TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik,
2019’un ilk röportajını Cumhuriyet’e verdi.
Yayınlanma tarihi: 7 Ocak 2019 Pazartesi, 06:24
Türk Sanayicileri ve İş
İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, ekonomiyi
güçlendirmenin yolunun en başta şeffaf, uzlaşmacı, adil ve demokratik bir
toplum olmaktan geçtiğine dikkat çekti.
Yatırım kararlarında kurun ya
da faizin seviyesiyle beraber, istikrar ve güvenin de bir o kadar önemli
olduğunu vurgulayan Erol Bilecik ile yeni yılda iş dünyasının sıkıntılarını,
yabancı yatırımcıyı, AB sürecini, seçim ekonomisini ve yeni yatırımlar için atılması
gereken adımları konuştuk.
-TÜSİAD olarak 2019’da
ekonomide öngörüleriniz neler?
2019’da bir süre daha
finansmana erişim, nakit sıkışıklığı ve kredi daralmasının maalesef devam
edebileceğini öngörüyoruz. Yüksek enflasyon da bizi zorlayacak başlıca konular
arasında yer alacak. Enflasyonda kalıcı bir düşüş görmemiz zaman alacak. Sıkı
para politikası ve enflasyonla mücadelede asla taviz verilmemeli. Ekonomimizin
ciddi reformlar yapması ve yeni bir büyüme hikâyesi yaratması gerekiyor.
Türkiye; eğitim sistemini, vergi sistemini, üniversitelerini, KOBİ’lerini
kısaca tüm ekonomisini yeni çağa daha uyumlu hale getirmeli.
İşsizlik artacak
-Büyüme, kur, işsizlik,
enflasyon, faiz öngörünüz nedir?
TÜSİAD olarak kur tahmini
yapmayız. Çünkü oradaki tahminleri sağlıklı yapmak için değişkenliklerin az
olması gerekir. Ancak her zaman değişken sayısı o kadar fazladır ki. Saymakla
bitmeyebilir. 2019 için ana senaryomuz, nispeten hızlıca ekonominin büyümeye
döndüğü, politika adımlarının hızlıca atıldığı, küresel finansal koşulların
bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri desteklediği senaryo. Bu senaryoda yüzde
1’ler civarında bir büyüme ve enflasyonda yüzde 17 civarına gerileme
öngörüyoruz. Yavaş büyümenin etkisiyle işsizlik oranında bir miktar yükseliş
görebiliriz.
Kutuplaşma etkiliyor
-Türkiye’de yaşanan gelişmeler
ışığında, yabancı yatırımcının Türkiye’ye bakışı nasıl?
Yabancı yatırımcıların temkinli
olarak yaklaştıkları bazı konular var. Güvenlik kaygıları, kutuplaşan toplum
yabancılar tarafından gözardı edilmeyen noktalar. Hukuk, bağımsız yargı,
özgürlükler önemli. Serbest piyasa kurullarından asla taviz verilmemesi
gerekiyor. 2019’da ülkemize gelen yabancı yatırımlarda bir artış yaşanması için
yatırım ortamını elverişli hale getirecek göstergelerde hızla iyileşme
kaydedilmesi önem taşıyor. Yatırımcılar nereden olursa olsun Türkiye’nin
yönünün Batı’da olduğunu görmek istiyor.
AB ülkeleri ve kurumlarıyla
yapıcı siyasi diyaloğun yoğunlaştırılması, Gümrük Birliği müzakerelerinin
başlaması yatırımcılara olumlu sinyal verecek.
Yatırımcı önünü görebilmeli
-Bankaların kredi musluklarını
kapattığına dair eleştiriler var. Bugün kredi alsanız, yatırım yapacak ortam
var mı?
Empati yapmazsak, her tarafın
birbirini eleştireceği çok fazla konu çıkar. Bankalarımız 100 TL mevduata 150
TL kredi vermiş durumdaydılar. Aradaki fark dış kaynaklardan, döviz cinsinden
finanse edildi. Şimdi krediler daraldığı için yüzde 140’lara hatta yüzde
120’lere kadar geriledi. Kredi daralmasının kısa sürede sona ermesini
beklemiyoruz. Bu dengelenme süreci, bankalarda eğer bir bilanço temizliği
yapılmazsa daha uzun sürebilir. Şirketlerin finansmana erişimi azaldı. Yabancı
yatırımcı için çok cazip fırsatlar var. Ama asıl mesele, ekonomik daralmadan
çok belirsizliktir. Yatırımcının önünü görebilmeye ihtiyacı var.
Büyüme için 5 öneri
-Türkiye’de sağlıklı büyüme
iklimine girilmesi, istihdam yaratılması ve yeni yatırımlar için ne tür adımlar
atılmalı?
Başarının reçetesi belli: Her
şeyden önce, hukukun üstünlüğünün sağlandığı ve demokrasinin ve özgürlük
alanlarının genişletildiği bir zemini sürekli geliştirmek gerekir. Bu zemin,
güçlü bir Türkiye’nin olmazsa olmazıdır. Ekonomideki sıkıntıları kur ya da
faizlerdeki artışlar üzerinden değerlendirsek de asıl meselenin istikrar
olduğunu unutmamalıyız. Finansal istikrarın ve öngörülebilirliğin ilk koşulu,
güçlü kurumlar ve kural temelli politika yapımıdır. Devletin yaptığı düzenleme
ve politikalar uzun vadeli istikrarı gözettiği, şeffaf ve öngörülebilir olduğu
sürece, ekonominin temelleri sağlam ve yatırım ortamı güçlü olur. Güçlü bir
Türkiye ekonomisi için temel hedefimiz, küresel liberal demokratik düzene
entegre olmaktır. Atılacak adımları 5 maddede özetleyebiliriz:
1. Ekonomide öngörülebilirliğin
sağlanması için güçlü kurumlar ve kural temelli politika yapılmalı.
2. Serbest piyasa ekonomisi
ilkelerinden taviz verilmemeli.
3. Yapısal reformlarla
ekonomimizin verimliliği ve rekabet gücü artırılmalı.
4. Yatırım ortamının
iyileştirilmesi için hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı güçlendirilmeli.
5. AB ile ilişkilerin
güçlenmesi ve Gümrük Birliği modernizasyonu için gerekli adımlar atılmalı.
-Eleştiri kültürü Türkiye’de
gittikçe erozyona uğruyor. İktidarı eleştiren sanatçılar, gazeteciler
akademisyenler, hedef haline getiriliyor. Ne düşünüyorsunuz?
Seçim sürecinin getirdiği
rekabet ortamı içinde, toplumsal kutuplaşmanın keskinleşmemesi için üslupların
karşılıklı saygı ve hoşgörüyü esas almasını diliyoruz. Eğer bir ülkede
toplumsal birlik yıpranırsa, orada kalkınmak için sebepler azalıyor demektir.
Zaman zaman toplumsal kutuplaşma eksenindeki tartışmaların, gündelik
yaşamlarımızdaki yerini artırdığını gözlemliyoruz. Toplumsal barış ve hoşgörü,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Anadolu topraklarında yaşamış onlarca farklı
medeniyetten miras aldığı evrensel değerlerdir. Atatürk’ün dediği gibi “birlik
ve beraberlik; ölümden başka her şeyi yener.” Şunu unutmamamız gerekiyor:
Uzlaşma asla yenilgi değildir.
Belirsizlik kaybettirdi
-İş dünyasının belirsizlik,
öngörü yapamama konusunda şikâyetleri var. Asıl belirsizlik yaratan durumlar
neler?
İş dünyasının karar alma
süreçlerinde bir gözü ekonomide, diğer gözü dış ilişkilerdedir. Özellikle yakın
geçmişte dile getirdiğimiz belirsizliğin iki ana nedeni, dış ilişkiler ve
ekonomi politikalarının sıklıkla değişmesiydi. Bunların getirdiği sıkıntılar
vardı.
Son yıllarda Türkiye ardı
ardına seçimler yaşadı. Siyasi belirsizlik, ekonomide öngörü yapamamanın
başlıca nedenleri arasında yer aldı. Bunlar muazzam negatif resimler oluşturdu.
Sınır komşularımızla yaşanan gerginlikler ve AB, ABD ve Batı ile
ilişkilerimizdeki sorunlar da belirsizliği artırdı. Belirsizlik ortamı, yatırım
riskini artırır. Seçimler son zamanlarda hem ekonomi politikalarını fazlasıyla
etkiliyor, hem de maalesef toplumsal kutuplaşma ve gerginlikleri artırıyor.
Politika tarafında yaşanan her belirsizlik, kaybedilen her dakikanın ekonomiye
maliyeti sanıldığından daha fazla oluyor. Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine
geçildi. Pek çok kurum yeni oluşturuldu, atamalar yeni yapılıyor. Bunlar da
belirsizlikleri artırıyor. Çıkan bazı kararnameler gönül arzu eder ki önce iş
dünyasıyla daha öncesinde istişare edilsin. İş dünyasına yeni mevzuata uyum
sağlamak için yeterince zaman kalmıyor. Bu da belirsizliği artırıyor. Uzun
vadeli istikrar için yapısal reformları gündeme almalıyız.
Teminatlar kabul edilmiyor
-Her sektör kendi sorunlarından
bahsediyor. Günah keçisi olarak finans sektörü gösteriliyor gibi. Finans sektöründe
her şey yolunda mı görünüyor?
Türkiye ilk defa özel sektör
borçluluğunun çok yüksek olduğu bir kriz yaşıyor. Daha önceki krizlerde kamu
borcu sorun yaratmıştı. Kur ve faiz artışları, şirket bilançolarına ciddi hasar
verdi. Bazı şirketlerin teminatları artık yeterli gelmiyor. Bazıları ise talep
daralması ve nakit akışı nedeniyle kredi ödemelerinde zorluk yaşıyor. Bir
kısmının ise borçları yeniden yapılandırılıyor. Bu gibi sorunlu krediler
nedeniyle bankalar taze kredi yaratmakta zorlanıyor.
Düşüncesi hür nesiller
-Türkiye’de hukuka güvende
ciddi sıkıntılar var. İş insanı Osman Kavala yaklaşık iki yıldır iddianame
olmadan tutuklu, ne söyleyeceksiniz?
Ekonomiyi güçlendirmenin yolu
en başta şeffaf, uzlaşmacı, adil ve demokratik bir toplum olmaktan geçer. Hak
ve özgürlükleri güvenceye alma konusunda eksiklerimiz var.
Atatürk’ün sözleriyle
“Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister” Bunca
yıllık demokrasi deneyimimizin ardından hak ve özgürlükleri daha iyi bir
güvenceye kavuşturmalıyız. İnsan haklarının Türkiye için de bağlayıcı olan
sınırları, milletlerarası hukuk ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
kararlarıyla gayet net şekilde belirlenmiştir. Anayasamız gereği bu kararlar iç
hukukumuzun bir parçasıdır. Ancak uygulamada zaman zaman sorunlarla
karşılaşıyoruz. Dünyanın da bu konuda iyiye gitmediği malum. Ancak kötü örnek,
örnek değildir. Olumsuz bir dalgaya kapılmaktansa, iyi ve doğru tarafta kalmaya
gayret etmeliyiz.
AB vazgeçilmez
-AB üyeliği konusunda Türkiye
treni kaçırdı mı?
TÜSİAD için her zaman olduğu
gibi bugün de Türkiye’nin AB üyeliği vazgeçilmez bir hedeftir. Gümrük Birliği
modernizasyonu için müzakere sürecinin en kısa zamanda başlatılması,
ekonomimizin gelişimi ve yapısal reformların hızlanması açısından bir kaldıraç
görevi görecek. Ancak bugün Türkiye’nin AB katılım sürecinde gelinen noktanın,
hem AB’nin kendi genişleme tarihi açısından, hem de Türkiye’nin Batı sistemi
ile entegrasyon hedefleri açısından önemli bir hayal kırıklığı olduğunu kabul
etmemiz gerek.
Kaçış değil çıkış yolu
gerekiyor
- 2018 iş dünyası açısından
nasıl geçti?
Türkiye ekonomisinin
biriktirdiği yapısal sorunlar nedeniyle pek çok zorlukla sınandığımız bir 2018
yılı oldu. İş dünyasının gözü öncelikle ekonomide ve ekonomi yönetimindedir.
2018 ilk yarı boyunca özellikle enflasyon ve finansal kırılganlıklarımız başta
olmak üzere, bu risklerle ilgili görüşlerimizi ve önerilerimizi ekonomi
yönetimiyle defalarca paylaştık.
Burada tehlikenin boyutunu ve
alınması gereken önlemleri anlattık.
İş dünyası olarak, ekonomide
güçlüklerle karşılaşınca bir kaçış yolu değil, bir çıkış yolu göstermek
gerektiğine inanırız. Kur hâlâ bir önceki yıla kıyasla yüzde 40, faizlerde 11
puanlık yüksek seviyede. Yükselen kurlar ve faizler nedeniyle özellikle reel
sektör ve finans kuruluşlarının bilançolarında önemli tahribatlar oldu. Reel
tarafta ekonomideki daralma biraz daha devam edecek.
Seçim ekonomisi olmamalı
-Türkiye martta yerel seçimlere
gidiyor. Seçim ekonomisi uygulanır mı? Bunun ne tür riskleri olur?
Seçim ekonomisine dair
uygulamaları son birkaç yıldır görüyoruz. Kısa vadede fayda sağlamak için uzun
vadede sorunlar yaratmamalıyız. Seçim ekonomisi olmaması gereken bir ekonomi.
Yeni Ekonomi Programı’nın 2019 için hedeflediği önemli tasarruf politikaları
var. Bunlarla çelişkili olacak politikalardan kaçınmamız lazım. Mali disiplin,
Türkiye’nin en önemli çıpası. Asıl isteğimiz, iyi bir vergi reformu. Ekonomide
aslolan verimlilik. Kısa vadeli tedbirler yerine artık uzun vadeli kalıcı
politikalara odaklanılmasını arzu ediyoruz.
-Nisanda yapılması gereken
Merkez Bankası’nın Genel Kurulu 18 Ocak’a alındı. Bu ne anlama geliyor?
Tabii bu rutin bir uygulama
değil. Ana dileğimiz buradaki nakdin seçim için harcanmaması. Çünkü özellikle
dış yatırımcının bu tür rutin olmayan uygulamalarla kafasını karıştırmamalıyız.
Erol Bilecik: Yatırım
kararlarında kurun ya da faizin seviyesiyle beraber, istikrar ve güven de bir o
kadar önemli. 2001 krizi sonrası yaptığımız reformlar sayesinde, ülkemize yüklü
miktarda doğrudan yatırım çekebilmiştik.
Türkiye’nin ne zaman kuvvetli bir
hikayesi ve öngörülebilir kurallı bir ekonomik yapısı olduysa, biz o dönemlerde
önemli yatırım hamleleri gerçekleştirebildik. Yatırımcıya iyi bir hikâye
sunmanız gerekiyor.
Bugün Türkiye yeniden çok güçlü
yatırımlar çekmek için, yeniden yatırımcının piyasa ekonomisi, fiyat
serbestisi, kambiyo rejimi gibi başlıkları sorgulamadığı bir ülke olmalı.
Türkiye’nin yeni ekonomi hikâyesinin tutarlı ve net bir şekilde yatırımcılara
gösterilmesi gerekiyor.