Sayfalar

Hekimlik yapmak istiyoruz

Prof. Dr. Vedat Bulut
Ankara Tabip Odası Başkanı 


Türk Tabipleri Birliği olarak 14 Mart Tıp Bayramımızın 101. yılında, “HEKİMLİK YAPMAK İSTİYORUZ” ana temasıyla Tıp Bayramımızı kutluyoruz. Süreç içerisinde 12 Eylül darbecilerinin de hedefi haline gelmiş olan TTB ve Tabip Odaları, 1980’lerin zor koşullarında bile mücadelesini yılmadan örmüş, yargı ve baskılara direnmiştir. Bugün de ağır baskılarla kamu görevini yerine getirmemiz engellenmeye çalışılmaktadır. 

Anayasamızın sosyal devlet ilkeleri olan; adalet, sağlık, güvenlik ve eğitimin devlet tarafından ücretsiz eşit ve de erişilebilir olarak vatandaşlarına ulaştırılması gerçekleştirilemedi. Bu dört alanın tümünde kapitalist sistemin dayatmalarıyla özelleştirmeler yapıldı ve yoksulluğa itilen yurttaşların sağlık kurumlarına ve sağlığa erişimi aksadı. Turizm işletmecisinden Turizm Bakanı, özel okul sahibinden Milli Eğitim Bakanı, vakıf hastanesi sahibinden Sağlık Bakanı icat etmiş nadir ülkelerden olduk. Bu koşullarda 14 Mart Tıp Bayramımıza içimiz burkularak hüzünle gireceğiz. 

Kapitalizmin duvara tosladığı, çıkmaza girdiği 21. yy ilk çeyreğinde, sermayenin kurtuluşunu yeni büyük ölçekli savaşlarda aradığı ortadadır. Trump’ın, Putin’in, Merkel’in, Johnson’un, Esad’ın ve Erdoğan’ın yönetimde olduğu bir dünyada bunu sağladılar. Artık açık ve seçik bir bölgesel savaşın içindeyiz. Bunun mezhepler savaşına dönüşmesi ise en korkunç son olacak bölgede. Yoksul insanlara düşecek kader kırıntısı mülteciler olarak ülkeden ülkeye savrulmak, ölümler, aşağılamalar, faşist saldırılar olacak. Zenginler ve iktidar sahipleri bedelini ödeyecek çocuklarını cepheden uzak tutacak, o yüce mertebe sadece yoksullara düşecek. Tepeler ve kasalar, banka hesapları boş kalmayacak. Diğer taraftan Kaz Dağları’ndan Hasankeyf’e, Türkiye’nin dört bir yanında doğa ve tarihin yağmalanması, ekosistemin tahribatıyla karşı karşıyayız. Orta ve uzun vadede bu uygulamaların halk sağlığına yansıyan sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. 

Bu kaotik döneme son verecek tek güç artık dünyanın anneleri, bacıları, kadınlarıdır. Erkek egemen bin yılların kirlettiği, kana buladığı, doğasını hoyratça hırpaladığı bu dünyada tek kurtuluş hamlesi onlardan gelecek. Dünyanın kadınları birleşirse ve hep bir ağızdan silaha, savaşa hayır diye haykırdığında, oğullarını savaş meydanlarına göndermeyi reddettiğinde dünya değişecek. İnsanlar yurtlarını yuvalarını terk edip liderlerin oyuncağı olmasın, doğa korunsun, yoksullar ölmesin, çocuklarımız barış ve özgürlüğü yaşasın diye... 

Kakistokrasi rejimlerini yaşayan ülkelerin kuşattığı bir dünyada tabipler olarak söyleyeceğimiz son söz “Yurtta Sağlık, dünyada sağlık” olacak ve 14 Mart’ta 5 talebimizi dile getireceğiz. 

1. TTB’nin hazırladığı sağlık emek ve meslek örgütlerinin desteklediği “sağlıkta şiddet yasa tasarısı” Meclis tarafından hemen yasalaştırılsın, 

2. Sağlık çalışanlarının hizmeti sunarken yaşadıkları her türlü şiddet, iş kazası olarak değerlendirilsin, 

3. Muayene randevuları hastaya yeterli süre ayrılacak şekilde düzenlensin, ,

4. Acil servislerde sadece acil hastalara hizmet verilsin, 

5. Birinci basamak sağlık hizmetleri güçlendirilsin, sevk zinciri uygulamasına geçilsin.

14 Mart 2020







14 Mart Tıp Bayramı

DR. YENER ORUÇ


Aşı, serum ve deney hayvanlarını yüklenip, balayına çıkar mıyız? 

Yeni evli olduğumuz eşimizle üstelik zorlu bir deniz yolculuğunu da göze alarak, Anadolu’ya aşı ve serum gönderilmesinin yasak olduğu bir dönemde balayına çıkar gibi Karadeniz üzerinden  Kastamonu’ya ulaşır mıyız? 

Kastamonu’da bir yandan serum, aşı üretirken diğer yandan Hilal-i Ahmer (Kızılay) saymanlığı yapıp, yerel yayın organı Açıksöz’e de halk sağlığı yazıları yazar mıyız? 

Ya da bir gaz lambasının gece ve gündüz bekçiliğini bir başımıza aylarca yapabilir miyiz?  

Yanıtı zor sorular 

Laboratuvar tüpleri olmadığından hardal şişeleri toplayıp, o şişelerde aşı kültürü ekip, ısı kaynağı bir gaz lambası olan gaz tenekelerinden imal edilmiş bir etüv’de üretilmiş aşı örneklerinin üzerinizde denenmesine izin verir miyiz? 

40 derece sıtma ateşiyle yanarken hiç vazgeçmeden kolera, tifo ve çiçek aşısı üretimine en ilkel şartlarda devam edebilir miyiz? 

Savaşın ortasında bir tıp kongresi toplamak aklımıza gelir miydi? 

Üç ay taban tepip, Ağrı’dan Sakarya’ya 21. Tümen Sıhhiye Bölük’ünü yürüyüp, hasta ve yaralılara yokluktan ellerimizle kerpiç ve çamurla sabit karyolalar yapabilir miyiz? 

300 atlının başına geçip Ulus Dağı’ndan, Demirci’ye akınlar düzenler miydik? 

Müdafaai Hukuk’u örgütlerken Bolu Musiki Cemiyeti’ni de kurar, “Dertli Gazetesi”ne “Trakyalı” adıyla yazılar yazar mıydık? 

Kuşatılmış bir kentin yaralarını sarmak ve direnmek üzere fakülteden vazgeçip, Antep’in direnişine koşar mıyız? 

Eşkıya çetelerinin içine yalnız ve silahsız olarak dalıp, onları ilk milli seyyar kuvvetler olarak toparlayabilir miyiz? 

Biz, eşimizi yitirip biri üç yaşında diğeri iki aylık bebekle kala kaldığımızda Anadolu’ya en önce geçenlerden olur muyuz? 

Çarpıcı bir giriş olsun diye sorulmadı bu sorular. Yaşanmış olduğunu vurgulamak maksadımız: 

Kastamonu’da Dr. Zekai Muammer (Tunçman), gaz lambasının başında Tıbbiyeli Nurettin Osman, hardal şişeli laboratuvarın başında Dr. Tevfik İsmail Bey, Dr. Arif İsmet Bey Çetingil ve Tıbbiyeli Hikmet (Boran), Yusuf Balkan... Her üretimlerinin; aşı, serum hayvanlarda denenmeden gönüllü denekliğini üstlenen yine bu isimler. 

Ulusal Tıp Kongresi’nde Dr. Refik Bey (Saydam), kerpiç ve çamura bulanmış elleriyle Dr. Mehmet Derviş Kuntman, 300 atlı akıncının başında Dr. Fazıl (Doğan), Bolu’da bir musiki âşığı Dr. Fuat Bey (Umay), Antep’te Tıbbiyeli öğrenci Ömer Asım (Aksoy) 

İzmit’te eşkıyaların arasında Dr. Fahri Can, Ankara’da, Çanakkale’den akın akın gelen hastalara bakarken, o günün korumasız koşullarında yapılan röntgen uygulamaları nedeniyle kesilmek zorunda kalınan parmaklarıyla ve ardında bıraktığı iki yavrusuyla Dr. Mim Kemal (Öke )(cerrah ve radyolog). 

Adını saydığımız, saymadığımız Kuvayi Milliye’nin hekimleri olmayı şeref ve görev bilirsek, bu sorulara verilecek yanıtlarımız “Evet”tir. 

Şahlanış günü 

Bu “Evet”, 14 Mart’ı bayram olarak hak etmektir. Zira adı bayram olsa da bugün Türk Tıbbiyesinin ulusal direnişte şahlandığı gündür. Milli Mücadele için çabalayan Tıbbiyeli öğrencilerin İngiliz istihbaratını “Mektebimizin açılış yıldönümü” diyerek bir balo düzenleneceğince inandırıp, Selimiye’deki okulun iki kulesi arasına al bayrak asmaktır. Sivil kıyafetle derslere katılması istenilen askeri tıbbiye öğrencilerinin İngilizlerin karşısına pijamalarıyla çıkıp, işgali protesto etmesinin bayramıdır, bu bayram. 

18 Mayıs 1915 sabahı muharip olarak; elinde tüfek şehit düşmüş tıbbiye alayını yurtseverlikte pusula bilenlerin armağanıdır, bu bayram. 

Aydın olmanın bayramı 

İşgal altındaki İzmir’de süngü göstererek “Zito (yaşa) Venizelos” diyen Yunan askerine Damat Feritçi Nadir Paşa boyun eğerken, tabip Yarbay Şükrü Bey olup, göğsünü gererek “Kato (kahrol) Venizelos” diye bağırmanın bayramıdır 14 Mart. 

“Ya istiklal ya ölüm” diye Mektebi Tıbbiye’nin iki kulesi arasına bayrak dalgalandırmaktır, bu bayram. Balo bahane. 

Tıbbiyeli olmak, gereğinde Harbiyeli gereğinde Mülkiyeli olmaktır. Sevgili Türkan Saylan Hocam gibi. Cüzamla savaşırken Tıbbiyeli, Ergenekon kumpasında Harbiyeli, Kardelenlerini köklendirirken Mülkiyeli. 

Tıbbiye, Aydınlanmanın ilk ocağı ve bunun gereği olarak karanlıklara karşı elini taşın altına sokanların yuvasıdır. 14 Mart bu anlamda aydın olmanın da bayramıdır. 

Hekim, diş hekimi, eczacılar olarak bu şanlı direniş tarihini  yazanlara sonsuz bir borcun ortaklarından biri olarak selam olsun, 14 Mart’ı bize teslim edenlere. Selam olsun, o ruhla hareket edenlere. Bu bayramı bizlere armağan edenlere rahmet ve minnetle Tıp Bayramı kutlu olsun. 

14 Mart 2020