Türkiye’nin güvenli bölge talebinin karşılanmasında, Şam ile SDG’nin anlaşmasını sağlayan Rusya'nın rolü ne olacak?
Ece Göksedef
BBC Türkçe
Türkiye ile ABD, Barış Pınarı Harekâtı'nın yapıldığı bölgede güvenli bölge kurulması için anlaştı. Sınırın geri kalanına, Rusya aracılığında SDG ile yaptıkları anlaşma sonrası Suriye ordusu yerleşti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salı günü Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le görüşmesinde Türkiye'nin bu bölgelerde de güvenli bölge kurma talebini iletecek. Peki Rusya'nın yaklaşımı ne olacak? Rus uzmanlara sorduk.
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence başkanlığındaki Amerikan heyetinin Ankara'da yaptığı görüşmeler sonucunda, Türkiye'nin Barış Pınarı Harekâtı'na ara vermesi, YPG'nin sınırın 30 kilometre güneyine kadar geri çekilmesi, ağır silahlarının alınması ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) sorumlu olacağı bir güvenli bölgenin oluşturulması kararlaştırıldı.
Kararı, Pence, Ankara'daki ABD Büyükelçiliği'nde, "Bugün Türkiye ile ABD, Suriye'de bir ateşkes için anlaştı" sözleriyle duyurdu.
Ankara'nın Ağustos ayından bu yana yapılan görüşmelerde talep ettiği güvenli bölge, Fırat Nehri'nden yani Kobani'nin batısından doğuda Irak sınırına kadar uzanıyor.
Ancak anlaşmanın, Türkiye'nin operasyonu yürüttüğü bölgeyle sınırlı kalacağı anlaşılıyor.
Mutabakat metninde alan belirtilmiyor, sadece "Türkiye'nin kontrolündeki güvenli bölge" ifadesi yer alıyor.
Ankara'dan dönüş yolunca uçaktaki gazetecilere konuşan, ABD Başkanı'nın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, bu ifadeyi şöyle açıkladı:
"Şu an Kuzeydoğu Suriye'nin ortasında,Türklerin 30 kilometre güneye inmeye çalıştıkları ve hâlâ savaştıkları bir bölge var. Şu an odaklandığımız yer burası, çünkü bu alan bizim 'Türkiye'nin kontrolündeki güvenli bölge' diye adlandırdığımız alan."
Operasyonun yürütüldüğü alanın dışında artık Suriye ordusu var
13 Ekim'de başını YPG'nin çektiği SDG ile Şam arasında, Rusya'nın arabuluculuğu, hatta yönlendirmesiyle, bir uzlaşmaya varıldı.
Buna göre "tüm Suriye-Türkiye sınırının" Suriye ordusu tarafından kontrol edilmesi üzerinde anlaşıldı ve Suriye askerleri, bu bölgenin büyük bir kısmına girdi. ABD askerleri de eş zamanlı olarak buradaki üslerinden çekildi.
SDG ve Şam'ın imzaladığı metinde sadece Türkiye'nin operasyon yürüttüğü Tel Abyad-Ras'ul Ayn arası, yani Jeffrey'nin "Türkiye'nin kontrolündeki güvenli bölge" dediği alan, "şimdilik belirsiz bir pozisyonda" bırakılıyor.
Uzlaşma metnine ulaştığını söyleyen gazeteciler Jenan Moussa ve Hassasn Hassan ile Suriyeli uzman Danny Makki'ye göre, uzlaşma şimdilik sadece belirlenen bölgelerinin Suriye ordusu tarafından güvenliğinin sağlanmasını içeriyor.
Bu gazetecilere göre, SDG'nin kontrolündeki bölgelerdeki devlet binalarına Suriye bayraklarının çekilmesi ve uzun vadede "Beşar Esad yönetimi altındaki Suriye'nin toprak bütünlüğüne karşı bir adım atılmaması" sözü veren SDG'nin, uzun vadede Suriye ordusunda Rusya'nın kurduğu ve finanse ettiği 5. Kolordu'ya katılması öngörülüyor.
Birçok ABD'li yetkili, Ankara'da varılan operasyonun durdurulması anlaşmasının, 13 Ekim'deki bu uzlaşma sağlanmadan önce yapılsaydı çok farklı sonuçları olabileceğini söyledi.
Öyle bir durumda Ankara ve Washington, tüm sınır boyunu müzakere edebilirdi. Ancak şimdi tüm sınırla ilgili karara varılması için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 22 Ekim'de Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le yapacağı görüşmenin beklenmesi gerekiyor.
Tüm sınırın geleceği için Putin-Erdoğan görüşmesi bekleniyor
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD heyeti ile yapılan görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, ABD'nin çekildiği ve Suriye ordusunun girdiği bu bölgelerle ilgili durumun Rusya ile müzakere edileceğini söyledi:
"Bizim amacımız Fırat'ın doğusundan Irak sınırına kadar 444 kilometre uzunlukta hiçbir teröristin kalmaması. Bunun bir kısmını ABD ile hallediyoruz, bir kısmını Rusya ile halledeceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, "Sayın Putin'le yapacağım görüşmeyi bu sürecin bir ayrı unsuru olarak kabul ediyorum" açıklaması yaptı.
Jeffrey de gazetecilere yaptığı açıklamada, Türkiye'nin "Ruslar ve Suriyeliler ile kendi görüşmelerini yapacaklarını" belirtti ve "bu bölgelerin daha sonra Türkiye kontrolünde bir güvenli bölgeye dönüşüp dönüşmeyeceğine" bu görüşmelerde karar verileceğini, Amerikan ve Türk heyetlerinin bu detaya girmediğini söyledi.
ABD'li heyetin Ankara'da olduğu ve anlaşmaya varıldığı günün sabahında, Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentyev de Ankara'daydı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'la görüştü.
Peki Rusya'nın arabulucu ve yönlendirici olduğu, SDG ile Şam arasında yapılan anlaşmaya ilgili neler biliniyor? Bu anlaşma bundan sonraki süreci ve Erdoğan-Putin görüşmesini nasıl etkileyecek?
Rusya'nın, Türkiye'nin istediği güvenli bölgeye yaklaşımı nasıl?
2015 yılında Suriye'deki savaşa dahil olan Rusya, Esad'ın güçlenmesine ve kaybettiği toprakları büyük oranda yeniden kazanmasına yardımcı oldu.
Esad'ın meşruiyetini kaybettiğini savunan Ankara ile de kuzey batı Suriye'de işbirliği yapan Rusya, Türk hükümetine, Esad'ın meşruiyetini kabul etmesi ve görüşmeye başlaması konusunda çağrılar yaptı.
Ağustos ayında Washington ile Ankara arasında güvenli bölge görüşmeleri başladığında da Moskova'dan, Suriye topraklarında atılacak herhangi bir adım için "Suriye devletiyle görüşülmesi gerektiği" açıklaması geldi.
Rus tankları ve Suriye ordusunun sınırda yerleştiği bölgelerden çekilmesi beklenmiyor. Zira iki taraf da "sınırın Suriye ordusu tarafından korunması gerektiğini" açıkça ifade etti.
'Sınırda Rus ve Suriye ordularının olması, güvenliği sağlayabilir'
22 Ekim'deki Erdoğan-Putin zirvesi öncesi BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan, Rus Diplomatlar Birliği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Andrey Baklanov, "Güvenli bölge oluşturmak iyi bir fikir değil" diyor:
"Rusya'nın sınırın geri kalanında da güvenli bölge oluşturmak isteyen Türkiye ile görüşeceği söyleniyor. Bu durum yeni bir savaşın başlangıcı bile olabilir. Başka seçenekler olmalı. Türkiye güvenli bölge istiyorsa kendi topraklarında oluşturabilir, başka bir ülkenin topraklarında olması sadece Suriye ve Türkiye için değil, tüm bölge için tehlikeli.
"Türkiye'nin bazı güvenlik endişeleri var ve biz buna saygı duyuyoruz. Ancak burada güvenliği sağlamanın yolu Suriye ve Rus ordularının da sınırda olması olabilir. Sayın Erdoğan'ın önerdiğinden çok daha iyi bir fikir olabilir bu."
Kremlin'le olan yakın ilişkileriyle bilinen Moskova merkezli Valdai Club adlı düşünce kuruluşunda Ortadoğu Uzmanı olarak çalışan Baklanov, Suriye hükümeti ile SDG arasında varılan anlaşmanın sadece belirli bir bölgedeki güvenliği sağlamaya odaklandığını söylüyor:
"Bundan sonrası için Rusya'nın ve hatta İran'ın da katılımıyla bazı düzenlemeler yapılabilir. Türkiye'nin tek taraflı olarak bazı taleplerde bulunması yerine Astana deneyiminden yararlanılması çok daha faydalı olur."
'Putin'in hedefi Erdoğan'la arasını açmadan Şam'ın pozisyonunu güçlendirmek'
Rus Ortadoğu Uzmanı Andrei Ostalsky de, Putin'in gündeminde Ortadoğu'daki gücünü artırmak ve bunu iç politikada kullanmak olduğunu söylüyor:
"Rusya son dönemde Esad'ın pozisyonunu güçlendirecek her fırsatı kullanıyor. Putin çok başarılı bir teknokrat ama bir strateji uzmanı değil, şimdi sahada ne olup bittiğine bakacak, gelişmeleri kendi hedefleri için kullanabilir mi, kullanabilirse bunu nasıl yapabilir, onu planlayacak.
"Kendi hedefleri derken, Şam'ın pozisyonunu güçlendirmekten bahsediyorum. Çünkü bu durum, Putin'in Rusya içindeki gücünü de artıracak. Buna bir halkla ilişkiler çalışması da diyebiliriz.
"Rusya'nın bölge için ne kadar önemli olduğunu, Ortadoğu'da Amerika'nın yerini aldığını, diğer ülkelerin ne yapmak isterse istesin Rusya'yla koordinasyon kurmak zorunda olduğunu Rus seçmenin görmesini istiyor."
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Ostalsky'ye göre Putin, daha fazla çatışma istemiyor. Oluşturmak istediği imaj "Ortadoğu'ya barış getiren lider." Bu sebeple de hem Erdoğan'ı hem Esad'ı memnun edecek bir yaklaşım benimseyecek.
'Rusya, YPG'nin Suriye ordusuna katılmasını ve Esad'ın kontrolünde olmasını tercih eder'
Şam'ın pozisyonu güçlendirmek için de, Ankara'nın istediği "tüm sınırda güvenli bölge" yerine sınırda Suriye ordusunun kalmasını tercih edecek olan Putin, Erdoğan'la ters düşmemek için bir orta yol arayacak:
"Esad'ın mümkün olduğu kadar fazla toprağa hâkim olacağı, Erdoğan'ın da kabul edeceği bir uzlaşma arayacak. Bu arada Şam ve Ankara'nın açıkça görüşmesi için her türlü imkanı zorlayacaktır ama bu şimdilik zor görünüyor. Tabii bölgeye barış getiren lider olmak istediği için bu iki ülke arasındaki herhangi bir çatışmaya izin vermez."
Ostalsky, Putin'in, YPG'yi de kontrol altında tutmak isteyeceğini ve bunun da Erdoğan'ı memnun edeceğini söylüyor:
"Putin, hem Kürtlerle güven ilişkisi kurmak hem de Erdoğan'la iyi ilişkisini sürdürmek istiyor. Bu sebeple Erdoğan'la nasıl bir uzlaşmaya varabileceğine bakacak. Bir yandan da Şam'ın pozisyonunu güçlendirmek için, zaten YPG'nin ayrı bir silahlı güç olarak kalması onu memnun etmez. Bunun yerine Suriye ordusuna katılmasını ve böylece ülkedeki tüm silahlı güçlerin Esad'ın kontrolünde olmasını ister."
Ankara'nın önceliği YPG'nin çekilmesi
Ankara'nın önceliği ise, "güvenli bölge" olarak talep ettiği sınır boyundan YPG'nin tamamen çekilmesi. Ardından bu bölgenin kim tarafından kontrol edileceği ise, bir sonraki aşamada Rusya ile görüşülecek.
Ancak Ankara, "Suriye ordusunun geri dönüşünü, YPG'nin bölgeden tamamen çekilmesi koşuluyla kabul edeceğini" söylüyor.
Cuma günü yabancı gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, "tek şartının YPG'nin bu bölgelerden çekilmesi olduğunu" bir kez daha söyledi. Menbic ve Tel Rıfat'ta bunun sağlanmadığını, diğer bölgelerden de çekilmemesi durumunda "buna müsaade edilemeyeceğini" belirtti:
"YPG'nin temizlendiği yerlerin rejim kontrolünde olması bizim için rahatsızlık sebebi değildir. Menbic'de terör örgütleri varsa, burası terör örgütlerinden temizlendi diyemeyiz. Biz bunu Sayın Putin'le görüştük. Terör örgütleri Menbic'den, Kobani'den çıkarılırsa bizim için hiçbir mesele yok."
Ancak YPG'nin güneye çekildikten sonra ne olacağı, hangi pozisyonda kalacakları, burada silahlı ayrı bir grup olarak varlıklarını koruyup korumayacakları ve siyasi çözüm sürecinde söz hakları olup olmayacağı, belirsizliğini koruyor.
Rusya, Şam ile Ankara arasında temas kurulmasında ısrarcı
9 Ekim'de başlayan Barış Pınarı Harekâtı sonrası Rusya'dan ilk kapsamlı açıklama, bir gün sonra Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'dan geldi. Lavrov bir yandan Türkiye'nin "güvenlik kaygılarını anladıklarını" söylerken bir yandan da, bu kaygıların 1998'de Suriye ve Türkiye'nin imzaladığı Adana Mutabakatı çerçevesinde çözülmesi çağrısı yapıyordu.
Bu anlaşma, sınır güvenliğini sağlamak için birlikte hareket etmesini öngörüyor. Bu durumda Ankara ve Şam'ın yeniden görüşmeye başlaması gerekiyor.
Erdoğan, operasyonun ilk günlerinde Rus mevkidaşı Putin'le iletişim halinde olduğunu ve yapıcı tutum sergilediğini belirtti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne gelen Türkiye'nin operasyonunu kınama teklifini de Rusya ve ABD veto etti.
Ancak bu süreçte Rusya, Ankara'ya, Şam'la iletişime geçme çağrısı yapmaya devam etti. Bir yandan da SDG ile Şam arasında müzakerelere arabuluculuk ediyorlardı.
Anlaşma imzalandıktan sonra Rusya'dan gelen açıklamaların tonu değişti, 14 Ekim'de Rus Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaparak "Türkiye'nin operasyonu Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlama hedefiyle bağdaşmamaktadır" dedi.
En sert açıklama ise Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentyev'den geldi. Salı günü Lavrentyev, "Türkiye-Suriye sınırının güvenliğinin, tüm sınıra konuşlandırılacak Suriye ordusu askerleri tarafından sağlanması gerektiğini" söyledi.
Ankara ile Şam'ın görüştüğünü de belirten Lavrentyev, "Türkiye'nin Suriye'deki operasyonu kabul edilemez" ifadelerini kullandı.
Erdoğan'ın Putin'le telefon konuşması ve 22 Ekim'de görüşmek üzere anlaşmalarının ardından Lavrov bir kez daha Suriye ve Türkiye'nin görüşmeye başlaması gerektiğini söyledi.
ABD anlaşmada kritik bir rol oynadı
13 Ekim'de varılan anlaşma gereği, bazı bölgelerde Rus askerinin öncülüğünde olmak üzere Menbic, Kobani, Ayn İsa, Tel Tamir, Tabka, Rakka, Kamışlı, Derik ve Malikiye bölgelerine Beşar Esad'a bağlı güçler yerleşti.
Bu bölgelerden ABD askeri tamamen çekildi.
Şimdiye kadar SDG, daha güneydeki petrol ve doğal gaz sahalarının kontrolünü bırakmadı. Bu bölgeler için Esad yönetimiyle bir anlaşmaya şimdilik varılmadı. Kuzeyden çekilen ABD askerlerinin de bu bölgelere konuşlandırıldığı biliniyor.
ABD'nin, Türkiye'nin operasyonu başladıktan 4 gün sonra imzalanan bu uzlaşmadan Rusya aracılığıyla haberdar olduğu, önemli bir rol de oynadığı görülüyor.
Şam ve SDG arasındaki müzakerelerle ilgili ilk açıklamayı, ABD Savunma Bakanı Mark Esper, uzlaşmaya varılan 13 Ekim günü duyurdu:
"Suriye'nin kuzeyinde kalan yaklaşık bin Amerikan askerini olabildiğince hızlı ve güvenli bir şekilde tahliye etmeye hazırlanıyoruz. Bu askerler güneye kaydırılacak. Son 24 saat içinde, SDG'nin Suriyeliler ve Ruslarla kuzeyde Türklere karşı koymak için bir anlaşma arayışında olduğunu öğrendik."
Bir gün sonra Rusya Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov, ABD Savunma Bakanı Mark Milley telefonla görüştü. Görüşmede, ABD'nin Suriye'den askerlerini çekme kararıyla ilgili "ortak çıkarlar" ele alındı.
ABD ile Rusya'nın yakın işbirliği içinde hareket ederek kuzey Suriye'deki bazı bölgelerde hakim güçleri değiştirdiğini, Newsweek'e konuşan ABD Savunma Bakanlığı'ndan (Pentagon) üst düzey bir yetkili de doğruladı.
Salı günü yayımlanan Newsweek haberine göre ABD ordusu Menbic'ten çekilirken, Rus ordusunun Esad güçleriyle birlikte bölgede konuşlanmasına yardımcı oldu.
Emrin Pazartesi günü geldiğini ve 24 saat içinde çekilmenin tamamlanması için çalıştıklarını belirten yetkili, "Uzun süredir bölgede olduğumuz için, Rus güçlere, daha önce güvenli olmayan bölgelere hızlıca giriş yapmaları konusunda yardımcı olduk. Bu, aslında bir 'devir-teslim'. Ayrılırken olabildiğince hızlı olmak için taşınacak her şeyimizi alıp, taşınamayan hassas malzemeleri yok ettik." dedi.
Aynı gün ABD Başkanı Donald Trump, Pence ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Ankara'ya gelerek "ateşkes" için Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşeceklerini açıkladı.
Perşembe günkü görüşmeden "operasyonun durdurulması" kararı çıktı.
BBC Türkçe'ye bilgi veren bir Türk güvenlik yetkilisi, ABD'nin İran'ın Irak sınırında geçerek Suriye'nin güneydoğusunda etkisini artırmasını istemediğini, bu sebeple güneydeki varlığını koruyarak YPG ile işbirliğine devam edeceğini söyledi.
Trump da, ABD askerlerinin güneyde Fırat Nehri yakınlarındaki askeri üste varlığını sürdüreceğini açıkladı.
Fırat Nehri'nin karşı tarafında, İran'a bağlı milis gruplar var. Zaman zaman bu milis gruplarla YPG arasında küçük çaplı çatışmalar da çıkmıştı.
YPG'nin katılacağı iddia edilen 5. Kolordu da, Suriye ordusunun 2016 sonunda Rusya'nın oluşturduğu ve komutasını elinde bulundurduğu bir parçası. Bu kolordudaki askerlerle İran'a bağlı milisler arasında küçük çaplı çatışmalar çıktığı da, uluslararası basına zaman zaman yansıyor.
19 Ekim 2019