Sayfalar

Yeni bir dünya kuruluyor



ABD Başkanı Lyndon Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye tehdit dolu o tarihi mektubu yazdığında, İnönü’nün yanıtı şu olmuştu: “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır.” 

O gün için Türkiye’nin şartlarına en uygun yeni dünya aslında 1961’de doğan “Bağlantısızlar Hareketi”ydi. Tabii Johnson Mektubu’nun geldiği 1964 yılında Ankara çoktan tercihini yapmıştı: Atatürk’ün ölümünden hemen sonra imzalanan serbest ticaret anlaşmaları ile rota Atlantik’e kırılmıştı! Ardından Truman Doktrini, Marshall Planı, Kore’ye asker gönderme, NATO üyeliği, Türkiye’yi “küçük Amerika” yapma süreci... 


Anlayacağınız 1964 yılında “yeni dünyada yer almak” uyarısı pratikte ABD’yle pazarlıktan öteye gitmeyen bir uyarı oldu. 

Amerikancı otoban 

ABD’nin 10 yıl sonra yine Kıbrıs konusunda Türkiye’yi tehdit etmesine ve silah ambargosu uygulamasına ise üslere el konması gibi çok somut bir karşılık verildi. Ancak o dönemeç de yine ABD’ye bağlılığın arttığı bir yola soktu Ankara’yı... 

Ve 12 Eylül sopasıyla tamamen Amerikancı otobana girildi... Kuşkusuz o günün şartları başkaydı: ABD’nin liderlik ettiği Batı bloku, SSCB’nin liderlik ettiği Doğu bloku ve bu iki blok dışında kalarak ulusal çıkarlarını koruyan Bağlantısızlar Hareketi vardı... 

Ve süreç gün geçtikçe ABD’nin liderlik ettiği blokun egemenlik savaşını kazanacağı bir tabloya dönüşüyordu... Öyle de oldu. Fakat bugün durum çok farklı! 

Atlantik’ten Pasifik’e 

Şu iki gerçeği saptamadan bugünü kavrayamayız:  

1. Dünyanın ekonomi merkezi Atlantik’ten Pasifik’e kaydı.

Son 20 yıldır süren bu gelişme artık siyasetin merkezinin de Atlantik’ten Asya-Pasifik’e kaymasına doğru evriliyor. 

2. Bu gelişmeye bağlı olarak, 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin liderliğinde kurulan uluslararası düzen de değişmeye başlıyor. 

Yeni dünyanın temsilcileri eski dünyanın düzeninden daha çok pay istiyor. Eski dünyanın IMF’den Dünya Bankası’na, Dünya Ticaret Örgütü’nden BM Güvenlik Konseyi’ne kadar pek çok taşıyıcı kolonunda artık yeni dünya temsilcilerinin ağırlığı artmış durumda. Dahası yeni dünyanın temsilcileri eski dünyanın taşıyıcı kolonlarına alternatifler de oluşturmaya başlıyorlar.

ABD-Çin çatışması 

Ve bu tablo pratikte eski dünyanın lideri ABD ile yeni dünyanın temsilcisi Çin’i karşı karşıya getiriyor: Taraflar Pasifik’ten Ortadoğu’ya, Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar dünyanın hemen her noktasında birbirilerine karşı pozisyon alıyorlar. 

Peki bu değişim nasıl olacak? Savaşlı mı, savaşsız mı? ABD değişimi kabullenecek mi, yoksa Çin’le çatışacak mı? Çin, henüz hazır olmadığı bu çatışmadan kaçınabilecek mi? ABD ile Çin’in birlikte liderlik edebildiği eski-yeni karışımı bir dünya mümkün mü? 

Kuşkusuz yanıtları bu köşenin boyutlarını aşan sorular bunlar. Biz Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan son kitabımız ABD Hegemonyasının Sonu’nda konuyu etraflıca inceledik. Bugün bu konuya değinmemizin nedeni ise teslimat tarihi yaklaştıkça daha çok tartışılmakta olan S-400’lerdir. 

Türkiye ve yeni dünya 

Türkiye’nin S-400 alma çabasını -AKP hükümetinin bunu ABD’yle pazarlığında kart olarak kullanma hevesinden ayrı tutarak- bu kurulmakta olan yeni dünya bağlamında değerlendirmek gerekiyor. Artık eski dünya yok. Bugünün yönetimleri Soğuk Savaş’taki gibi sadece kendi kamplarının üyeleriyle kapsamlı ilişki kurmuyorlar. ABD’nin eski dünya müttefiki, yeni dünyada ABD kadar Çin ve Rusya’yla da ilişki kuruyor. 
Türkiye de bu koşullara uygun olarak yeni dünyada yerini almaktadır; kimin yönettiğinden bağımsız olarak, hatta yönetenlerin tersi eğilimine rağmen! Dahası, son dakikada S-400’den vazgeçse bile! Atlantik yüzyılı bitti, Asya-Pasifik çağı başladı!