kaçırılmıştır. Devlet Planlama Teşkilatı’nı ortadan kaldırdınız, onun yerine ciddi bir şey koymadınız. Cumhurbaşkanlığı’nda bahsedilen ofisle bu iş olur mu? Ciddi planlama eksikliği var ve günlük yaşanıyor. Cari açığı kapatmanın, enerjide bağımlılığı azaltmanın yollarından birisi yabancıların kaynaklarını da akıllıca kullanmaktan geçiyor. Başka bir şey daha söyleyeceğim: Şimdi burada Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nı (TPAO) kullanıyorsunuz değil mi? Maalesef TPAO zayıflatılmıştır. 1980’li yıllarda başlamıştır bu zayıflama. Mevcut hükümet zamanında da hızla devam etmiştir.

 

- TPAO niçin zayıflatılsın ki?

 

TPAO bir enerji şirketidir, bütün dünyada enerji şirketleri dikey entegrasyona tabidirler. Yani çıkardığı ürünü önce arar, bulur, çıkarır ve üretir. Ürettikten sonra bunu rafine eder. Yani rafineriler de ona bağlıdır. Sonra yan sanayi olan petrokimya sanayilerini kurar. Orada katma değer elde eder. Ondan sonra da tüketicilere dağıtım şebekesiyle satar. Siz mevcut yapıyı parçaladınız. Dünya Bankası ve IMF bunu dayattı. Reagan ve Thatcher vardı, bunlar şirketleri parçalayıp, kendi şirketlerine yol açmak istediler. Petrol Ofisi’ni, rafinerileri sattırdılar tek tek. 

 

- Böylece TPAO’yu kaynaklardan mahrum bıraktılar...

 

Aynen öyle. Entegrasyonu da ortadan kaldırdılar, zayıflattılar. Mesela denizde arama yapacak uzmanları düşünün. Şu anda petrol bulan gemideki uzmanların hepsi yabancı. Kendi adamlarını ellerinin altında tutamadılar çünkü. Şimdi üç tane gemi almışlar gaz aramak için güzel ama farz edelim siz burada gaz buldunuz. Bir kere bunu tek kuyuyla elde ettiniz, pek çok kuyu açıp, garantiye almanız lazım. Bir ay içinde sağladığınız verilerle rezervi bu kesinlikle ifade etmeniz mümkün değil. Bunu bu işin bütün uzmanları bilir. Bu acele niye? İkincisi oradaki gazı kesmiş olmanız, bu gazı çıkarmanız anlamına gelmez. Gazı çıkarmak için ayrı bir teknolojiye ihtiyaç var. Siz 2100 metre deniz derinliği, onun altında da 1500 metre kara derinliği, 3500-4000 metreden petrol çıkaracaksınız. O ayrı bir teknoloji, herkeste yok. Sizde ne bu teknoloji, ne ekipman, ne eleman, ne de bilgi var. Bunu nasıl yapacaksınız?

 

BUNUN SONUCU ŞUDUR: YAP-İŞLET-DEVRET! 

 

- Başka şirketlerle yapacak...

 

Aynen. Mecbursunuz! Efendim, ben şirketi çağırır, para verir çalıştırırım. Hayır efendim, o şirketler bu bilgiyi kolay kolay size vermez. Onlar bunu ortak olarak, oradan pay alarak yaparlar. İşte bu noktada yeni petrol kanununu konuşmamız gerekiyor. Gezi olayları sırasında 30 Mayıs 2013’te TBMM’den geçirdiler. Beni yorumlatmak için TRT’ye çağırmışlardı. Telefonla o komisyonun iktidar partisinden yetkilisi bağlandı. Kanunu methetti. “Sayın milletvekili devletin herhangi bir yerde gaz çıkarıldığında hissesi kaçtır” diye sordum. Cevap veremedi, “Ben söyleyeyim. 8. ve 9’uncu maddeye göre 1/8. Bu da yüzde 12.5 yapar. Demek ki sizin devlete bıraktığınız hisse yüzde 12.5. Peki işgal altında olan Irak’ta bu pay yüzde 18. Siz ne yaptınız” dedim. “Hocam ne yapalım, teknoloji getirecekler” dedi. “Peki Irak’a teknoloji getirmiyorlar mı?” “Hocam yanlış yapmışız, düzeltiriz” dedi. Kanun çıkmış, neyi düzeltiyorsunuz?

 

- Bugün hâlâ aynı kanun yürürlükte, değil mi?

 

Evet, hiçbir değişikliğe uğramadı. Şimdi Karadeniz’de 320 milyar metreküp gaz bulundu diyelim, ayrıca bu miktar da tartışılır. Bu miktarın ne kadarı çıkarılabilecek durumdadır? 320 milyar metreküplük gazın hepsi çıkmış olsa değeri nedir? Ben söyleyeyim 64 milyar dolar yapar. Yanında Romanya’nın derin denizde yaptığı araştırma çalışmaları var, onları inceledim. Exxon Mobil oraya girmiş, çıkmış. “Biz bunu yapmak istemiyoruz, bugünkü fiyatlarda ekonomik değil” demiş ki orası bin metre, bizimki gibi 3 bin 500 metre değil. Şimdi 10 milyar metreküp için yıllık yatırım ve işletme miktarı aşağı yukarı 30 milyar dolar civarında. Bunun üçte ikisi yatırım, üçte biri de işletme maliyeti. Birincisi bu parayı nereden bulacaksınız, ikincisi bu teknoloji ve bilgiyi nereden alacaksınız? Demek ki bir şirketle anlaşacaksınız. Şimdiden söyleyeyim, bunun sonucu yap-işlet-devret olacaktır.

 

- Yani?

 

Yani siz petrol kanununa göre yüzde 12.5 alarak bu değeri paylaşmış olacaksınız. 

 

- Sakıncası ne? 

 

Adam şirket olarak gelecek, bütün donanımı, bilgisiyle o gazı çıkarmaya çalışacak. Düzeneği kuracak, parasını da alacak, belli bir süre onu kullanacak, belli bir zaman sonra size devredecek. Artık ne kaldıysa bahtınıza. Bütün fırtına 64 milyarın sekizde biri, yani 8 milyar dolardır. Olayı böyle gördüğünüz zaman durum değişmiş oluyor. Bir kere yapılması gereken TPAO’yu güçlü bir enerji şirketine dönüştürmektir. Üç arama gemisiyle dünya devleriyle rekabet edemezsiniz. 

 

TEK KUYU AÇARAK REZERVİ TAHMİN EDEMEZSİNİZ

 

- Hocam az önce “320 milyar metreküp de tartışılır” dediniz. Nesi tartışılır?

 

Tartışılır tabii. İlave çalışmalar yapmak lazım. Çünkü bir tane kuyu açarak rezervi tahmin etmek mümkün değil. Üretimi gerçekleştirmek için TPAO’nun şu anda bunu yapacak gücü de elemanı da bilgisi de yok. O zaman siz 2023’e kadar bunu nasıl yapacaksınız, kim yapıyor bunu? Herhangi bir şirket fizibilite yapmadan bu işe girmez. 30 milyar para bağlamaz.

 

- 2023 tarihi telaffuz edildiğinde seçim odaklı algılanıyor, ne dersiniz?

 

Hükümet köşeye sıkışmış vaziyette. Ekonomik olarak çok zor durumda. Şu anda borcu borçla çevirmek için faizleri yükseltse de dışarıdan borç bulmakta zorlanıyor. Elbette Mavi Vatan’ın, egemenlik haklarının korunması, Libya’yla anlaşma yapılması doğrudur. Ancak bunları yapabilmesi için güçlü olması lazım. Para bakımından sıkıntıya girdiğinde ne olacak? O halde Türkiye’deki insanlara ümit vermek lazım. Aynı zamanda dışarıda Türkiye’ye yatırım yapacaklara da bir ümit vermek lazım. Ancak karşı tarafta kimse cahil değil. Bu olayları çok yakından takip ediyorlar...

 

- Piyasaların tepkisi de bunu gösterdi zaten...

 

Gayet tabii. Nitekim Cumhurbaşkanı konuşurken bir baktık dolar yükselmeye devam etti. Netice olarak karşı tarafı akılsız yerine koymayınız.

 

- Türkiye, Akdeniz’de farklı bir tavırla hareket ediyor. Ancak Karadeniz’i düşündüğümüzde bugüne kadar daha dengeleyici ve uzlaşma yanlısı bir konumdaydı. Bulunan bu kaynak bölge siyasetine gölge düşürür mü?

 

Karadeniz ile Akdeniz veya Ege arasındaki fark, Karadeniz’de biz münhasır ekonomik bölgelerimizi ilan etmiş durumdayız. Onun için bunun tartışmaya açılacak bir yanı yok. 

 

ABD HER ZAMAN KARŞISINDA İYİ ÇOCUK İSTİYOR!

 

- Hazine ve Maliye Bakanı’nın Türkiye’nin eksen değişikliği yaşayacağını söylemesi... Ne kastediyor Bakan Bayraktar? Eksen değişikliği deyince bizim aklımıza hep Asya’ya kaymak geliyor haliyle...

 

Eksen kaymasıyla kastedilen Türkiye’nin bağımsız hareket etmesi ve bu bağımsız harekette özellikle Çin ve Rusya ile işbirliği yapması. İngiltere de yapıyor bu işbirliğini, Avrupa da yapıyor, herkes yapıyor. Türkiye’den de geçecek bu yol, geçsin. Yalnız Çin’in değil, bizim de menfaatımıza olacak şekilde düzenlenmesi lazım.

 

- Diyelim eksen değişti, ABD ve AB ile ilişkiler açısından bunun bir bedeli olur mu?

 

Türkiye’nin AB ile işbirliği yapması bir mecburiyettir. Türkiye, aynı zamanda bir Avrupa ülkesidir. İstese de istemese de entegre olmuştur. En önemli ticari partnerimiz de Avrupa’dır. Bundan vaz mı geçeceğiz, hayır, devam edeceğiz. Ama bunun yanı sıra başka pazarlara da açılacağız. Eksen değişikliği buysa, bu işbirliğini artırmaktır, Türkiye’nin değişen dünya konjonktüründe kendine yer bulma teşebbüsü olarak değerlendirmek lazım. 

 

- Öyle diyorsunuz ama S-400 ve F-35 meselesinde nasıl bir kriz yaşadığımız ortada... Belki diplomatik olarak yanlış hesaplar yapıldı ama Türkiye bir tercih yapmaya da zorlandı... 

 

Doğru, kolay değildir. Ancak şunu söyleyebilirim: S-400 meselesinde Türkiye mecburdu.15 Temmuz olayı olmuştu. Bu durum karşısında Türkiye’nin hızlıca yüksekirtifa hava savunma sistemine ihtiyacı oldu. Türkiye, ABD vermeyince, Rusya’dan alma kararı verdi. F-35 projesinden çıkarılması yanlıştı. ABD her zaman karşısında iyi çocuk istiyor. 

 

SULAR KİRLENECEK, DEPREM TETİKLENECEK! 

 

“Karadeniz’in altında gaz hidrat denilen birtakım kayalar var. Bu kayalar, içinde kaya gazı ve kaya petrolü bulunduruyor. Ama bunlar çok derinde. Gaz hidratlar parçalanarak içindeki gaz ve petrol açığa çıkarılabilir, ancak Karadeniz’in derinliklerinde olduğu için çok pahalı. Fransa ve İspanya’da karada kaya gazı var. Parlamento kararıyla kaya gazı çıkarılmasını yasakladılar. Çünkü kaya gazı içeren kütleleri parçalamak için yerin altına yatay olarak giriyorsunuz, kimyasalla su basıp, kayayı patlatıyorsunuz. Ortaya çıkan gazı dışarı alıyorsunuz. Bu teknoloji sonucunda yeraltı suları kirleniyor. Suyunuz kıtsa ve yeraltı sularınız kirleniyorsa bunu yapmazsınız. Ayrıca depremi de tetikleyebiliyor. Türkiye’de Enerji Bakanlığı’nın yaptığı çalışmalarda karada 500 milyar metreküp kaya gazı olduğu tespit edilmiş durumda. Yapabilir misiniz bunu? Su size tarımda lazım, yeraltı suyunu kirletebilir misiniz?” 

 

NEDEN PROF. DR. SENCER İMER? 

 

1960’ta devlet bursuyla gittiği Berlin Teknik Üniversitesi’nden metalurji mühendisi olarak mezun oldu. 1972’de doktorasını tamamladı. Aynı üniversitede metalurji alanında yardımcı doçent, Türkiye’de doçent, 2009’da profesör oldu. Berlin Teknik Üniversitesi’nde felsefe, sosyal bilimler ve matematik de tahsil etti. BM uzmanı olarak DPT’de müşavirlik, Turgut Özal, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan’a ise danışmanlık yaptı. Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi ve halen Ufuk Üniversitesi’nde doğal kaynaklar ekonomisi ve enerji politikaları dersleri verdi/veriyor. Cumhurbaşkanı “gaz müjdesi”ni verip, bakan Albayrak “eksen değişikliği” iddiasında bulununca bize de bu konularda uzun yıllardır çalışan Prof. İmer’e sormak kaldı. 

 

24 Ağustos 2020

 

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/tum-firtina-8-milyar-dolar-icin-1760545

 

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com

Askerler 'diplomasi' diyor

İpek Özbey / Hüseyin Hayatsever


 

Türkiye, Yunanistan ve Mısır’ın imzaladığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasının imzalanmasının ardından Akdeniz’deki sismik araştırma faaliyetine başlama kararı aldı. Emekli askerler Akdeniz'deki çatışma riskini ve yeni Navtex kararını Cumhuriyet'e değerlendirdi. 

 


 

Nusret Güner - Emekli Oramiral- Eski Donanma Komutanı

 

HÜKÜMET ASKERE SARILDI 

 

Doğu Akdeniz'de birçok ülke var. Bizim yapmamız gereken çok basit. "Biz Türkiye olarak MEB'imizi ilan ediyoruz" diyeceğiz. Şaşırtıcı olan yıllardır bunu üstelememize rağmen geçen yıl hükümet kıta sahanlığımızı bildirdi. Bence MEB'i bildirmek gerekiyordu. Mısır ve Yunanistan arasındaki anlaşmadan bizim MEB'imiz olması gereken alanı kendilerine almışlar. Ama buna rağmen yapılması gereken bellidir. Bence gerilime hiç gerek yok. MEB'imizi ilan edeceğiz, BM'ye bildireceğiz. Eğer başka ülkelerle çakışırsa oturup, diğer ülkeleri davet edeceğiz. Bu hükümet herkesle ipleri kopartınca askerlere sarıldı. Halbuki sorunlar önce diplomatik olarak çözülmeye çalışılır, o işlemezse asker devreye girer. Eğer anlaşmaya yanaşmıyorlarsa, biz de gemimizi götürüp, orada araştırma yapmamız gerekiyor. 

 

 

Türker Ertürk - Emekli Tuğamiral 

 

TÜRKİYE'Yİ FELAKETE SÜRÜKLÜYOR 

 

Mısır ile Yunanistan arasındaki anlaşma göstere göstere geldi. Bu anlaşmanın realize edilmesinin müsebbibi Türkiye'deki siyasi iktidardır. Mısır, Türkiye ile anlaşmak istedi. Hatta, Yunanistan ile birlikte oturduğu masada müzakereyi uzattı ki, Türkiye durumun farkına varsın ve elini uzatsın. Ama ne yazık ki, iktidar bunu yapmadı ve Mısır, Yunanistan ile anlaşmak zorunda kaldı. Anlaşmanın ayrıntılarına bakıyorum; Türkiye'ye aslında iki mesaj verdi, hem öncesinde hem imzalarken. Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Anlaşması'nda 28 Doğu boylamıyla sınırladı. "Ben Türkiye'nin Meis Adası'yla ilgili iddialarını da destekliyorum" demek istedi. Hatta bir anlamda "Yunanistan'ın Meis Adası'na ait deniz yetki alanları vardır iddiasına oturduğum masada anlaşırken bile karşı durdum" dedi. Peki niçin iktidar Mısır ile anlaşmadı? Çünkü iktidar ihvancı, iktidar çağdışı Siyasal İslamcı dünya görüşüne sahip, yeni Osmanlı hayali var. Buradan Türkiye'yi felakete sürüklüyor. Hatta "Türkiye, Doğu Akdeniz'de kuşatıldı" diyorlar ya kuşattıran siyasal iktidar. Siyasi iktidarın "Ben Mısır ile anlaşamıyorum, çünkü Mısır'da diktatör var" söylemi de doğru değil. Velev ki doğru, peki son 50 yılın en aşağılık diktatörü El Beşir'le nasıl anlaştınız? Çünkü El Beşir'in arkasında İhvan vardı... 

 

YAKARIM, YIKARIM İLE OLMAZ 

 

Türkiye, 2002'den 2019'a kadar deniz yetki alanlarımız için parmağını oynatmadı. "Avrupa Birliği'ni karşımıza almayalım" diyorlardı. 2019'da Libya'da bir anlaşma yaptı. Libya defacto bölünmüş durumda, batısında Trablus merkezli hükümet egemen, gidip onunla anlaşıyor. Bu yönetimin tüm Libya'ya egemen olmasına imkan ve ihtimal yok. Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin Mavi Vatan çıkarlarına iç savaş içindeki Libya'nın bir bölümüyle anlaşmış olarak ulaşamazsınız. Türkiye, Doğu Akdeniz'de kuşatılmıştır, Türkiye yalnızlaşmıştır. Ama bunun sorumlusu siyasi iktidardır. Yunanistan ve GKRY ile anlaşmanın zorluklarını biliyorum, kabul ediyorum ama Suriye ile anlaşmak çok kolaydı. İsrail ve Mısır ile anlaşmak da kolay. Anlaşmadılar, aksine düşmanlık ettiler. Uzlaşmayla, devlet aklıyla, diplomasiyle elde edilebilecek sonuçlar varken, ikide bir güç kullanmayı, navtex ilan edip, gemi göndermeyi seçerseniz savaş çıkar. Felakete sürükleniriz. Sadece güç kullanarak Doğu Akdeniz'deki çıkarlarımıza ulaşamayız. Yunanistan 1830 yılında kuruldu, Osmanlı'ya karşı bir savaş bile kazanmadı. Ama hep büyüdü. Demek istiyorum ki, "Yakarım, yenerim, imha ederim"le çıkarlarımızı koruyamayız. Özetle iktidar, Mavi Vatan konusunda hiçbir şey yapmamıştır ama Mavi Vatan söylemleri ile bazı çevreler iktidarın çağdışı rotaya seyreden yelkenlerine rüzgar dolduruyor. Bu çok yanlış! 

 

 

Semih Çetin - Emekli Tümamiral 

 

MISIR MEİS'E BULAŞMAK İSTEMİYOR 

 

Mısır ve Yunanistan arasındaki anlaşmanın detayları yayımlanmadı. Haritadan Mısır'ın Meis'e pek bulaşmak istemediğini anlıyorum. O çizilen hat, Meis'in Yunanistan'ın kıta sahanlığı olduğu tezini kanıtlayacak bir şey değil. Bu şunu gösteriyor: Mısır-Yunanistan anlaşması Yunanistan açısından kadük olur, hiçbir işe yaramaz ve Yunanistan iktidarı burada çok büyük tepki çeker. Hal böyleyken yapılması gereken, İhvan işlerini bir kenara bırakıp, Mısır hükümetiyle görüşmeye başlamak. Nasıl, Libya'da BM'nin tanıdığı yasal hükümet tarafımızdan anlaşma yapılarak kabul gören bir hükümet haline getirildi, Mısır da aynı şekilde olmalı. Atatürk'ün politikası bu zaten. Sadece Türk Silahlı Kuvvetleri'ni kullanarak bu çapta krizi başarıyla atlatmak mümkün değil. Mutlaka politikamızı gözden geçirmeliyiz. Hatta, bu da yetmez, sonra İsrail'e gitmeliyiz. Dış politikayı öyle bir dizayn edeceksiniz ki silahlı kuvvetlerinizin desteğiyle dış politika sonuç alacak. Maharet burada. AB ülkeleri de bu işin dışında tutulmalıdır, Merkel telefon etti falan yok... Avrupa Birliği, Yunanistan'ın da içinde bulunduğu bir kuruluş. Yunanistan ile ihtilafta Türkiye'nin tarafını tutması mümkün değil. ABD kesinlikle işin dışında tutulmalı. Yapılması gerekeni yapın. Esad ile de görüşeceksiniz. İsrail ile anlaşmayı da zorlayacaksınız. Mısır ile anlaşmanızı da gözden geçireceksiniz. 

 

 

Bora Serdar - Emekli Deniz Kurmay Albay 

 

SEVR'İN TARİHİNE DENK GELMESİ MANİDAR 

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz’de, Oruç Reis sismik araştırma gemisi için, Ataman ve Cengiz Han isimli gemilerle birlikte  23 Ağustos’a kadar geçerli olmak üzere yeni bir NAVTEX  ilan etmesini yerinde bir karar olarak değerlendiriyorum. 

 

Bir önceki NAVTEX’in Almanya ve ABD’nin araya girerek durdurulmuş olmasının doğuracağı olası vahim sonuçları böylece telafi etme fırsatı yakalamış olduk. Aksi takdirde kendi egemenlik alanımızda olan ve BM’ye de deklare ettiğimiz deniz yetki alanımızı, doğal olarak Libya ile yapılan deniz yetki antlaşmasını da tartışmaya açmış olacaktık. Ancak, bir önceki NAVTEX’in durdurularak yaratılan siyasi zafiyetimizi Yunanistan çok iyi kullanmış ve uzun zamandır Mısır’la yürüttüğü ve planladığı MEB antlaşmasını imzalama şansını yakalamıştır. ABD/AB’yi arkasına alan Yunanistan’ın GKRY, İsrail ve Mısır aracılığıyla Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de yalnızlaştırma politikası devam ederken, yetkililerce Doğu Akdeniz’i Yunanistan’la müzakere edebileceğimizin söylenmiş olması akıllara durgunluk vermiştir. Bizim Yunanistan’la Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarımız boyutunda müzakere edeceğimiz bir konu yoktur. Çünkü Yunanistan’ın, adalarının da “Kıta Sahanlığı/MEB” vardır iddiasıyla egemenliğimize el atmaya çalışması aslında geçmişteki haydutluk siyasetinin bir yansımasından ibarettir. Yunanistan’ın, maksimalist  kıta sahanlığı iddiasının uluslararası hukuka, içtihada ve mahkeme kararlarına aykırı olduğu gerçeğini görmezden gelip, bölgede gerginliği artıran ve yıllardır bunu alışkanlık haline getiren yaklaşımı hiçbir şekilde kabul edilmez. O yüzden en kısa sürede Türkiye MEB ilanını tek taraflı olsa da yapmalı ve kıyıdaş ülkelerle diploması atağına kalkmalı ve bu konudaki istişarelerini uluslararası boyuta taşıyarak haklılığını yoğun bir şekilde savunmalıdır. 

 

TBMM ACİLEN TOPLANMALI 

 

Bu konuda TBMM’nin acilen toplanarak tüm siyasi partilerin, Kardak Krizi’nde olduğu gibi ortak bir irade beyanında bulunması gerekir. Ayrıca, gelişmelerin rotasının olumsuza dönmesi ve diplomatik girişimlerin sonuç vermemesi durumunda BM’ye deklare ettiğimiz bölgedeki haklarımıza yönelik her türlü tecavüzü eylemin ve girişimlerin savaş nedeni kabul edileceği ilanı ile birlikte kararlılığımız ortaya konulmalıdır. Böylece Türkiye’yi Akdeniz’de Antalya körfezine kapatacak Seville haritasının kabul edilemeyeceği, mavi vatandan bir karış deniz dahi verilemeyeceği dünyaya duyurulmalıdır. Ancak tahriklere kapılmadan ve kendimizi haksız duruma düşürmeden, soğukkanlılığımızı koruyarak aktif kriz yönetimini benimsemeli ve yürütmeliyiz. 

 

Bununla birlikte Yunanistan’ın Mısır’la yapmış olduğu MEB antlaşmasının Girit ve Rodos Adası da dâhil özellikle Meis Adası bağlamında Yunanistan’ın tezleriyle çok uyumlu olmadığı yönündeki uzman beyanlarını dikkate aldığımızda, Mısır’ın Türkiye’nin tezleri doğrultusunda ikna edilmesinin daha da önem kazandığını söyleyebiliriz.  

 

Egemenlik mücadelesinde yeni NAVTEX ilanının 10 Ağustos 2020 tarihine, yani 100 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu Hükümetince imzalanan Sevr Antlaşması’nın imza tarihine denk gelmiş olması da oldukça manidardır. 100 yıl önce bizi parçalamak isteyenlerin bu mesajı alacağından eminim. 

 

 

Dr. Naim Babüroğlu - Emekli Tümgeneral - İst. Aydın Üni. Öğretim Üyesi 

 

TÜRKİYE GERİ ADIM ATMAMALI 

 

Türkiye bugün Suriye, Libya, Doğu Akdeniz olmak üzere üç cephede askeri varlığını sürdürüyor. Yurt içinde ve Kuzey Irak’ta PKK bölücü terör örgütüyle mücadele ediyor. Ayrıca, Ege’de ve Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin Deniz Yetki Alanlarını ihlal eden Yunanistan’la zaman zaman gerginlik yaşanıyor. Jeopolitik güç mücadelesinde, Türkiye aynı anda üç buçuk cephede varlık göstermek durumunda. 

 

Türkiye’nin Suriye’de, gelinen aşamada iki yeni komşusu, ABD ve Rusya oldu… İki küresel güçle komşu olmak, Suriye Arap Cumhuriyeti’yle komşu olmaktan çok daha fazla maliyetli. Kuvvetli bir askeri varlığınızın yanında, etkili ve sonuç alıcı diplomasi de önem kazanıyor. Suriye’de atlan her adım, Libya cephesini; Libya’da atılan her adım Suriye ve Doğu Akdeniz cephesini etkiliyor. 

 

Son dönemde, Jeopolitik güç mücadelesinde Türkiye’yi yalnızlaştıran ve olumsuz etkileyen önemli gelişmeler oldu… Yunanistan’la Mısır arasında, 6 Ağustos'ta Türkiye'nin Kıta Sahanlığını ihlal eden deniz yetki alanı anlaşması imzaladı. Amaç, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dar bir alana sıkıştırmak ve yetki alanlarını gasp etmek. ABD, petrol şirketi vasıtasıyla Türkiye’nin coğrafi bütünlüğüne kasteden PKK/PYD terör örgütüyle petrol anlaşması imzaladı. Bir terör örgütüyle ABD’nin böyle bir anlaşma yapması, PYD/PKK’ya devlet statüsünün ABD tarafından tanınmasıdır. Yine ABD GKRY ile askeri eğitim anlaşması imzaladı. GKRY’yi güçlendirerek gelecekte NATO üyeliğine hazırlamak istiyor. Fransa da, GKRY ile ortak savunma anlaşması imzaladı. Fransa, bu anlaşmayla GKRY’ye deniz gücünü konuşlandırma fırsatı yakaladı. Tüm bu gelişmeler, Türkiye’yi Ege ve Doğu Akdeniz’e jeopolitik gücünü olumsuz etkileyen adımlar…. 

 

GKRY, 2003’te Mısır’la; 2007’de Lübnan’la; 2010’da İsrail’le Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması imzaladı. Türkiye henüz MEB’yi ilan etmedi. Geç kalınmadan Türkiye’nin MEB’yi ilan etmesi; KKTC’de deniz üssünün kurulması, hava üssünün aktif duruma getirilmesi büyük önem kazanıyor. 

 

Türkiye, 21 Temmuz'da NAVTEX ilan etmiş ancak Almanya’nın devreye girmesiyle, sismik arama ertelenmiştir. Bu erteleme kararı, Yunanistan karşısında Türkiye’nin kararlılığına gölge düşürür, Yunanistan’ın ¨Tartışmalı Bölge¨ yaklaşımını kuvvetlendirir. Nitekim, Yunanistan ertelemenin ardından Mısır’la deniz yetki alanı anlaşması imzaladı. Türkiye, 10-23 Ağustos 2020 tarihlerinde, tekrar NAVTEX ilan etti ve Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi çalışma yapacağı alana ulaştı. 

 

TÜRKİYE, RUSYA'YLA İŞBİRLİĞİ YAPMALI 

 

Yunanistan bu aşamada, NATO’yu, AB’yi, ABD’yi devreye sokarak sismik aramanın iptalini isteyecektir. Türkiye, bu konuda geri adım atmamalı ve kararlılığını sürdürmelidir. 

 

Bugün, 10 Ağustos 1920, Osmanlı Devleti’ne son veren Sevr Antlaşması’nın 100’üncü yıldönümü. Sevr Türk'ün idam fermanıydı... Mustafa Kemal Paşa, 1683'te Viyana'da başlayan toprak kaybını ve çekilmeyi 1921'de Sakarya Meydan Muharebesi’nde durdurur; 30 Ağustos 1922’de işgalcilerin hayallerini yerle bir eder ve Sevr'le verilen Türk'ün idam fermanını Lozan Barış Antlaşması'yla çöpe atar. 

 

Orta Doğu’da, Suriye’de, Libya’da ve Doğu Akdeniz’de ABD’nin izlediği politikanın Türkiye’nin ulusal çıkarlarına tümüyle aykırı olduğu gerçeği ortada. Bugün, Türkiye’nin, Suriye ve Libya’da Rusya’yla işbirliği yapması ulusal çıkarlar açısından en uygun seçenek olarak ortaya çıkıyor. 

 

Tehdit üreten bu coğrafyada, üç buçuk cephede askeri varlık göstermeye zorlanan Türkiye, satranç taşlarını, stratejik öngörünün etkin olduğu hamlelerle oynamalıdır. Sert Güç (Askeri Güç) ve Yumuşak Güç (Diplomasi) Akıllı Gücü oluşturur. Türkiye, bazı cephelerde yumuşak güçle sonuç alabilme stratejisini, dolaylı tutum stratejisini denemeli… 

 

YUNANİSTAN TÜRKİYE’YLE ÇATIŞMAYA GİRMEZ 

 

Oruç Reis gemisinin Akdeniz’de araştırma faaliyetine başlamasını değerlendiren emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Navtex mesajının usulüne uygun yayımlandığını ve araştırma yapılan bölgenin Türk kıta sahanlığı içinde yer aldığını belirtirken, Yunanistan ile sıcak bir çatışma olasılığının düşük olduğunu söyledi. Gürdeniz, “Tarihte sismik araştırma yapıyor diye bir gemiye saldırıyla başlatılan bir savaş yoktur. Yunanistan bu sorumluluğu almak istemez. Yunanistan’ın akil davranacağını düşünüyorum, eğer böyle bir şey yaparsa büyük bir sorumluluğun altına girerek geri dönüşü olmayan bir süreci başlatmış olur” dedi. Türkiye’nin 21 Temmuz’da açıkladığı araştırma faaliyetini erteleyerek iyiniyet gösterdiğini kaydeden Gürdeniz, “Bu iyiniyeti Yunanistan bir emrivakiyle suiistimal etti. Türkiye’ye ‘Adalet Divanı’na gidelim, istikşafi görüşmeleri başlatalım’ dediği günün akşamı Mısır’la yaptığı anlaşmayı duyurdu. Yunanistan Dışişleri Bakanı, ‘Türkiye-Libya anlaşması çöpe atılmıştır’ diyerek hiçbir şekilde bir devlet adamına yakışmayan bir üslup kullandı. Bunlar Türkiye’nin Yunanistan’a karşı gösterdiği iyi niyetin ne denli hatalı olduğunu da gösterdi” dedi. 

 

‘MISIR’LA MASAYA OTURULMALI’ 

 

Mısır ve Yunanistan’ın yaptığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasının, deniz hukukuna ve uluslararası içtihatlara uygun olmadığını söyleyen Gürdeniz, anlaşmaya Meis adasının dahil edilmemesinin Mısır’ın Türkiye’ye jesti olduğuna dikkat çekerek, “Meis’i görüşmemekle Mısır esasında jest yapmıştır. Türkiye’nin de İhvan temelli bir dış politikayı terk ederek artık Mısır’la masaya oturması ve Mısır’la dostluk yollarını yeniden açmasının zamanı gelmiştir” diye konuştu. Gürdeniz, Türkiye ve Yunanistan arasında sıcak çatışma olasılığı hakkında ise “Yunanistan’ın gemimize karşı silahlı bir müdahalede bulunacağını düşünmüyorum. Böyle bir müdahale durumunda Yunanistan, barışı bozan taraf olma sorumluluğunu alacaktır. Böyle bir saldırıya maruz kalması durumunda Türkiye’nin kendini koruma hakkı vardır” ifadelerini kullandı. Dün yayımlanan Navtex mesajının, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de başlattığı hamleler zincirinin en önemli ayağını oluşturduğunu dile getiren Gürdeniz, “Bu Navtex, tarihi bir güne denk geldi, 10 Ağustos Sevr Anlaşması’nın 100. yıldönümü. Türkiye, Sevr’den 100 yıl sonra Sevilla Haritası’yla denizdeki Sevr ile Anadolu’ya sıkıştırılarak Akdeniz’den soyutlanmaya çalışılıyor. Türkiye, bugün bu çabalara karşı manifestosunu veriyor, bugüne denk gelmesi o açıdan çok önemli” dedi. Bu durumun sadece Türkiye’nin deniz yetki alanlarıyla ilgili olmadığını söyleyen Gürdeniz, “Türkiye’nin Akdeniz medeniyetinin bir devamı olarak kabul edilmesinin mücadelesi yaşanıyor. Atatürk’ün 1 Eylül 1922 günü ordularına haykırdığı ‘İlk hedefiniz Akdeniz’ emri ve 1933 yılında İsmet İnönü tarafından dile getirilen ‘Türkiye bu emri başarıyla yerine getirmiş, Akdeniz medeniyetindeki yerini almıştır’ açıklaması ile bugün yaşananlar birbirinden bağımsız değil. Türkiye denizdeki Sevr’i yıkmak zorundadır” ifadelerini kullandı.

 

11 Ağustos 2020 

 

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/askerler-diplomasi-diyor-1757512

 

 

 

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com