Sayfalar

Soçi Mutabakatı: 'Muhtıra', Suriye'de Kürtleri nereye götürür?

Fehim Taştekin
Gazeteci-Yazar


Türkiye ile Rusya arasında Soçi'de sağlanan "Mutabakat Muhtırası", Suriye ordusunun yeniden Türkiye sınırlarına dönmesinin önünü açtı. Kürtlerin inşa ettiği fiili özerkliğin geleceğini ise iyice belirsizliğe itti. 

Hem Suriye yönetimi hem Rusya ile temaslarını sürdüren Kürt yetkililer, "Mutabakatın ayrıntıları üzerinde çalışıyoruz, daha sonra açıklama yapacağız" dedi. Askeri kanattan bir komutan ise BBC Türkçe'ye "Mutabakat Kürtler için teslimiyet anlamına geliyor. Ama Ruslarla ve rejimle görüşmelerimiz sürüyor. Tamamen alternatifsiz değiliz. Sanırım ortalık biraz karışacak" diye konuştu. 

Kürt kaynaklar genel olarak kendileri açısından çok sayıda belirsizlik olduğunu, bir tutum deklare etmek için bazı konuların netleşmesi gerektiğini söylüyor.

10 maddelik Mutabakat Muhtırası'nın hükümleri "Kürtler için yolun sonu mu?" sorusunu sordurtan koşullar içeriyor. Buna göre YPG ağır silahlarıyla Türkiye sınırlarından 30 km aşağıya çekilecek, Tel Ebyad ve Ras'ul Ayn dışındaki sınırlara Suriye ordusu yerleşecek, Barış Pınarı Harekâtı ile tutulan alanın Kamışlı hariç batısında ve doğusunda 10 km derinlikte Türk-Rus ortak devriyesi başlayacak. 


Ayrıca Rusya Savunma Bakanlığı'na göre Suriye ordusu sınır boyunca 15 kontrol noktası kuracak. 

Mutabakatta, daha önce ABD üzerinden pazarlıklar sürerken YPG'nin çekilmesine karşılık oluşturulan yerel askeri meclisler ile mevcut sivil yönetimlerin durumuna değinilmiyor. Kürtler de bu konuların nasıl müzakere edildiğini bilmediklerini belirtiyor.


Suriye ordusunun sınırlara dönüşü Türkiye'ye de kabul ettirildi


Kürtler, 9 Ekim'de başlayan Barış Pınarı Harekâtı karşısında Rusya'nın arabuluculuğunda Şam'la anlaşarak Suriye ordusunun sınırlara yerleşmesini kabul etmişti. Bu çerçevede Suriye ordusu Kobani, Menbic, Tel Temir, Ayn İsa ve Tabka'ya intikal etmişti. 

ABD'nin bastırmasıyla sağlanan 120 saatlik ateşkesten sonra Türkiye, kontrolü ele aldığı Tel Ebyad ve Ras'ul Ayn dışındaki bölgelerin geleceğini belirlemek üzere Rusya'nın kapısını çalarken ortaya çıkan mutabakatla, Suriye ordusunun sınırlara dönüşü Türkiye'ye de kabul ettirilmiş oldu. 

Şimdi bir sürü soru yanıt arıyor: YPG çekilecek mi, çekilirse nereye gidecek? Ya da YPG'nin çekilmesini gerektirmeden üniforma değiştirmek gibi formüller bulunabilir mi? Türkiye, Kürtlerin Şam'la kendi yollarını bulmasını engelleyebilir mi? 

Mutabakat sonrası açıklamalarla 30 km'nin altına çekilme konusunda YPG'yi zorlayacak bir Rus tutumu da kendini belli etti. Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, YPG'nin çekilmemesi halinde ne olacağını sorusuna şu yanıtı verdi: 

"O zaman da geriye kalan Kürt oluşumlar, Türk ordusunun silindirinin altına girecek."

Kürtlerin müzakere masasında elleri çok zayıfladı 


Suriye ordusunun 2012'de terk ettiği bölgeye kolayca dönüşü ve YPG'yi zorlayan ezici koşullar, Kürtlerin özerkliği garantilemek üzere oturmak istedikleri müzakere masasında ellerini çok zayıflattı. 

Bir Kürt kaynak, "Kürtlerin önünde iki seçenek var: Suriye yönetimiyle hızlıca anlaşmak ya da mevcut koşullarda hiçbir başarı şansı olmamasına rağmen sonuna kadar direnmek. Rusya aracılığıyla anlaşma koşullarını aramaları en uygun seçenek gibi duruyor. Fakat çok belirsizlik var. Şimdiden ne olacağını söylemek imkansız" dedi. 

Soçi'de ortak basın toplantısında Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin, Kürtlerle sorunların ancak Suriye yönetimiyle müzakerelerle çözülebileceğini belirterek Ankara'nın kapatmak istediği yolu açık tuttu. 

Türkiye'nin "oyun bozma" kapasitesine ve Şam'ın değişime karşı direncine bağlı olarak federasyon ve özerklik gibi modeller şansını yitirse de Rusların açık tuttuğu bu yol, "kültürel özerklik" ile Kürtlerin haklarının tanınması, Halk Koruma Birlikleri'nin (YPG) "Beşinci Kolordu" olarak Suriye ordusuna katılması ya da ağır silahlar olmaksızın yerel polis gücüne dönüştürülmesi gibi ihtimalleri içeriyor. 

Rusların Türkiye'ye verdiği garantilerin yanı sıra Şam'ın kendi çözümünü ne yönde üreteceği de önemli. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın tam da Soçi'de kritik toplantı sürerken İdlib kırsalında askerleri ziyaret edip Kürtlere sıcak mesajlar vermesi, YPG'nin sistem içine alınabileceği ve Fırat'ın batısındaki silahlı gruplara karşı birlikte operasyonlar yapılabileceği konusundaki beklentileri artırdı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın olası bir diyalog sürecinde YPG'nin üniforma değiştirerek Suriye ordusuna karışmasını önlemeye dönük Putin'den garanti almaya çalıştığı anlaşılıyor. Erdoğan, Soçi'den dönüşünde gazetecilere, bu konuda Suriye yönetimine güvenmediklerini belirtip Putin'in böyle bir duruma izin vermeyeceğini söylediğini aktardı. 

Kamışlı özerk yapılanmanın ana üssü 


Fakat Rusya'nın Türkiye'yi Tel Ebyad ve Ras'ul Ayn'da durdurmak, buradaki statükoyu kabul ederek Şam-Ankara barışının temelini atmak ve Suriye ordusunu hakim kılmak için gösterdiği kararlı-sert tutuma karşın Kamışlı'yı ortak devriye operasyonunun dışında tutması Kürtlerle ilgili bir esnekliğe de işaret ediyor. 

Kamışlı özerk yapılanmanın ana üssü konumunda. Kamışlı'nın istisna yapılmasında buradaki Suriye askeri varlığı gerekçe gösterilse de ortak devriyenin yapılacağı Kobani'de de artık aynı durum söz konusu. Haliyle "Acaba Kamışlı, Şam ile Kürtler arasında bir çözüm bulununcaya kadar bir çekilme-oyalanma alanı olarak mı düşünülüyor?" sorusu yanıt bekliyor. 

ABD'nin yeni bir politika değişikliğiyle durumu tersine çevirmeye kalkışması da potansiyel olarak Kürtleri etkileme ihtimali taşıyor. 22 Ekim'de Washington'da bir toplantıda ABD Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin Suriye Demokratik Meclisi Eş Başkanı İlham Ahmed'e "Şam'la anlaşmayın" diye baskı yapması ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'in "Kürtleri bu bölgeden çıkarmayı başarmaları mümkün değil" sözü akla şu soruyu getiriyor: ABD durumu etkileyecek yeni bir politikaya mı yöneliyor?

'Kürtler nereye gidecek?' 


Ancak Kürtler umutsuzca "bir çıkış yolu", Türk-Rus ortak planını dengeleyecek "bir karşı ağırlık" ya da Şam üzerinde "bir baskı faktörü" arasa da, artık Amerikan cephesinin muğlak politikalarına ve değişken tepkilerine bel bağlayacak durumdan uzaktalar. Trump yönetiminin Deyr el Zor ve Haseke'deki petrolün Suriye Demokratik Güçleri'yle (SDG) ortak işletilmesi önerisini değerlendirmeye alması ve Amerikalı yetkililerin "SDG ile birlikte çalışmaya devam edeceğiz" mesajı Kürtleri çok heyecanlandırmışa benzemiyor. 

Türkiye ile Müşterek Harekat Merkezi'nin kurulduğu süreçte Amerikalıların, SDG'nin Suriye yönetimi ve Rusya ile anlaşmasını önlemeye çalışırken, Kürtlere hiçbir şekilde güvence vermemesi ve nihayetinde Barış Pınarı Harekâtı'nın hedefindeki alanlardan çekilmesi, Washington'dan gelen telkin ya da tekliflere temkinli yaklaşılmasını gerektiriyor. Kamışlı'dan bir Kürt temsilci hayalkırıklığı içeren tepkisini şöyle dile getirdi: 

"ABD, NATO ortaklığını kurtarmak için Kürtlerle Türkiye'nin çatıştırılmasını tercih etti. Ancak Rusya'nın geliştirdiği karşı hamlelerle ABD kendi ağırlığını yitirdi. Şimdi Washington'da bazıları Kürtler ya da Araplar üzerinden yeni bir oyun için Trump'ı sıkıştırıyor. Trump 'Kürtleri güvenceye aldık' diyor. Şimdi Türkiye-Rusya mutabakatı da YPG'nin 30 km aşağıya inmesini şart koşuyor. 30 km'nin altında Kürt bölgesi bitiyor! Kürtler nereye gidecek? ABD Kürtleri nasıl güvenceye almış oluyor?" 

Suriye sahnesi dengeleri değiştirecek yeni senaryolara açık olsa da Rusların izlediği strateji Şam ile Ankara arasındaki normalleşmeyi öne çekecek şekilde ilerliyor. Muhtıraya sınırların güvenliği konusunda ortak mekanizma için Adana Mutabakatı'nın girmesi bu bakımdan önemliydi. Henüz Türkiye ve Suriye arasında barıştan bahsetmek için çok erken. Ancak Rusların Ankara-Şam-Moskova üçgeninde oluşturmaya çalıştığı denge Kürtlerle ilgili çözümün konseptini de belirleyebilir.

24 Ekim 2019







Economist: Kürtler, Rusya ve Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyini bölmek için anlaşmasını çaresizce izliyor

İngiliz The Economist dergisi, son sayısında Suriye'deki son gelişmeleri değerlendirdi. Rusya lideri Vladimir Putin için "iktidarı belirleyen kişi" diyen dergi, "Kürtlerin, Rusya ve Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyini bölmek için anlaşmasını çaresizce izledikleri" yorumunda bulundu. 

Dergideki yazı, Suriye'nin kuzeydoğusunda 4 yıl önce "koruyucular" olarak sevinçle karşılanan Amerikan askerlerinin geçen hafta bölgeden çekildiklerinin hatırlatılmasıyla başlıyor. Öfkeli Kürtlerin onların zırhlı araçlarına taşlar ve domatesler attığı, birinin "Fareler gibisiniz" diye bağırdığı belirtiliyor. 

Economist'e göre Amerika'nın çekilmesi, "Türkiye'nin işgalinin ve Kürt milis gücü YPG'yi bölgeden uzaklaştırmasının" önünü açtı. 

"Türkiye'nin işgali Kürtlerin özerkliği için öldürücü bir darbeydi" diyen dergi, YPG'nin de "Suriye'nin diktatörü Beşar Esad'dan koruma istemekten" başka çaresinin kalmadığını kaydediyor.

'Putin ABD'nin yanlışlarından avantaj sağlamakta usta olduğunu kanıtladı' 


Economist'in, Soçi Mutabakatı'yla ilgili görüşleri ise şöyle: "Rusya, 3 haftadan kısa bir sürede Sayın Esad'ın, Suriye'nin kuzeydoğusunun büyük kısmını geri almasına yardımcı oldu. Uzlaştırıcı bir rol oynadı ve Türkiye ile NATO müttefiki Amerika arasındaki yarayı derinleştirdi. Sayın Putin bir kez daha Amerika'nın yanlışlarından avantaj sağlamakta usta olduğunu kanıtladı. Amerika yıllardır Suriye konusunda bocalıyor. Sayın Putin ise tam aksine Sayın Esad'ı kararlılıkla destekledi. Sonuçta Suriye'de en fazla söz sahibi lider ve bölgede büyük bir siyasi ağırlığa sahip oldu." 

"Sayın Erdoğan'ın da memnun olduğuna şüphe yok. NATO'nun en büyük ikinci ordusu beklendiği gibi hafif silahlı YPG'ye üstünlük sağladı. Bir hafta süren savaş ve birkaç ateşkes anlaşması Suriye'deki Kürt proto-devletini yakıp kül etti. Ancak Erdoğan nihai bir zafer kazanmadı. Türkiye, Irak sınırından Fırat Nehri'ne uzanan 440 kilometre uzunluğunda bir alanda, tampon bölge oluşturmayı hedeflemişti. Şimdi bunun üçte birine sahip. Rusya'yla vardığı anlaşma da, Suriye rejimine, kalan Kürt bölgelerini geri alma izni veriyor."

'Rusya şu ana dek Esad'ı, ortalığı kan gölüne çevirmeyi ertelemeye ikna etti' 


Economist'teki yazıda Türkiye'nin, Barış Pınarı Harekâtı'nın diplomatik sonuçlarıyla da uğraşmak zorunda kalacağı belirtiliyor. Bu noktada hatırlatılan gelişmeler ise bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye silah satışını durdurması, Ankara'nın Washington'da "Başkan Donald Trump dışında neredeyse herkesle" ilişkisinin gergin olması, ABD Kongresi'nde birçok üyesinin Türkiye'ye "felç edici" yaptırımlar uygulanmasından yana olması ve "Türkiye'nin sevk ettiği (Suriyeli Arap) paralı askerlerin Kürtlere zalimce davrandıkları" yönündeki haberler.

Esad rejiminin İdlib'de yeni bir askeri harekâta hazırlandığı, operasyon sonucu 1 milyon kişinin daha, on binlerce cihatçıyla birlikte Türkiye sınırına doğru hareket edebileceği de belirtiyor yazıda. Bu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan için "baş ağrısı" olarak nitelendiren Economist, ekliyor: 

"Rusya şu ana dek Türkiye'nin ısrarıyla Sayın Esad'ı, ortalığı kan gölüne çevirmeyi ertelemeye ikna etti. Sayın Putin, rejime yeşil ışık yakmadan önce Türkiye'den daha fazla taviz almaya çalışabilir."

'Putin Türkiye'yi rejimle anlaşmaya zorluyor' 


Economist'teki yazı şu satırlarla noktalanıyor: "ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Amerikan askerlerine domates atanların Kürtler değil Sayın Esad'ın destekçileri olduğunu iddia etti. Oysa bunların bazıları Kürtçe konuşuyordu." 

"Tam da bu noktada Sayın Jeffrey gibilerin neden işlerini yapma zahmetinde bile bulunmadıkları belirsiz. Stratejik açıdan bakıldığında, Suriye'deki iç savaş bitti. İdlib'de korkunç şeyler olacak ama Suriye'nin bu kasvetli köşesindeki muhalifler, isyancılar Sayın Esad'ı deviremez. Birçok Arap ülkesi, ekonomik nedenlerle ya da bir nebze de olsa Suriye'de nüfuz sahibi olma umuduyla, Esad'ın iktidarda kalmasına razı olduklarının sinyalini vermeye başladı. Ve şimdi Sayın Putin Türkiye'yi, rejimle anlaşmaya zorluyor. Birçok Suriyeli bu nedenle acı çekecek."

24 Ekim 2019






Soçi Mutabakatı

Cevabı merak edilen 7 soru

Ece Göksedef / BBC Türkçe


Türkiye, son bir hafta içinde Suriye'de etkili iki küresel güçle, ABD ve Rusya ile iki mutabakat metnine imza attı. Rusya ile varılan anlaşmada, Suriye ordusunun sınırın hangi bölgelerine gireceği, YPG'nin 30 kilometre güneye çekildikten sonra ayrı bir silahlı güç olarak varlığını sürdürüp sürdürmeyeceği, Türk-Rus ortak devriyesinin ne kadar süreceğiyle ilgili sorular yanıtsız. 

Suriye savaşının başında Devlet Başkanı Beşar Esad'a karşı silahlı muhalifleri destekleyen Türkiye'nin önceliği, YPG'nin ortaya çıkışı ve ülkenin dörtte birini kontrol altına almasıyla birlikte değişti. 

ABD ile 17 Ekim'de ve Rusya'yla 22 Ekim'de imzalanan mutabakatlarla da, YPG'nin Türkiye sınırından çekilmesi öncelikli amaç oldu. 

ABD ile varılan mutabakatla, Barış Pınarı Harekâtı'nın yürütüldüğü Ras'ul Ayn-Tel Abyad arasındaki 120 kilometrelik bölgeden YPG'lilerin en az 32 kilometre güneye çekilmesi ve ardından Türkiye'nin kontrolünde olacak bir güvenli bölgenin oluşturulması kararlaştırıldı. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya'nın Soçi kentinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le yaptığı 6 buçuk saatlik görüşmede de, sınırın geri kalanı ele alındı. 

Buradan 10 maddelik bir mutabakat metni çıktı. 


Buna göre ABD ile varılan anlaşmadaki 120 kilometrelik güvenli bölgedeki durumun korunmasına, ancak sınırın geri kalanındaki bölgelerde 30 kilometre derinliğe kadar Suriye ve Rusya askerlerinin girerek YPG'nin çekilmesini sağlamasına karar verildi. 

150 saat sürecek olan bu görev, 29 Ekim'de, Türkiye saati ile 18.00'da doluyor. 

Ardından Rusya ile Türkiye ordularının, sınırın 10 kilometre güneyine kadar inecek olan ortak devriyesi başlayacak. 

Ancak metinde değinilmeyen bazı noktalar ve cevabı verilmeyen sorular da var. 

7 başlıkta inceledik: 

Mutabakat, İdlib ve Afrin dâhil tüm sınırı mı kapsıyor? 


Mutabakat muhtırasında bu konuyla ilgili iki ifade yer alıyor. Birincisi, 3. Maddede yer alan "Bu çerçevede, Tel Abyad ve Ras Al Ayn'ı içine alan 32 km derinliğindeki mevcut Barış Pınarı Harekatı alanındaki yerleşik statüko muhafaza edilecektir" ifadesi. 

Diğeri ise 5. maddede yer alan ifade: 

"Rus askeri polisi ve Suriye sınır muhafızları, Barış Pınarı Harekat alanının dışında kalan Türkiye-Suriye sınırının Suriye tarafına, YPG unsurları ve silahlarının Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 km'nin dışına çıkarılmasını temin etmek üzere girecektir." 

Bu ifadelere göre, Barış Pınarı Harekât alanı olan Rasulayn ve Tel Abyad arasındaki 120 kilometrelik sınırın dışında kalan tüm sınır boyunca 30 kilometrelik derinliğe kadar Rusya ve Suriye güvenlik güçlerinin gireceği anlaşılıyor.


Ancak Ankara'ya göre, "bu mutabakatın daha çok ABD'nin bölgeden çıkmasıyla oluşan boşluğun nasıl yönetileceği ile alakalı." 

ABD'nin çekilmeden önce askerinin bulunmadığı, Fırat Nehri'nin batısındaki İdlib, Afrin, Azez ve Cerablus bölgeleriyle ilgili bir atıf ise yok. 

Daha önce ABD ile varılan mutabakat kapsam dışı bırakılsa da, Eylül 2018'de Soçi'de varılan İdlib mutabakatına ya da Türkiye'nin daha önce askeri operasyon yürüttüğü Afrin ve Fırat Kalkanı bölgelerinin kapsam dışı bırakıldığına dair bir ifade mutabakat metninde yer almıyor. 

Ancak Ankara için, metinde yer alan "YPG unsurları ve silahlarının Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 km'nin dışına çıkarılmasını temin etmek üzere" girilecek olması şartı önemli. Kapsam dışı bırakıldığına dair bir ifadenin bulunmadığı bu alanlarda, Tel Rıfat ve Menbic dışında YPG'li yok.

Tel Rıfat ve Menbic için de ayrıca bir madde yer alıyor, buralardan YPG'nin tamamen çekileceği belirtiliyor. 

Mutabakattan önce Suriye ve Rusya'dan yapılan açıklamalarda, "Suriye sınırının güvenliğinin ancak Suriye ordusu tarafından sağlanabileceği" belirtiliyordu. 

Fırat'ın batısında kalan sınır bölgelerinde mutabakatın uygulanıp uygulanmayacağı, Suriye ordusu ve Rusya ordusunun buralara girip girmeyeceği, Türk-Rus ortak devriyesinin buralarda da yapılıp yapılmayacağı, sahadaki gelişmelere bağlı olarak izlenebilecek. 

Erdoğan'la yaptığı görüşmenin ve mutabakatın duyurulmasının ardından Putin, Esad'ı telefonla arayarak bilgi verdi.

Kremlin'den yapılan açıklamaya göre Putin, Esad'a "Türkiye ile varılan her anlaşma, tüm terör gruplarıyla mücadeleye odaklanıyor" dedi. 

Esad da ülkesindeki "tüm terör gruplarıyla mücadeleye devam edeceğini, Suriye topraklarındaki herhangi bir işgali sonlandırmak için çalışacağını" söyledi. Suriye-Türkiye sınırına ordusunu sevk etmeye hazır olduğu bilgisini Putin'e verdi. 

Mutabakatın 2. maddesinde Rusya ve Türkiye için, "Terörizmin tüm şekil ve tezahürleriyle mücadele etme ve Suriye topraklarındaki ayrılıkçı gündemleri boşa çıkarma yönündeki kararlılıklarını vurgularlar" ifadesi yer alıyor. 

Şam ve Moskova, İdlib'deki Nusra ve diğer silahlı grupları "terörist" olarak gördüğünü ifade ediyor. 

Şam, Afrin ve Fırat Kalkanı Bölgesi'ndeki Türkiye destekli muhalifleri de "terörist" olarak kabul ediyor. 

Sınırdan çekildikten sonra YPG'lilere ve silahlarına ne olacak? 


Bu sorunun yanıtı da mutabakat metninde yer almıyor. 

Varılan uzlaşmaya göre YPG'liler, silahlarıyla birlikte sınırın 30 kilometre güneyine çekilecek. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rus mevkidaşı Putin'le düzenlediği ortak basın açıklamasında YPG'nin geride bıraktığı tahkimat ve mevzilerin imha edileceğini de söyledi. 

Ankara'da yapılan değerlendirmeler, Rusya'nın, silahlarıyla birlikte güneye çekilecek olan YPG'lilerin "eğitimli ve silahlı bir güç olarak" gözden çıkarılamayacağı yönünde. 

YPG'nin ayrı bir silahlı güç olarak muhafaza edilmesi yerine Esad'ın kontrolüne alınması için Suriye ordusuna katılabileceği, Rusya'nın 2016 sonunda kurduğu ve finanse ettiği 5. Kolordu'ya entegre edilebileceği öngörülüyor. 

Şam, Rusya'nın aracılığıyla YPG ile 13 Ekim'de yaptığı anlaşma kapsamında Türkiye sınırına gelmişti. Ardından Lavrentyev, Suriye ordusu ile Türkiye askerleri arasında herhangi bir çatışma çıkmasını engellemek için Rusya'nın devriye yapacağını duyurmuştu. 

Basın açıklaması sırasında Putin de, "Suriye yönetimi ile ülkenin kuzey doğusunda yaşayan Kürtlerin kapsamlı bir diyalog başlatması çok önemli" dedi. 

Şam ile YPG'nin teması, yine Rusya aracılığıyla devam ediyor.

ABD, askerlerinin büyük bir kısmını Irak sınırı üzerinden kuzey doğu Suriye'den çekse de, güneyde, özellikle Deyrezzor'da ve bazı petrol kuyularının olduğu bölgelerde kalmaya devam ediyor. Burada YPG ile ABD'nin işbirliği devam ediyor. 

YPG'lilerin ABD askerinin bulunduğu bölgelere gidişine izin verilip verilmeyeceği de bilinmiyor.

Türkiye'nin hedeflediği 444 kilometrelik güvenlik bölge oluşturulacak mı? 


Mutabakat metninde "güvenli bölge" ifadesi geçmiyor. 

ABD ile varılan mutabakatta, TSK'nın kontrolünde olacak "güvenli bölge" oluşturulacağı belirtiliyordu. 

Ancak Rusya ile imzalanan metinde, herhangi bir bölge belirtilmeden "Mültecilerin güvenli ve gönüllü şekilde geri dönüşlerini kolaylaştırmak maksadıyla ortak çalışma yapılacaktır." cümlesi yer alıyor. 

Türkiye'nin 444 kilometre yeni bir yapılaşma ve yerleşim yerleri oluşturmayı hedeflediği güvenli bölge, şimdilik sadece 120 kilometrelik alanda uygulanacak. 

Rusya ile varılan mutabakata göre YPG buralardan çekilecek ve iki ordu ortak devriye yapacak ama güvenli bölge inşasına dair bir detay ya da net bir ifade, mutabakatta yer almıyor. 

Rusya ile ortak devriye ne kadar süreyle yapılacak? 


YPG'nin çekilmesinin sağlanacağı 150 saatlik süre, 29 Ekim Salı günü, Türkiye saati ile 18:00'de doluyor. 

Ardından "Mevcut Barış Pınarı Harekat alanı sınırlarının batısı ve doğusunda 10 km derinlikte Kamışlı şehri hariç Türk-Rus ortak devriyeleri başlayacak." 

Türk yetkililer, bu devriyeler için herhangi bir süre kısıtlaması olmadığını, ucunun açık olduğunu belirtiyor.

Suriye askerleri 150 saatin sonunda sınırda kalacak mı? 


Suriye ordusunun Rus askerleriyle birlikte Çarşamba günü 12:00 itibariyle gireceği sınır bölgelerinden YPG'nin çekilmesinin ardından buralarda kalıp kalmayacağına dair bir bilgi de mutabakat metninde yer almıyor. 

Ankara'ya göre, Suriye ordusu, bu bölgelerde kalacak. 

Halihazırda Fırat'ın doğusunda, Barış Pınarı Harekâtı'nın dışında kalan bölgelerin önemli bir kısmında Suriye ordusu zaten aktif. ABD askerlerinin çekilmesiyle birlikte 14 Ekim'den itibaren bu bölgelere Suriye ordusu girmişti. 

Suriye ordusu şimdi bulunduğu yerlerden de, mutabakat uyarınca 23 Ekim ve sonrasında gireceği bölgelerden de, 150 saatlik sürenin dolması sonrasında çekilmeyecek. 

Fırat'ın batısıyla ilgili belirsizlik ise sürüyor.

Ankara'nın, Türkiye destekli Suriyeli muhaliflerin olduğu bölgelerde Suriye ordusunun yeni bir çatışmaya yol açacak faaliyetlerini yakından takip edeceği belirtiliyor. 

30 Ekim'de Cenevre'de Anayasa Komitesi'nin toplantısına kadar ve görüşmeler sırasında da Suriyeli muhaliflerin Fırat'ın batısındaki durumunu koruması hedefleniyor.

Adana Mutabakatı nasıl uygulanacak? 


Mutabakatta, Rus lider Putin'in Ocak ayından bu yana gündeme getirdiği, Ankara ve Şam arasında teması zorunlu kılan Adana Mutabakatı da yer alıyor: 

"Her iki taraf Adana Anlaşması'nın önemini teyit eder. Rusya Federasyonu mevcut koşullarda Adana Anlaşması'nın uygulanmasını kolaylaştıracaktır." 

Bu ifade, tek bir maddede değinilen Adana Mutabakatı'nın uygulanması için Rusya aracılığıyla iki başkent arasında temasın başlayacağı şeklinde yorumlanıyor. 

Ancak buna dair net bir ifade yok, herhangi bir zaman ya da koşul da mutabakat muhtırasında belirtilmiyor. 

Rusya lideri Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Lavrentyev, Barış Pınarı Harekâtı başladıktan sonra yaptığı bir açıklamada "Türkiye ile Suriye'nin, Rusya aracılığıyla temas halinde olduğunu" söylemişti. 

BBC Türkçe'ye konuşan Beşar Esad'ın danışmanı Buseyna Şaban da, iki ülke yetkililerin görüşüp görüşmediği dair soruyu "Türk hükümeti ile bir bağlantı yok. Siyasette her şey mümkün. Şimdi bir bağlantı yok ama ileride ne olabileceğine dair bir fikrim yok. Ama Türk işgalciler çekilmeli ve kendi topraklarına dönmeliler" diye yanıtlamıştı. 

Adana Mutabakatı, "Suriye yönetiminin PKK ve uzantılarının kendi topraklarını kullanarak Türkiye'ye tehdit oluşturmasını önlemeyi" amaçlıyor ancak 2011'den bu yana fiilen uygulanamıyor. Putin'in Ocak ayında bu protokolü gündeme getirmesinin amacının Türkiye ile Suriye arasında diyaloğun başlatılması olduğu belirtiliyor. 

Aynı mutabakat, tarafların bu taahhütlerin yerine getirilmesini sağlamak ve gözlemek için bazı mekanizmalar kurmasını da sağlıyor. Suriye ve Türkiye'nin üst düzey güvenlik yetkilileri arasında doğrudan telefon hattı kurulması, diplomatik temsilciliklerde güvenlik işleri için özel temsilcilerin atanması bunlardan sadece birkaçını oluşturuyor. 

Kamışlı neden ortak devriye yapılacak yerlerin dışında bırakıldı? 


Mutabakat metninde, YPG'nin 30 kilometre güneye çekilmesinin ardından yapılacak olan Türk-Rus ortak devriyesinin alanı belirtilirken "Mevcut Barış Pınarı Harekat alanı sınırlarının batısı ve doğusunda 10 km derinlikte Kamışlı şehri hariç Türk-Rus ortak devriyeleri başlayacaktır" denilerek Kamışlı kapsam dışı bırakılıyor. 

Suriye'deki savaşın ikinci yılında, Temmuz 2012'de kuzeydoğu sınırında Esad'ın ordusu çekilirken, YPG bu bölgelerin kontrolünü almıştı. 

Ancak Suriye ordusu, Kamışlı şehir merkezindeki bazı bölgelerden ve havalimanından çekilmedi. 

Bugüne kadar havalimanının kontrolünü elinde tuttu. Şehirdeki devlet binalarında da, diğer bölgelerdeki YPG bayraklarının aksine Suriye bayrağı var. 

Burada Şam tarafından görevlendirilen memurlar görev yapmaya ve maaşları da Şam tarafından ödenmeye devam ediyor. 

Buradan da 30 kilometre derinliğe kadar olan bölgeden YPG'liler çekilecek. Ancak sonrasında Türk ordusu Kamışlı'ya girerek Rus ordusuyla ortak devriye yapmayacak. 

Kamışlı, sınırın hemen diğer tarafında, sadece birkaç yüz metre ileride başlıyor. Ortak devriye görevi sınıra sıfır noktasında ve Kamışlı'nın doğusunda Irak sınırına kadar olan bölgede yapılacak, sadece şehir merkezi kapsam dışı bırakılıyor.

23 Ekim 2019






Türkiye-ABD mutabakatı uygulanabilir mi?

Barış Pınarı Harekâtı: Türkiye-ABD mutabakatı uygulanabilir mi, Rusya'nın rolü neden kritik?

Fehim Taştekin 
Gazeteci-Yazar

ABD Başkanı Donald Trump'ın "haşince sevgi" gösterisi ve yaptırımları ağırlaştırma tehdidi eşliğinde Türkiye ile sağlanan ateşkes, 17 Ekim'de saat 22.00'de yürürlüğe girse de, tarafların mutabakat tarifleri birbirini tutmuyor. 

Ortak açıklamaya göre Türkiye ve ABD, Halk Koruma Birlikleri'nin (YPG) elindeki ağır silahların toplanması, muharip mevzilerinin yok edilmesi ve güvenli bölge kurulması planında mutabık kaldı. 

Güvenli bölge Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) kontrolünde olacak. 

Barış Pınarı Harekâtı'na, YPG'nin güvenli bölgeden 120 saat içinde geri çekilmesi için ara verilecek. Harekât, bu geri çekilmenin tamamlanmasını müteakip durdurulacak. 

Kritik çerçeve böyle.

Manevra alanı bırakan muğlaklık 


Amerikan heyetine başkanlık eden ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, "Türkiye ve ABD, Suriye'de ateşkes için anlaşmıştır" derken Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ateşin kesileceği bu duruma "ateşkes" denilmesine karşı çıktı. 


Açıklamada, YPG'nin tam olarak nerelerden çekileceği ve güvenli bölgenin sınırlarının ne olacağına dair herhangi bir ifade yer almaması mutabakatın uygulanabilirliğine dair kuşkulara yol açıyor. 

Taraflara manevra alanı bırakan bu muğlaklığı herkes kendi pozisyonuna göre dolduruluyor. Türk tarafı 32 km (20 mil) derinliğinde ve 444 km uzunluğunda güvenli bölgenin kurulacağını belirtip, bu alanı TSK'nın kontrol edeceğini söylüyor. 

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, mutabakattaki güvenli bölgeyi, "Türkiye'nin şu an faaliyet gösterdiği yerlerin 30 kilometre derinliği" olarak tanımlıyor. 

Mutabakatın muhatabı olarak Ankara'daki toplantı sırasında Amerikalıların irtibatta kaldığı Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) göre anlaşma, tüm sınır için değil Grê Sipî (Tel Ebyad) ve Serekaniye (Ras'ul Ayn) arasındaki bölgeyle sınırlı. 

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi de bu iki bölge dışındaki yerler için görüşme olmadığını belirtmekle kalmayıp, "Güçlerimiz halen kendi yerlerindeler" diyor. 

Benzer muğlaklık 7 Ağustos'ta ABD ile Türkiye arasında Müşterek Harekât Merkezi'nin kurulmasını öngören mutabakatta da vardı. O zaman metinden bağımsız olarak Türkiye 32x480 km'lik alandan bahsederken Kürtler, mutabakatın Tel Ebyad ile Ras'ul Ayn arasında 120 kilometre uzunluğunda ve yerine göre 5, 9 ve 14 kilometre derinliğinde bir alanda geçerli olduğunu söylüyordu.

Kürtlerin Şam'la mutabakatı ne öngörüyor? 


Halihazırda Rusya'nın arabuluculuğunda 13 Ekim'de Kürtlerle varılan anlaşma gereği Suriye ordusu, Türkiye'nin harekât alanı olarak deklare ettiği bazı bölgelere girmiş durumda. 

Kürtlerin Şam'la mutabakatı, Suriye ordusunun Derik'ten Menbic'e kadar bütün sınırları kontrol etmesini öngörüyor. Bu çerçevede Suriye ordusu Menbic ve Kobani'nin yanı sıra Türkiye'nin ilan ettiği 32 km derinliğindeki güvenli bölgenin sınırını oluşturan M-4 karayolunun üzerindeki Tel Temir ile altındaki Ayn İsa ve Tabka'ya intikal etti. 

Kamışlı'da sınırı kapısı ve havaalanı, Haseke'de ise kent merkezinde öteden beri sınırlı sayıda Suriye askeri mevcut. 

Kürt kaynaklara göre Suriye ordusu, Ras'ul Ayn ve Tel Ebyad'a da girmek istiyordu fakat Rusya, Türkiye ile olası çatışmaları önlemek için bunu engelledi. 

Fırat'tan Dicle'ye kadar TSK'nin kontrolünde bir güvenli bölge tasavvuru hala geçerliyse, Suriye ordusu bölgeye intikal etmişken bu nasıl olacak? Kürtlerin "Kabul ettik" dediği iki bölgenin dışındaki yerlerden çekilme olacak mı?

'Menbic' belirsizliği 

 

Pence, diğer bölgelere ilişkin olarak Türkiye'nin Kobani'de askeri faaliyette bulunmama sözü verdiğini söylerken, Çavuşoğlu ABD'ye herhangi bir garanti vermediklerini ancak Menbic ve Kobani'de artık Rusya ve Suriye güçlerinin olması nedeniyle buraları Rusya ile görüşeceklerini belirtiyor. 


BBC'ye konuşan Kürt kaynaklara göre, Türkiye'nin çizdiği çerçeve ne olursa olsun YPG/SDG sadece Tel Ebyad ve Ras'ul Ayn hattından çekilecek. Ancak buralarda daha önce oluşturulan yerel askeri meclisler ve yerel yönetim varlığını sürdürecek. Bu iki yer dışında kalan bölgelerde de değişiklik olmayacak. 

Ayrıca Kürtler Tel Ebyad ve Ras'ul Ayn dışındaki bölgelere Suriye ordusunun konuşlanmasını öngören sürecin devam ettiğine dikkat çekiyor. Beşinci günün sonunda ne olur kestirmek zor ama Türkiye'nin farklı bölgelere yeni müdahaleleri, Suriye ordusunun konuşlanmasını daha da hızlandırabilir. 

Amerikan tarafı YPG'nin güvenli bölgenin altına çekilmesini sağlama sorumluluğunu üstlendiklerini söylüyor ancak bu, Müşterek Harekât Merkezi çalışır durumdayken bile sadece Tel Ebyad ve Ras'ul Ayn arasında sözkonusu olabilmişti. 

"Barış Pınarı Harekâtı"na paralel olarak kendi güçlerini güneye indirmiş olan ABD'nin bunu şimdi ne ölçüde sağlayabileceği meçhul. Bir diğer açmaz, YPG'nin elindeki ağır silahlarının toplanması ve mevzilerinin imha edilmesi taahhüdünde öne çıkıyor. Amerikalılar sahadan çekilmişken bunu kim yapacak? Ya da "kendilerini varoluşsal tehdit altında hisseden" Kürtlere bu nasıl kabul ettirilecek. Kürt yetkililer daha önce Müşterek Harekât Merkezi'yle koordineli olarak bu adımları Tel Ebyad ve Ras'ul Ayn'da attıklarını, bu sayede Türkiye'nin bölgeye kolayca girdiğini ve bu hatanın tekrarlanmayacağını söylüyordu. 

Ateşkesten sonra Ras'ul Ayn'ın yarısını elinde tutmaya devam eden SDG mevzilerine yönelik atışların tekrarlanması da çekilme planının gerçekleşme olasılığını düşürüyor. 

Durumu karmaşıklaştıran bir diğer faktör Kürtlerin Suriye ordusuyla çalışmaya başlamış olması. Kürtleri köşeye sıkıştıran her durum Suriye ordusunun bölgeye intikalinin önünü açıyor. Baskı mekanizması bu minvalde devam ederse, SDG'nin üniformasını değiştirip Suriye ordusuna entegre olması seçeneği öne çekilebilir.

Rusya'nın rolü kritik önemde 

 

Daha önemlisi pazarlığın bir tarafında Rusya'nın olması mutabakattaki muğlak noktalarda Moskova'nın rolünü kritik hale getiriyor. Moskova'dan gelen Rusya'nın Suriye Özel Temsilci Aleksandr Lavrenti, Amerikan heyetiyle eş zamanlı olarak Ankara'da Türk tarafıyla temastaydı. 120 saatlik sürenin son saatlerinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Soçi'de Rusya lideri Vladimir Putin'le görüşüyor olacak. 


Rusların dediği de belli: 

"Kontrol Suriye ordusuna bırakılmalı, Kürtlerle sorun Şam'la yapılacak müzakerelerle çözülmeli." 

Kuvvetle muhtemel Putin, Erdoğan'a çıkış yolu olarak bir an önce Esad'la el sıkışması yönünde telkinlerde bulunacak. 

Kürtlerle ABD'lilerin neler yapabilecekleri bir kenara, bu mutabakatın uygulanabilmesi önemli ölçüde Rusya'nın mevcut pozisyonunu değiştirmesine bağlı. 

Barış Pınarı Harekâtı'nın dengeleri bozmasını fırsata çeviren Rusya bir taraftan Amerikan güçlerinin bölgeden uzaklaşmasını koordine ederken diğer taraftan SDG ile sağladığı mutabakat sayesinde Suriye ordusunun bölgeye intikalini sağlıyor.

Şam'ın müttefiki İran da Kürtlerin Suriye devletiyle diyaloğunu bir an önce ilerletmek için Rusya ile anlayış birliğine vardı. 

Amerikan-Türk uzlaşmasının, sahada Şam cephesi lehine gelişen bu yeni süreci tersine çevirmesi zor. Rusya'nın Şam ile Ankara arasında üstlendiği "sigorta" ve "fren" rolünün sınırlayıcı yansımaları bir yana, ateşkes anlaşmasının Suriye devletini bağlayan bir tarafı da yok. 

19 Ekim 2019