Sayfalar

Danforth: ABD Türkiye’yi sınırlama stratejisi izleyecek

DW Türkçe’ye konuşan Amerikalı uzman Danforth, ABD’nin değişen Türkiye politikaları hakkında çarpıcı açıklamalar yaptı.

 

 

Türkiye uzmanı Nicholas Danforth, ABD'de Ankara'nın dış politika hamlelerinin uluslararası güvenlik için tehdit oluşturduğu yönündeki algının güçlendiğini, bu nedenle Washington'un Türkiye'nin  hamlelerini sınırlama amacıyla "tahdit stratejisine" yöneldiğini kaydetti. 

 

Brooking Enstitüsü tarafından yayımlanan, "Yeni Türkiye'ye yönelik yeni ABD politikaları" başlıklı raporu büyük ilgi gören ve tartışmalara yol açan Danforth, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı. Danforth halen Atina merkezli Avrupa ve Dış Politika Vakfı’nda (ELIAMEP) Türkiye uzmanı olarak görev yapıyor. 

 

Nicholas Danforth
 

DW Türkçe: Erdoğan, Biden yönetimi ile ilişkilerinde "yeni bir sayfa açma" niyetini, beklentisini ilan etti. Siz ise raporunuzda, ilişkilerde yeni bir başlangıç yapılmasına ihtimal vermediğinize dikkat çekiyorsunuz. Hatta ilişkilerde herhangi bir iyileşme için her şeyden önce Ankara ve Washington yönetiminin tekrar benzer dünya görüşlerini paylaşacakları bir anın gelmesi, bunun beklenmesi gerektiğini belirtiliyorsunuz. Bununla aslında Erdoğan iktidarı sonrasını mı kastediyorsunuz? 

 

Nicholas Danforth: Erdoğan, çok açık bir şekilde birçok kez Batı’dan ve ABD'den bir "tehdit" olarak söz etti. Batı’nın kendilerine hasım olduğuna adeta ikna olmuş olan çevresindeki kişiler de yine açıkça ABD'yi 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olmakla suçladı. Şayet bütün bu beyanatlar, ithamlar sadece kötü birer şakadan ibaret ise o zaman durum farklı tabii… Eğer gerçekten bu sözlerinde ciddi ise, ki ben kendisini ciddiye alıyorum, işte o zaman Erdoğan'ın ABD yönetimi ile sağlıklı bir işbirliği zemini oluşturabilmesi gerçekten güç. İleride, Erdoğan sonrası Türkiye'nin, Batı ile ilişkilerini yeniden tamir edip etmeyeceğine ise demokratik yollardan seçilecek bir sonraki hükümet karar verecek. O zamana kadar Washington için asıl zor olacak olan, bir yandan baskı politikalarını uygularken, bu ilişkinin ileride yeniden restore edilmesini imkansız kılacak kadar kadar kötü, hasmane bir noktaya gelmesini önlemek olacak. 

 

"Türkiye'nin değişen dış politikaları Washington'ı tahdit politikalarına yöneltiyor" 

 

Raporunuzda, Biden'ın başkanlığı sırasında, ABD'nin Türkiye yönelik politikalarında "işbirliğinden tahdit politikalarına kademeli şekilde bir kayışın devam edeceğine" dikkat çekiyorsunuz. Tahdit politikası, Soğuk Savaş Dönemi'nde, ABD'nin hasım olarak algıladığı Sovyetler Birliği'ni, çevreleyerek izole etmek amacıyla uyguladığı stratejiye verilen isimdi… ABD, Türkiye'ye karşı benzer bir stratejiyi mi devreye soktu? 

 

Öncelikle şunu ifade etmeliyim. Türkiye medyasında bazı kişiler, raporum ile ABD'nin Türkiye'ye yönelik tahdit politikaları uygulaması gerektiğini savunduğum yorumlarını yaptılar. Raporumda hiç bir şekilde bu noktaya gelinmesini olumlu bir gelişme olarak nitelendirmedim. Raporumda Erdoğan'ın 2016 yılından itibaren yeni bir güvenlik doktrini uyguladığını, askeri güç kullanımına dayanan, ideolojik temelli bu politikalar değişmedikçe de ABD ile Türkiye arasında anlamlı işbirliği olamayacağını belirtiyorum. Ne yazık ki şu bir gerçek: Türk hükümetinin değişen dış politikası, izlediği politikaların hem ABD'de hem Türkiye'nin komşu ülkelerinde yol açtığı endişeler, yaşanan gerilimler, Washington'un artan oranda tahdit politikalarına yönelmesine yol açıyor. 

 

"Türkiye'ye yönelik, bu tür politikaların uygulanılmasına yönelinmesi üzücü" 

 

Peki sizce ABD'nin atabileceği adımlar neler olabilir ? Tahdit amaçlı söz ettiğiniz tedbirler ne boyutta uygulanır? 

 

Tahdit politikalarına yönelim, Washington'un Soğuk Savaş Dönemi'nde Sovyetler Birliği'ne uyguladığına benzer dört başı mamur, kapsamlı politikalar uygulayacağı anlamına gelmiyor. Ama ABD'de, AB'de, Ortadoğu'da, Doğu Akdeniz'de eylemleri provokatif ve agresif olarak nitelendirilen Türkiye artan bir şekilde bir sorun, bir tehdit olarak algılanıyor. Erdoğan'ın irredantizmi çağrıştıran söylemleri, Lozan Antlaşması'nı sorgulaması, hükümete yakın Türk gazetelerinde Yunan adalarını işgal etmenin ne kadar kolay olabileceğini ilişkin makaleler… Bütün bunlar, Ankara'nın tavrına karşı daha sert önlemler alınması, Türkiye'nin tahdit edilmesi gerektiği algısını yaygınlaştırarak güçlendiriyor. Türkiye'ye yönelik, bu tür politikaların uygulanılmasına yönelinmesi gayet tabii ki üzücü. Ama Türkiye'nin mevcut politikalarında ısrar etmesi halinde, tahdit tedbirleriyle de yanıt verilmesi kaçınılmaz görünüyor.

 

Raporunuzda, Türk hükümetinin ABD'yi bir müttefikten çok tehdit olarak algıladığına, Washington'da da Türkiye'ye ilişkin benzer bir algı oluşmaya başladığına dikkat çekiyorsunuz. ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın Türkiye'yi "sözde müttefik" olarak tanımlamış olması bilinçli bir çıkış mıydı size göre? 

 

Blinkin'in Türkiye'yi müttefik olarak nitelendirememiş olması, "sözde" şerhini düşmek zorunda hissetmiş olması aslında çok şey ifade ediyor… 

 

"İncirlik üssüne alternatifler üzerinde çalışılıyor" 

 

Makalenizde ABD'li karar alıcılara, Türkiye'ye stratejik bağımlılığın azaltılmasını, ABD'nın dış politika hedeflerine de Türkiye'siz ulaşmanın yollarının bulunmasını öneriyorsunuz. Ancak Türk Hükümeti'ne yakın analistler İncirlik ve Kürecik üslerinin ABD için büyük önem taşıdığını, Washington'un Türkiye'den vazgeçemeyeceğini belirtiyor… 

 

Erdoğan Hükümeti ile ilişkilerin son yıllarda kötüleşmesi nedeniyle ABD, Türkiye'deki İncirlik üssüne alternatifler üzerinde yavaştan çalışmalar yürütmeye başladı zaten. Washington gayet tabii ki ilişkilerde Ankara'nın bu üsleri kapatmasına yol açacak bir çöküşün yaşanmasını tercih etmez. Ama pek çok kez bu konuda tehdit edildiği için Washington bu olasılığa hazırlık yaptı. 

 

ABD'nin Yunanistan ve Kıbrıs ile güvenlik ve askeri alanda artan stratejik işbirliği, örneğin son olarak Yunanistan'da Türkiye sınırına yaklaşık 40 km uzaktaki Dedeağaç'taki yeni ABD üssü, aslında Pentagon'un Türkiye'yi ikame etme hazırlıklarını mı yansıtıyor? 

 

Türkiye'deki askeri tesislere erişim konusunda artan güvensizlik ABD'nin alternatiflere yönelmesini beraberinde getirdi. Bunun nedeni Ankara'nın değişen tavrı. Yunan hükümeti de Washington'a alternatif sunmakta çok istekliydi. Bunun sonucunda da ABD'nin Yunanistan'da yeni üsler, deniz üssü gibi girişimlerine tanık oluyoruz. Tabii ki Washington bir tercih yapmak istemiyor, İncirlik'i kaybetmek istemiyor ama aynı zamanda bu olasılığı dikkate alarak hazırlık yapmak zorunda kaldı. 

 

"S-400'ler, Washington'da Türkiye'ye olan güveni yerle bir etti" 

 

Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın S-400'ler konusundaki son açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? NATO üyesi Yunanistan'ın Girit'te tuttuğu ama kullanmadığı Rus yapımı S-300'lere atıfla, "Girit Modeli" önerisinde bulundu. Uluslararası bazı basın organlarında bu Ankara'nın uzlaşmak için geri adım atmaya hazır olduğu şeklinde yorumlandı. Bu açıklamalar Washington'da olumlu yankı buluyor mu? 

 

Bakınız gerçekçi olmak gerekirse, Türkiye'nin F-35'leri alabilmesi epey bir zaman alacak gibi görünüyor. Çünkü S-400'ler konusu Washington'da Türkiye'ye olan güveni gerçekten yerle bir etti. Türkiye'nin, daimi olarak S-400'leri kutularının içinde depolamayı garanti etmesi, yani işlevsizleştirileceği güvencesini vermesi halinde, ancak mevcut CAATSA yaptırımları kaldırılabilir… Ama güvenin yeniden inşaası güç görünüyor… 

 

"Erdoğan, artık ülkeyi demokratik yollardan yönetmeme yolunda ilerlerse..." 

 

Biden, dış politikasının odağında demokrasi ve insan haklarının yer alacağını duyurdu. Bunun Erdoğan'ı endişelendirdiği belirtiliyor. Biden Yönetimi'nin bu alandaki baskısı AKP iktidarını zora sokabilir mi? 

 

Şu ayrımı iyi yapmak gerekir. Ankara'da bazıları, paranoyak bir şekilde, ABD'nin Erdoğan iktidarını devirme niyetinde olduğu görüşündeler. Böyle bir niyet yok tabii ki ama evet Biden yönetimi, demokratik ilkeleri, insan haklarını güçlü bir şekilde savunacak. Ve evet görünen o ki Erdoğan bu demokratik ilkelerin, kendisinin iktidarını muhafaza edebilmesi hedefi ile uyumlu olmadığı görüşünde. Erdoğan, artık ülkeyi demokratik yollardan yönetmeme yolunda ilerler, ABD de uluslararası alanda demokrasiyi güçlendirme politikalarına ağırlık verirse, işte o zaman Biden'ın politikalarının, Erdoğan'ın demokratik olmayan politikaları ve bu zeminde iktidarda kalma çabaları ile rekabet içinde olacağı açık.

 

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe 

 

https://www.dw.com/tr/danforth-abd-türkiyeyi-sınırlama-stratejisi-izleyecek/a-56520465

 

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com

AB-ABD hattındaki Türkiye gündeminin şifreleri

Türkiye politikalarında koordinasyon kararı alan AB ve ABD, ne gibi adımlar atabilir? Erdoğan'ın uzattığı zeytin dalı, Brüksel ve Washington’un yaptırım hamlelerini yumuşatır mı? DW Türkçe uzmanlara sordu. 

 


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Batı ile ilişkilerde yeni bir sayfa açmak istediği mesajlarını vermesinin ardından gözler Türkiye politikalarında eşgüdüm arayışında olan Washington ve Brüksel'e çevrildi. Geçmişte ABD Dışişleri Bakanlığında görev yapan, halen de Brüksel'de düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu'nun (GMF) başkan yardımcılığını yürüten Lesser, hem ABD hem de AB'nin nabzını en iyi tutan isimlerden biri.

 

ABD-Türkiye ilişkilerini de yakından izleyen uzmanlardan Ian Lesser, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, Joe Biden'ın ABD başkanlığını devralmasıyla birlikte Washington-Brüksel hattında, Türkiye'ye yönelik politikalar konusunda çok daha yakın bir koordinasyon beklediğini söyledi. Lesser sözlerini "Hem Biden Yönetimi hem AB'nin Dış ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, ABD-AB ilişkilerini oluşturan gündem maddeleri arasında Türkiye ile ilişkilerin de yer alacağı sinyalini verdiler. Çünkü konuşulacak çok şey var" şeklinde sürdürdü. 

 

Lesser'e göre, ABD ve AB'nin Türkiye konusundaki istişarelerinin ana gündem maddeleri arasında iki tarafın da Türkiye'ye ilişkin endişelerinin örtüştüğü Doğu Akdeniz gibi konular ağırlıklı yer tutacak. Gerilimin düşmemesi halinde, Ankara'nın politikalarına nasıl yanıt verileceği, uygulanacak olası ilave yaptırımların, Washington ve Brüksel arasında istişare edilmesi bekleniyor. 

 

"Bu istişarelerde ayrıca Doğu Akdeniz'de istikrarın sağlanması için sorunlara ortak bir yaklaşım belirlenmesi de söz konusu olabilir" diyen Lesser, "Şayet bölgede riskleri azaltacak nitelikte, etkili bir politika yürütmek istiyorsanız, o zaman ABD ve Avrupalı ortakların aynı noktada buluşması gerekir" şeklinde konuştu. 

 

Türkiye dosyasındaki konular 

 

ABD ile Avrupa ülkeleri arasındaki "Türkiye diplomasisi" zaten son yıllarda ivme kazanmıştı. Türk hükümetinin Rusya'dan S-400 füze savunma sistemi alması, Suriye'deki tek taraflı askeri harekatları, ayrıca endişe konusu olan Libya, Güney Kafkaslar ve Doğu Akdeniz'deki askeri adımları, Washington ile Avrupa başkentleri arasında ele alınan konular arasındaydı. 

 

Türkiye ile ilişkilerde gerilimin geçen yılın sonlarında daha da tırmanması, NATO üyesi Yunanistan ve Fransa'nın Türkiye ile askeri ihtilafın eşiğine gelmeleri, Brüksel-Washington hattındaki istişarelerin daha farklı bir boyuta taşınmasını beraberinde getirdi. Avrupalı liderlerin 11-12 Aralık zirve kararlarında da AB'nin "ABD ile Türkiye'ye ilişkin konular ve Doğu Akdeniz'deki durum ile ilgili olarak koordinasyon sağlamaya çalışılacağı" vurgulandı. 

 

İhtiyatlı iyimserlik hakim 

 

Biden'in seçimden zaferle çıkması sonrasında Erdoğan'ın gerek ABD gerekse de AB ile ilişkilerde yumuşama sinyalleri vermesi, Avrupa başkentlerinde "ihtiyatlı bir iyimserlik" ile karşılanmış durumda. 

 

Türkiye'nin Akdeniz'de gerilimin tırmanmasına yol açan sondaj faaliyetlerini durdurmuş olması, Yunanistan ile istikşafi görüşmeler için yeniden masaya oturması, BM himayesindeki Kıbrıs görüşmelerine yeşil ışık yakması, Ankara'nın attığı somut yapıcı adımlar arasında. 

 

Amerikalı uzmanı Ian Lesser, Erdoğan'ın ABD ve AB'ye yönelik yumuşama sinyali vermekle birlikte, bölgesindeki iddialı dış politika hedeflerinden çok da vazgeçme niyetinde olmadığı görüşünde. Bununla birlikte bu politikaların oluşturduğu yüksek maliyetlerin, Türkiye'yi bir noktada bazı dış politika hedeflerinden vazgeçmek zorunda bırakacağını aktaran Lesser, "İşte o noktada, Erdoğan'ın AB ve ABD ile daha etkin ve işleyen ilişkilere sahip olması, ona karşı karşıya geleceği bu zorluklarla daha kolay baş edebilmesi imkanını sağlayabilir" görüşünü dile getirdi. 

 

Türkiye dış politikada makas değiştirir mi? 

 

Erdoğan yönetimi, son yıllarda yaşanan gerginlikler nedeniyle hem AB hem ABD'nin yaptırımlarının hedefinde. AB, Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmaları, ABD ise Rusya'dan satın aldığı S-400'ler nedeniyle Türkiye'ye yaptırım uyguluyor. Erdoğan'ın özellikle gerilimi artıran söylemlerden kaçınması, dış politikasında da revizyona gitmesi gerektiği, aksi takdirde yaptırım baskısının daha da artacağına işaret ediliyor. 

 

James Jeffrey: Biden döneminde iyileşme beklemiyorum 

 

AB ve ABD'nin ortak beklentisi, "agresif" olarak nitelendirilen ve kimi Batılı müttefikleri tarafından "tehdit" olarak algılanmaya başlanan Türkiye'nin dış politikasında "makas değiştirmesi", yüzünü yeniden Batı İttifakı’na dönmesi, sorunların çözümüne dönük yapıcı ve diyalog yanlısı bir tutum takınması. 

 

İlişkileri "istikrar yörüngesine" sokma arayışı 

 

Ian Lesser, Brüksel ve Washington'ın Türkiye ile artan sorunların bir gecede çözüme kavuşturulamayacağının farkında olduğuna da dikkat çekti. Lesser, "Atlantik'in her iki yakasında Erdoğan ile ilişkiler konusunda öncelikli hedef, gerilimlerle yaşanan iniş çıkışları azaltmak. Suların durulmasıyla da birlikte, Türkiye ile ilişkiler yeniden istikrar yörüngesine girebilir" dedi. 

 

"Makyajdan mı ibaret, gerçek mi?" 

 

Gelinen noktada Brüksel'de artık dikkatler Erdoğan'ın söylemlerine değil, dış politikada ve demokratikleşme konularında somut adımlar atıp atmayacağına çevrilmiş durumda. 

 

Avrupa Reform Merkezi (CER) adlı düşünce kuruluşunun uzmanlarından Luigi Scazzieri, AB çevrelerinin yaklaşımını anlatırken, "Türkiye'nin yapıcı bir tavır sergilemesini beraberinde getiren son politika değişikliğinin sadece kozmetik mi yoksa gerçek ve kalıcı mı olduğu görülmek isteniyor” dedi. Öncelikli hedefin Türkiye ile gerilimlerin yatıştırılması olduğunu kaydeden Scazzieri, "İlişkileri olabildiğince makul bir seviyede muhafaza edebilme” hedefine vurgu yaptı. 

 

Yaptırımlar masada 

 

AB, hafta başında düzenlenen dışişleri bakanları toplantısında Türkiye ile ilişkilerdeki son gelişmeleri masaya yatırdı. Toplantıya katılan Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Türkiye ile Yunanistan arasında istikşafi görüşmelerinin yeniden başlamasından duyulan memnuniyeti, "Bunlar, uzun süredir beklediğimiz olumlu sinyaller ve biz bunları şimdi yaptırım kararlarıyla gölgelemek istemiyoruz. Ankara'nın sinyalleri devamlılık arz etmeli" açıklamasıyla dile getirdi. 

 

AB'nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ise Avrupalı liderlerin Aralık zirvesindeki kararları doğrultusunda Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmaları nedeniyle genişletilmesi kararlaştırılan yaptırım listesi üzerindeki teknik çalışmaların devam ettiğine dikkat çekerek "Listeler henüz hazır değil. Ama rafa kaldırılmadı. Çalışmalar sürüyor" açıklamasını yaptı. 

 

"Aslında AB, Türkiye'ye yaptırım uygulamak için çok da hevesli değil gayet tabii ki" diyen CER uzmanı Scazzieri, Birliğin Türkiye'nin yeni yıl itibariyle takındığı yapıcı tutumu sürdürmesini istediğinin altını çizdi. 

 

Bununla birlikte yaptırımların hala masada olduğunu, liderlerin bir noktada bunların uygulanması gerektiğine kanaat getirmesi halinde düğmeye basmak için teknik hazırlıkların da sürdüğünü anlatan Scazzieri, "Kimse kısa vadede ne Kıbrıs sorunun çözümlenmesini ne de Yunanistan ile Türkiye arasındaki görüşmelerin sonuç vermesini bekliyor. Ama Türkiye'nin Akdeniz'de sondaj faaliyetlerini durdurması gibi gerilimi düşüren hamlelerini muhafaza etmesi halinde işte o zaman Mart'tan sonra Ankara ile daha yapıcı bir gündem için görüşmeler de başlayabilir" dedi. 

 

Peki ya Biden yönetimi? 

 

AB-Türkiye ilişkilerinde gerilimin düşürülmesinde mesafe katedilmiş olunsa da ABD- Türkiye ilişkilerindeki sorunların çözümünün çok daha zor olacağı belirtiliyor. ABD'li uzman Ian Lesser, Biden yönetiminin, Rusya'ya ilişkin bir dizi stratejik konuda Donald Trump'dan daha sert tavır takınmasının beklendiğine işaret ederken, S-400 meselesinin de bu kapsamda değerlendirilen bir konu olduğuna vurgu yaptı.

 

Erdoğan'ın Rus yapımı S-400'leri satın alma kararını "ABD ve Avrupa'nın benzer sistemleri uygun, kabul edilebilir koşullarda satmadığı" iddiasına dayandırmasının, "hiç ikna edici olmadığını" söyleyen Lesser, "Çünkü Erdoğan'ın Rusya'dan bu çapta bir sistem satın alınması, gayet bilinçi, siyasi ve stratejik bir tercihi yansıtıyor. Ve bu ABD için olduğu kadar Avrupa ülkeleri için de önemli çünkü Türkiye'nin daha geniş anlamda stratejik yönelimini sembolize ediyor" dedi. 

 

ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın Türkiye için "sözde müttefik" demesinin bir sürpriz olmadığını belirten Lesser, Washington'daki dış politika camiasının Türkiye algısının "çok ağır tahribata uğradığına", Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğine ilişkin endişenin de "çok ciddi boyutlara ulaştığına" dikkat çekti. 

 

20 Ocak'ta ABD başkanlığı görevini devralan Joe Biden, Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Meksika Devlet Başkanı Manuel Lopez Obrador, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, Almanya Başbakanı Angela Merkel, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve hatta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonda görüştü. 

 

Ancak Biden'ın henüz Erdoğan'ı aramamış olması, bugüne kadar tebrik mesajına yanıt konusunda da bir açıklama yapılmamış olması dikkat çekiyor. 

 

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe

 

https://www.dw.com/tr/ab-abd-hattındaki-türkiye-gündeminin-şifreleri/a-56370608

 

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com