Sayfalar

Ukrayna’nın Ayrılıkçı Bölgelerinin Geçmişi

Associated Press

22 Şubat 2022

 

 

Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Ukrayna’nın doğusunda Moskova’nın desteklediği ayrılıkçı bölgelerin bağımsızlığını kabul etti. Bu hamlenin Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceği kaygısıyla Batı ile arasında tırmanan gerilimi daha da arttırması bekleniyor. 

 

Çatışmalar 2014’te başladı

 

Ukrayna’nın Moskova yanlısı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, 2014 yılının Şubat ayında kitle protestolarıyla devrilince, Rusya Ukrayna’nın Karadeniz kıyısındaki Kırım Yarımadası’nı ilhak etti. Daha sonra Rusya Ukrayna’nın doğusunda ağırlıklı olarak Rusça konuşulan Donbas bölgesindeki ayrılıkçı harekete destek verdi. 

 

2014 yılının Nisan ayında Rusya tarafından desteklenen isyancılar Donetsk ve Luhansk bölgelerinde hükümet binalarının kontrolunu ele geçirdi ve bu bölgelerde birer ‘‘halk cumhuriyeti’’ kurulduğunu ilan ederek Ukrayna birlikleri ve gönüllü taburlarla savaştı.

 

 

Aynı yılın Mayıs ayında ayrılıkçı bölgelerde bağımsızlık ilan etmek ve Rusya’nın parçası olmak için halk oylaması yapıldı. Moskova kararı kabul etmedi ve bölgeleri Ukrayna’nın NATO’ya katılmasını önlemek için kullandı. 

 

Ukrayna ve Batı, Rusya’yı isyancılara asker ve silah desteği sağlamakla suçladı. Moskova ise bunu reddederek burada savaşan Ruslar’ın gönüllülerden oluştuğunu söyledi. 

 

Tankların, ağır topçu atışının ve savaş uçaklarının kullanıldığı sert çatışmalar sırasında 17 Temmuz 2014’te Malezya Havayolları’na ait bir yolcu uçağı vurularak düştü, uçaktaki 298 kişi hayatını kaybetti. Uluslararası soruşturma, uçağın Ukrayna’da isyancılar tarafından kontrol edilen topraklardan isyancılara Rusya tarafından sağlanan bir füzenin isabet etmesi ile düşürüldüğü sonucuna vardı. Moskova hâlâ bu olaya karıştığı iddialarını reddediyor. 

 

Müzakereler ve Minsk anlaşmaları 

 

Ukrayna birliklerinin 2014 yılının Ağustos ayındaki ağır yenilgisinin ardından Kiev’den temsilciler, isyancılar ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Belarus’un başkenti Minsk’te bir ateşkes imzaladı. 

 

Belgede AGİT gözetiminde bir ateşkes sağlanması, yabancı savaşçıların hepsinin geri çekilmesi, tutukluların takas edilmesi, isyancılar için af çıkartılması ve ayrılıkçı bölgelere sınırlı özerklik verilmesi öngörülüyordu. 

 

Ancak anlaşma hızla ihlal edildi ve geniş çaplı çatışmalar yeniden başladı. Bunun sonucunda 2015 yılının Ocak ve Şubat aylarında Ukrayna birlikleri Debaltseve’de bir kez daha büyük bir bozguna uğradı.

 

İlgili Haber  >> ABD Yönetiminden Putin’in Kararına Tepki

 

Fransa ve Almanya, Minsk’te 2015’in Şubat ayında Ukrayna, ayrılıkçılar ve Rusya temsilcilerinin katılımıyla yeni bir ateşkes anlaşmasına arabuluculuk etti. Anlaşma yeni bir ateşkesi, ağır silahların çekilmesini ve siyasi çözüm için harekete geçilmesini kapsıyordu. Rusya, Ukrayna, Fransa ve Almanya liderleri anlaşmayı desteklediklerine dair bir açıklamaya da imza attılar. 

 

2015 anlaşmasıyla gelen özel statü

 

2015 barış anlaşması Ukrayna’yı ayrılıkçı bölgelere özel statü vermek zorunda bıraktı, bölgelerin kendi polis birliklerini oluşturmasına ve yerel savcılarla hakimlerin atanmasında söz sahibi olmasına izin verdi. 

 

Ayrıca, Ukrayna'nın isyancı bölgelerde Rusya ile olan yaklaşık 200 kilometrelik sınır üzerindeki kontrolunu ancak bu bölgeler özerk olduktan ve AGİT gözetiminde yerel seçimler yaptıktan sonra yeniden sağlayabileceği öngörüldü. Yerel seçimlerin sonucunda Moskova yanlısı isyancıların iktidarı koruyacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyordu. 

 

Birçok Ukraynalı bunu ulusal çıkarlara ihanet olarak değerlendirdi ve uygulama askıya alındı. Minsk belgesi tam kapsamlı çatışmayı sonlandırmaya yardım etti ancak gerilim sürdü ve çatışmalar patlak vermeyi sürdürdü. 

 

İlgili Haber  >> Ankara: ''Rusya'nın Kararı Kabul Edilemez''

 

Minsk anlaşması askıya alınınca, Moskova’nın ayrılıkçı bölgeleri Ukrayna politikasına doğrudan etki etmek için kullanma umudu suya düştü ancak ‘donmuş ihtilaf’ Kiev’in kaynaklarını tüketti ve Ukrayna’nın anayasasında yer alan NATO’ya katılma hedefini engelledi. 

 

Moskova ise bölgelerin yaklaşık 3 milyon 600 bin kişilik nüfusunun neredeyse beşte birine denk gelen 720 binden fazla kişiye Rus pasaportu çıkarttı. Ayrılıkçı bölgelere destek için ekonomik ve mali destek sağladı; ancak bu destek savaşın verdiği zararı telafi etmeye ve ekonomiyi canlandırmaya yetmedi. Çatışmadan önce Donbas bölgesi Ukrayna’nın gayrisafi milli hasılasının yüzde 16’sını oluşturuyordu. 

 

Barış anlaşmasını canlandırma çabaları 

 

Ukrayna çevresinde Rus askerlerinin konuşlandırılması ile yükselen gerilimi azaltma çabasıyla Fransa ve Almanya 2015 tarihli anlaşmaya uyulması için yeni bir girişim başlattı. 

 

Anlaşmanın uygulanması için Berlin ve Paris’ten gelen çağrılar karşısında Ukraynalı yetkililer eleştirilerini arttırdı ve anlaşmanın ülkenin sonu olabileceği uyarısında bulundu. Rusya, Ukrayna, Fransa ve Almanya’nın temsilcileri arasında Paris ve Berlin’de iki tur halinde yapılan görüşmelerde ilerleme sağlanamadı. 

 

Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı Duma, geçen hafta Putin’e Ukrayna’nın ayrılıkçı bölgelerini tanıma çağrısı yaptı.

 

Putin ayrılıkçı bölgelerin bağımsızlığını tanıdı 

 

Putin’in ayrılıkçı bölgelerin bağımsızlığını tanımasının Minsk anlaşmasına gölge düşüreceği ve batıyla arasındaki gerilimi arttıracağı sanılıyor. Putin’in ayrılıkçı bölgelerle dostluk anlaşmaları imzalanacağını belirtmesi Rusya’nın bu bölgelere açıkça asker ve silah desteği yapabileceği anlamına geliyor. 

 

Putin’in hamlesi Donetsk ve Luhansk’ta temas hattında günlerdir devam eden topçu atışının ardından geldi. Ukrayna ve Batı, Moskova’yı işgal için bahane üretmek amacıyla gerilimi arttırmakla suçluyordu. Rusya ise Ukrayna’nın isyancıların elindeki toprakları güç kullanarak geri almaya çalıştığını öne sürüyordu. Kiev bu iddiayı kesin bir dille reddediyor. 

 

İlgili Haber  >> Rusya Ukrayna’nın Ayrılıkçı Bölgelerini Tanıdı 

 

18 Şubat’ta ayrılıkçı liderler yayınladıkları bir video ile Ukrayna’nın saldırgan eylemleri karşısında sivillerin bölgeden tahliye edilmeye başlandığını açıkladı. Ancak video içindeki dijital veri, görüntünün bölgede durumun görece sakin olduğu iki gün önce kaydedildiğini ortaya koydu ve bölgeleri Ukrayna’dan kopartmak için yapılan kasıtlı bir plan olduğu izlenimine yol açtı. 

 

İsyancıların liderleri Pazartesi günü yayınladıkları yeni videolarda ise Putin’e bölgelerin bağımsızlığını tanıma çağrısı yaptı. Rus lider çağrının ardından Güvenlik Konseyi’ni topladı ve televizyonda canlı yayınlanan bir törenle bölgelerin bağımsızlığını tanıma kararını imzaladı.

 

https://www.amerikaninsesi.com/a/ukrayna-nin-ayrilikci-bolgelerinin-gecmisi-/6452901.html

 

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com

6 muhalefet liderinin buluşması

İttifak için Seçim Yasası değişikliği beklenecek

           

Ayşe Sayın

BBC Türkçe, Ankara

 

 

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun daveti üzerine, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Çankaya Belediyesi’ne ait Ahlatlıbel Tesisleri’nde bir araya geldi. Liderlerin yaklaşık 5,5 saat süren görüşmesinin ardından ortak bir açıklama yapılarak, toplantının amaçları ve hedefleri, uzlaşma sağlanan konulara dikkat çekildi, “yarının Türkiye’sini inşa etmek için önemli bir adım atıldığı” vurgusu yapıldı. 

 

Toplantının ana gündem maddesi beklendiği gibi “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çalışmasının kamuoyuna açıklanma takvimi olurken, ittifaklar, geçiş sürecinden, muhalefetin seçim öncesi ve sonrasına dönük yol haritası da konuşuldu. BBC, toplantının perde arkasındaki bilgilere ulaştı.

 

Fotoğraf düzenini CHP belirledi 

 

Toplantı öncesinde 6 muhalefet liderinin ayakta ve yan yana görüntü vermesi CHP tarafından planlandı. Edinilen bilgiye göre, sıralamayı CHP belirledi ve bir gün önce diğer partilere iletildi. Gelen değerlendirmeler üzerinden küçük değişikliklerle liderler kameraların karşısına geçerek poz verdi.

 

İttifak için Seçim Yasası değişikliği beklenecek 

 

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “Millet İttifakı’nın isminin ve şeklinin değiştirilmesi” önerisini liderler toplantısına da taşıdı. 

 

Ancak seçim süreci ve geçiş sürecine ilişkin yol haritası netleşmeden şimdiden ittifakın konuşulmasının sıkıntı yaratabileceği ifade edildi. AKP ve MHP'nin hazırladığı “Seçim ve Siyasi Partiler Yasası” değişikliğinde ittifaklarla ilgili nasıl bir düzenleme yapılacağının netleşmesi gerektiği dile getirilerek, yeni düzenlemenin yasalaşmasından sonra seçim ittifakının konuşulması konusunda görüş birliğine varıldı. 

 

 

Aday belirleme en sona bırakıldı 

 

Toplantıda cumhurbaşkanı adayının nasıl belirleneceği veya kimin olacağı konusunda detaylı bir değerlendirme yapılmadı. Ancak kulislere yansıyan bilgilere göre, liderler arasında seçim takvimi şekillenmeden aday konusunun konuşulmamasına dair “sessiz bir mutabakat” var. 

 

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, adayın muhalefetin ortak mutabakatıyla belirleneceği yönündeki açıklaması anımsatılarak, dünkü toplantıda da liderlerin ortak mutabakatının bu yönde olduğu ifade edildi. 

 

28 Şubat tarihi nasıl belirlendi? 

 

Toplantıdan sonra yapılan açıklamada da dile getirildiği gibi toplantının ana gündem maddesini oluşturan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerisinin liderler tarafından 28 Şubat’ta kamuoyuna açıklanması kararlaştırıldı. 

 

Bu tarih aynı zamanda, Türkiye siyasi tarihi açısından “post modern darbe” olarak da nitelendirilen 28 Şubat 1997’deki Milli Güvenlik Kurulu kararının 25. yıldönümüne denk geldiği için, liderlerin “simgesel bir tarih” olarak özellikle mi tercih ettiği sorusu da akıllara geldi. 

 

Bazı muhalefet kurmayları özel tercih edilmiş olabileceği yorumu yaparken, bazıları da “takvimin uygun olması”nı gerekçe gösterdi. 

 

BBC Türkçe'nin edindiği bilgiye göre, açıklama için 28 Şubat ve 7 Mart tarihleri gündeme geldi. Ancak liderler arasında, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisinin açıklanmasının geciktiği ve Şubat ayı içinde ve pazartesi gününe denk gelen bir günde açıklanması konusunda mutabakat oluştu.

 

5 muhalefet lideri 28 Şubat’ın kendileri için uygun olduğunu bildirince, İstanbul'da 28 Şubat mağdurları ile bir programı bulunan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, bu programı iptal edebileceğini belirtince, tarih netleşmiş oldu.

 

6 muhalefet lideri buluştu: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'e geçmek ortak ve öncelikli hedefimiz

Kılıçdaroğlu'nun daveti üzerine altı muhalefet lideri ilk kez bir araya gelecek

 

 

Geniş katılımla açıklanacak 

 

Liderler, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisini bir deklarasyonla kamuoyuna açıklayacak. Sistem çalışmasını yürüten 6 partiden isimler hafta başında deklarasyon çalışmasına başlayacak ve nihai metin liderlere sunulacak. 

 

Liderlerin açıklamayı önce TBMM’de yapması da tartışıldı. Meclis'te yapılması önerisinden, “Meclis Başkanlığı ile yaşanabilecek bir sıkıntı” ve katılımcılara sınırlama getirilebileceği düşüncesiyle vazgeçildi. Açıklamanın geniş salonu olan bir otelde yapılması kararı alındı. 

 

Bu kapsamda akademisyen, sivil toplum temsilcileri, hukukçuların da katılımıyla gerçekleştirilecek bir toplantıyla sistem çalışmasının kamuoyuna açıklanması görüşü benimsendi. 

 

Hükümet sistemine ilişkin deklarasyonun açıklanacağı 28 Şubat'tan bir gün önce ise eski başbakanlardan Necmettin Erbakan için İstanbul'da bir anma programı düzenlenecek. 

 

İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenecek anma programına geçmiş yıllarda olduğu gibi tüm siyasi partilere davetiye gönderilmesi bekleniyor. Programları uygun olursa, 6 lider ikinci kez bu anma etkinliğinde de bir araya gelecek. 

 

Muhalefet, parlamenter sistemin ardından, çalışma alanlarını genişletmeyi planlıyor

6 muhalefet partisi, parlamenter sistem için ortak metin arayışında

6 muhalefet partisinin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışması hangi düzenlemeleri öngörüyor?

 

HDP neden masada yok? 

 

6 liderin buluşmasıyla ilgili sosyal medyadan yapılan bir eleştiri de “HDP'nin neden masada olmadığı” yönündeydi. 

 

CHP yönetimi, bu eleştirilere “toplantının içeriği”ni gerekçe göstererek yanıt veriyor. Toplantının “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çalışmasını yürüten 6 parti arasında yapıldığına dikkat çekilerek HDP ile daha önce görüşmeler yürütüldüğü ve bundan sonra da yürütülmeye devam edilebileceği ifade ediliyor. 

 

Geçiş süreci nasıl çalışılacak?

 

Toplantı sonrası yapılan açıklamada, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçmek ortak ve öncelikli hedefimizdir” denilirken, bu hedefe ulaşmak için sürecin nasıl işleyeceğinin de planlanması gerektiğine vurgu yapıldı. 

 

Açıklamada, “Bu nedenle geçiş sürecinin yol haritasının çalışılarak üzerinde mutabık kalınması ve vatandaşlarımızla paylaşılması konularında da uzlaşıya vardık” denildi. 

 

Edinilen bilgiye göre “geçiş süreci” için önce siyasi partiler kendi içlerinde çalışma yapıp, birbirleriyle görüş alışverişinde bulunacak. 

 

Yapılan çalışmalar liderlere sunulacak ve liderlerin uygun bulduğu bir takvim içinde bu konuda bir ortak komisyon kurulması gündeme gelecek. Ayrıca, 6 parti konu bazlı ortak komisyon kurarak çalışmalar yürütecek.

 

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-60366915

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com

NATO, Rusya, Ukrayna üçgeninde Türkiye’nin rolü ne olmalı?

Rusya-Ukrayna gerginliğinin temelinde ne var? NATO, Ukrayna ve Rusya üçgeninde neler oldu? Türkiye’nin önündeki tablo ne söylüyor, seçenekleri neler? Büyükelçiler Tacan İldem ve Fatih Ceylan yazdı. 


 

Son günlerde Rusya-Ukrayna arasındaki gerilimin iyice tırmandığını görüyoruz. Gerilim sadece söylem düzeyinde kalmadı. Ukrayna’da hükümet kontrolünde olan ve olmayan toprakları birbirinden ayıran “temas hattına” yakın yerlerde Rusya’nın şimdiye kadar rastlanmadık ölçüde yaptığı askeri yığınak, Ukrayna üst düzey yetkililerinin işgal altındaki toprakları kurtarmaya dönük sert söylemleri ve aldıkları askeri tedbirler gerilimin artmasına yol açtı. 

 

Bu gerginlik uluslararası toplumu da harekete geçirdi. ABD ile Ukrayna arasında üst düzey temaslar arttı. NATO’dan Ukrayna’yı destekleyen mesajlar ardı ardına geldi. NATO Askeri Komite Başkanı 6 Nisan’da Ukrayna’yı ziyaret etti. Aynı gün NATO Genel Sekreteri Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky ile telefonla görüştü. Normandiya Formatının taraflarından olan Almanya’nın Şansölyesi Angela Merkel Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i aradı. Zelensky, gerilimin hayli tırmandığı bir dönemde Türkiye-Ukrayna Üst Düzeyli Stratejik İşbirliği Toplantısı vesilesiyle 10 Nisan’da Türkiye’ye geldi. 

 

Kurallara dayalı uluslararası düzene meydan okuma 

 

Tarihi arka plana bakılacak olursa, Soğuk Savaş sonrası dönemde ilk kez BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi de olan, nükleer silah sahibi bir ülke -Rusya- “kurallara dayalı uluslararası düzene” Ukrayna’da meydan okudu. 2014 Mart ayında Kırım’ı işgal ve ilhak etti. 

 

Özellikle Rusya’nın Özel Harekât Kuvvetleri mensuplarının aralarında bulunduğu, herhangi bir rütbeyi ve mensup olduğu ülkeyi gösteren işaretlere sahip üniforma giymeyen ve hibrid savaş bağlamında literatüre “küçük yeşil adam” olarak giren milisler bu amaçla kullanıldılar. Rus silahlı kuvvetlerinin “işin içinde olduğunu” başlangıçta inkâr eden Rusya Devlet Başkanı Putin kısa bir süre sonra ise gerçek durumu kabul etti. Rusya Federasyonu Ukrayna’nın doğusunda Rusça konuşanların nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu Donbas bölgesinde kendisine bağlı ayrılıkçı güçleri silahlandırmak ve “küçük yeşil adamları” burada da devreye sokmak suretiyle bu güçlere destek verdi. Ayrılıkçı güçleri zengin maden kaynaklarının bulunduğu Donbas bölgesini istikrarsızlaştırmak amacıyla kullanmaya başladı. Sonuçta Rusya ABD başta olmak üzere Batı dünyası ve kurumlarıyla karşı karşıya geldi. 

 

Rusya’nın dondurduğu ihtilaflar 

 

2008 Nisan ayında Bükreş’te yapılan NATO Zirvesinde Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya gelecekte şartlar oluştuğunda üye olmaları kararının alınmasının üzerinden çok geçmeden Rusya 2008 Ağustos ayında Gürcistan’la savaştı. 

 

Bu savaş Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü ortadan kaldıran bir durum yarattı. Gürcistan, ülke topraklarının parçası olan Abhazya ve Güney Osetya üzerinde egemenliğini kullanma olanağından mahrum kaldı. 

 

Gürcistan örneği, Rusya’nın kendi “arka bahçesi” olarak gördüğü bölgelerdeki nüfuzunu korumak amacıyla sürmesini tercih ettiği “sürüncemede kalmış” ya da “donmuş” ihtilaflara bir yenisinin eklenmesi sonucunu doğurdu. 

 

NATO – Rusya yakınlaşması: Ukrayna’ya kadar 

 

Daha geriye gidecek olursak, SSCB’nin dağıldığı ve Varşova Paktı’nın lağvedildiği 1991 yılının Aralık ayında NATO bünyesinde Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi (NACC) kuruldu. Eski Varşova Paktı üyelerinin yer aldığı bu Konseye Rusya ve Ukrayna da katıldı. Transatlantik toplum bu suretle Soğuk Savaş dönemi sonrasında uluslararası düzeni diyalog ve işbirliğine dayalı bir temelde yeniden inşa etmeye girişti. 

 

1990’lı yılların sonundan itibaren başlayan NATO genişlemesi ilk aşamalarında olmasa da ilerleyen yıllarda Rusya’yı rahatsız etmeye başladı. Rus devlet yetkilileri durumdan duydukları endişeleri çeşitli vesilelerle ve değişik tonlarda dile getirmeye başladılar. Hal böyle olmakla birlikte İttifak Rusya’ya da işbirliği elini uzatmakta gecikmedi. 1997 yılında NATO-Rusya Kurucu Senedi imzalandı; 2002 yılında NATO Roma Zirvesinde NATO-Rusya Konseyi kuruldu. İlginç bir şekilde NATO-Rusya ilişkilerinin olumlu yöne evrildiği önemli aşamalarda NATO-Ukrayna ilişkileri de yeni gelişmelere sahne oldu. 

 

NATO-Ukrayna ilişkisi nasıl gelişti?

 

1997 yılında NATO-Ukrayna Ayrıcalıklı Ortaklık Senedi imzalandı ve NATO-Ukrayna Komisyonu kuruldu. 2008 NATO Bükreş Zirvesi sonrasında NATO-Ukrayna ilişkileri artan bir ivmeyle güç kazandı, çeşitlendi. Ukrayna’nın bir yandan AB ile olan ilişkilerini ileri safhalara taşıması, diğer yandan zaman zaman Ukrayna kamuoyunda tartışmalı bir konu özelliği gösteren NATO üyeliğini stratejik bir hedef olarak belirlemesi Rus devlet yöneticilerini iyice tedirgin etti. Rusya, NATO eski Genel Sekreteri Lord Robertson’ın ifadesiyle, “demokrasinin Moskova’nın kapısını çalmasından” rahatsız oldu. 

 

Nihayetinde 2014 Mart ayında ipler koptu, güvenlik ortamı karıştı. Rusya, 1994 yılında imzalanan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü güvence altına alan ve kendisinin de taraf olduğu Budapeşte Anlaşmasına rağmen Ukrayna toprakları olan Kırım’a ve Donbas’a girdi. Bu gelişme üzerine Rusya ile Ukrayna arasında patlak veren çatışmalarda binlerce insan hayatını kaybetti. 

 

2014 yılında Malezya Hava Yollarına ait MH17 sefer sayılı yolcu uçağının Amsterdam-Kuala Lumpur seferini yaparken bölgedeki Rus birliklerince füzeyle düşürülmesi sonucunda 298 masum insan hayatını kaybetti. Bu elim hadisenin sorumlusunun Rusya olduğu uluslararası bağımsız inceleme komisyonunca belirlendi. İki ülke arasında ateşkesi sağlamaya dönük Minsk Anlaşmaları geçici süreler dışında somut sonuç vermedi. Fransa, Almanya, Ukrayna ve Rusya’yı çatısı altında toplayan Normandiya Formatındaki toplantılar da kalıcı ateşkesi sağlayamadı. 

 

Benzer şekilde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bünyesinde 2014’te kurulan Ukrayna Özel Gözlem Misyonunun sahadaki çabaları da ihtilaf halindeki iki tarafı yatıştırmakta, ateşkes ihlallerini önlemekte ve diyaloğa dayalı bir çözüm bulma çabalarına katkı yapmakta yetersiz kaldı. 

 

Türkiye’nin konumu ne? 

 

Rusya-Ukrayna ihtilafının derinleştiği bugünlerde Türkiye’nin bu iki bölge ülkesi arasındaki gerilimin endişe verici ölçüde tırmanması karşısında nasıl bir yol izlemesi gerektiğini değerlendirmek daha da önem kazandı. 

 

Mevcut durumda öncelikli gözlem, işbirliği çaba ve girişimlerine rağmen 2014’ten bu yana Rusya’nın Batı dünyası açısından güvenilir bir ortak olma konumundan hızla uzaklaştığı olgusudur. 

 

Türkiye, NATO müttefikleriyle birlikte, Rusya’nın Kırım’ı hukuka aykırı ve gayrimeşru biçimde ilhakını tanımamakta ve Donbas’ı istikrarsızlaştırmayı amaçlayan saldırgan politikalarına karşı çıkmaktadır. 

 

1990’lı yılların sonundan itibaren NATO’nun stratejik işbirliği ortağı olan Rusya, bir başka NATO ortağı olan ülkenin toprağını işgal edip, İttifak üyesi ülkelere karşı da tehditkâr bir dil kullanmaya başladığından bu yana ilişkilerin niteliği değişmiştir. NATO son zamanlarda Rusya’yı ana tehdit odaklarından biri olarak ilan etmiş, tedbirlerini buna göre almıştır. Bu ülkeyi artık stratejik işbirliği ortağı olarak görmemektedir. Diyalog kanallarını kapatmamış, ancak Ukrayna krizinin sadece diyalog yoluyla çözülemeyecek bir durum oluşturduğu sonucuna varmıştır. 

 

ABD açısından bakıldığında da bu ülkenin Rusya’ya dönük tutumunda benzer bir yaklaşımla karşılaşıyoruz. ABD’nin son dört yıldır benimseyip, ilan ettiği güvenlik/askeri strateji belgelerinde Rusya’nın, Çin’in yanı sıra, stratejik rakip olarak betimlendiğini görüyoruz. 

 

Ülkemizin NATO’da yer almasının ve aynı bölgede birlikte olduğu hem Rusya hem de Ukrayna ile mevcut ilişkileri ışığında, tırmanmakta olan Rusya-Ukrayna gerginliği karşısında izleyeceği siyasa seçeneklerinin çok da zengin olduğunu öne sürmek güçtür. 

 

Stratejik işbirliğine sahip olduğumuz Ukrayna, krizin doğrudan tarafıdır ve NATO üyeliğini temel stratejik hedefleri arasına almıştır. Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunda Türkiye 2008 yılından bu yana tutarlı bir çizgi izlemiştir. Bu üyeliğin gerçekleşmesini savunanların başında yer almıştır. Radikal bir değişikliğe gitmediği takdirde bu çizgisinde sapmaya meydan vermeyecektir. 

 

Hal böyle olmakla birlikte diğer kimi müttefik ülkelerin Ukrayna’nın üyeliğinin görünür bir gelecekte gerçekleşmesine dair ortak bir iradeyi paylaşmadıkları da açıktır. NATO’da kararların oydaşmayla alındığı düşünüldüğünde, Ukrayna’nın, ABD’nin bu konudaki istekliliğini bir kenara bırakarak, beklentilerini gerçekçi bir zemine çekebilmesi önem taşıyacaktır. ABD’li yetkililerinin yanlış yönlendirmesi ve teşvikiyle gerçekdışı bir beklenti doğrultusunda Gürcistan’ın 2008’de nasıl bir “maceraya” sürüklenmiş olduğu belleklerde tazedir. 

 

Yüzleşilmesi gereken gerçekler

 

NATO’nun kurucu belgesi niteliğindeki Vaşington Antlaşmasının kolektif savunma güvencesini oluşturan 5. Maddesinin sadece müttefikler bakımından geçerli olduğu yüzleşilmesi gerekli diğer bir gerçektir.

 

Geçtiğimiz yıl Ukrayna “Artırılmış Fırsatlar Ortağı” statüsünü kazanmıştır. Bu statü, Ukrayna’nın NATO ile işbirliğini ileri bir düzeye yükseltmiş olsa da Ukrayna’ya NATO ülkelerine özgü olan “bir silahlı saldırı karşısında diğer müttefik ülkelerin saldırıya uğrayan müttefik ülkeye destek vermesi”ni hükme bağlayan 5. Maddeden yararlanma hakkını vermemektedir. 

 

Türkiye’nin Karadeniz güvenliği siyasasının üç temeli 

 

Halihazır gerilimle bağlantısı göz ardı edilmemesi gereken Karadeniz güvenliğiyle ilgili olarak ise Türkiye’nin bugüne kadar izlediği siyasa üç temel öğeyi dikkate alacak biçimde şekillendirilmiştir: mensubu olduğumuz NATO’nun Kırım’ın ilhakından sonra Rusya’nın bu yarımadaya S400 sistemleri konuşlandırmak dâhil yaptığı yığınak ile erişim ve alan engelleme (A2/AD olarak bilinen askerî doktrin) geliştirmek suretiyle bölgedeki askerî güç projeksiyonunu artıran adımları karşısında savunma ve caydırıcılık tedbirlerine ve bu bağlamda Karadeniz’in kıyıdaş ülkeleri Gürcistan ve Ukrayna’nın savunma kapasitelerinin güçlendirilmesi yönündeki çabalarına destek vermek; Rusya Federasyonu’nu tahrik edecek girişim ve eylemlerden kaçınmak; ve Karadeniz’in güvenliği bakımından önemi tartışılmaz Montrö Sözleşmesinin titizlikle uygulanmasına özen göstermek. 

 

Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tablo 

 

Mevcut koşullarda Türkiye’nin karşısındaki tablonun temel unsurları şöyle sıralanabilir: 

 

   • Çevremizdeki birçok ihtilafta, ikili işbirliğinin yarattığı olumlu görüntüye rağmen, Türkiye ile Rusya aynı safta değildir. Diğer yandan, Türkiye’nin Rusya’yı tamamen karşısına alma lüksü de yoktur. 

 

   • Türkiye’nin Ukrayna ile stratejik ilişkiler sürdürmesi her iki ülkenin de çıkarınadır. Üstelik Türkiye kısa süre önce Ukrayna’yla geniş kapsamlı savunma sanayii ve askerî işbirliği anlaşmaları imzalamıştır. Bu suretle Ukrayna’nın savunmasına önemli katkılar sağlayacak yatırım yapmıştır. Kesin olan, bu gelişmeden Rusya’nın memnun olmadığıdır. 

 

    • Pandeminin beraberinde getirdiği sınamalar, ülkemiz ekonomisinin halihazır kırılgan yapısı ve çevremizdeki ateş çemberi Türkiye’yi Rusya-Ukrayna krizi karşısında temkinli ve tedbirli olmaya zorlamaktadır. Böylesi bir ortamda parlayacak bir kıvılcımın büyük bir bölgesel yangına neden olması olasılığı dışlanamaz. Mevcut gerilimin yatıştırılması amacıyla Türkiye elindeki tüm diplomatik araçları seferber etmelidir. Diyalog kanallarını zorlamalıdır. Zelensky’nin 10 Nisan’da Türkiye’yi ziyareti ve Putin ile gerçekleşen telefon görüşmesi bu yöndeki çabalar açısından değerli olup, önümüzdeki günlerde bu temasların sonuçlarının izlenmesi gerekecektir. 

 

Sonuç olarak, Türkiye’nin gerilimi azaltmak yönünde diyalog ve diplomasiye öncelik verecek adımları, bunalımın tarafları indindeki ağırlıklı konumundan da yararlanarak ve bölgesel sahiplenme anlayışıyla, atması hem ülkemizin çıkarları hem de bölgenin istikrarı açısından kaçınamayacağı bir sorumluluktur. 

 

Bu yazı ilk kez 12 Nisan 2021’de yayımlanmıştır. 

 

 

Tacan İldem 

Büyükelçi (E) Tacan İldem - 2020 Nisan’ına kadar NATO Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüten Tacan İldem NATO Genel Sekreteri tarafından oluşturulan NATO 2030 Uzmanlar Grubuna seçildi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan İldem meslek hayatında AGİT Daimi Temsilciliği, NATO Daimi Temsilciliği ve Lahey Büyükelçiliği görevlerinde Türkiye’yi temsil etti. Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü ve Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü, Dişişleri Başdanışmanı ve Sözcüsü görevlerinde bulundu. Öncesinde Brüksel’de NATO Daimi Temsilciliğinde, Yeni Delhi, Vaşington ve Atina Büyükelçiliklerinde çeşitli kademelerde görev aldı. 

 

Mehmet Fatih Ceylan 

Büyükelçi (E) Mehmet Fatih Ceylan - 1957 Bursa doğumlu olan Fatih Ceylan 1979 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olarak Dışişleri Bakanlığına girdi. İslamabad Büyükelçiliği, Deventer Başkonsolosluğu ve NATO nezdindeki Türkiye Daimi Temsilciliğinde, Brüksel Büyükelçiliğinde ve AB nezdindeki Türkiye misyonunda çalıştı. Düsseldorf’ta Başkonsolosluk, Sudan ve NATO nezdinde Büyükelçilik yaptı. Merkezdeki son görevi İkili Siyasi İlişkilerden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığıydı. 2019 Şubat ayında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

 

https://fikirturu.com/jeo-strateji/nato-rusya-ukrayna-ucgeninde-turkiyenin-rolu-ne-olmali

 

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com