Sayfalar

Demokrasi ve Ezanın Okunuş Biçimi

Prof. Dr. Niyazi Kahveci 


DEMOKRASİ ve EZANIN OKUNUŞ BİÇİMİ 

“Türkiye, camiyi namaz kılmak için değil, minare için inşa eder.” 

İslam’da Ezanın Yeri 

Kuran’da ezan kavramı yoktur. İslam’da ezan, farz olan namaz için bir araçtır. Namazın sünneti dahi değildir. Farzlarından ve vaciplerinden olmadığından, namazın geçerli olması için ezan gerekli değildir. Nitekim Fıkha göre ezan okunmaksızın kılınan namaz geçerlidir.

Hz. Peygamber, namazları kendisinin kıldırmasına rağmen, imamın arkasında cemaatle ve camide namaz kılmayı farz yapmadığından ezanı, insanları camiye ve namaza çağırmak için okutmamıştır. Namaz vakitlerini bildirmek için okutmuştur. 

Ezanı okutmaktaki amacının duyurmak olmamasından dolayı, Hz. Peygamber, Bilali Habeşi’ye sadece bir yerde ezan okuturdu. Müslümanların yaşadıkları her mekânda ezan okutmazdı. Duyurmak amacı bulunmadığından, doğal sesi değiştirdiğinden ve yükselttiğinden dolayı ezanın boru ile okunmasını yasaklamıştır. Bu ilkeden hareketle fıkıh kitapları ezanın bir “ilam, yani bildirme” olduğunu, bir “ilan, yani duyurma” olmadığını söylerler. 

İslam’da minare yoktur. “Ateş yakma yeri” anlamına gelen Arapça minareyi Müslümanlar, Hz. Peygamber’den sonra, ateşetapan Mecusilerden almışlardır. 

İslam’a Göre Ezanın Okunuş Biçimi 

Günümüz Türkiye’sinde ezanın okunuş biçimi birkaç nedenden dolayı İslam’a göre haramdır. 

Birinci Neden; Bağırmak 

Kuran Lokman Suresi 19. ayetinde “Yürüyüşünde mütevazı ol! Sesini alçalt! İyi bilin ki, seslerin en kötüsü eşek sesidir,” şeklindeki ayetle bağırmaya izin vermeyen Allah’ın adının aşırı bağırılarak okunmasıdır. Hem mikrofonun tonu hem de okuyucunun sesi sonuna kadar açılarak okunması bu ayete göre haramdır. 

Günümüzde ezanın okunuş biçiminin, Antropolojinin tespitine göre, ilk insanların konuşmayı icadından önce kullandıkları iletişim kurma biçimi olan “bağırma” ile aynı olduğunu ortaya koymaktadır. Günümüz medeniyet düzeyi nazarında bağırmak vahşilik görüldüğünden hukukumuzda sözlü şiddet suçu yapılmıştır. 

Kanunlarda suç olan anormal bir fiilin, din için normal görülmesi, o dinin normal olduğunu iddia etmeyi olanaksızlaştırır. Ezanın okunuş biçimiyle, günde beş kez, bir de buna vakitsiz okunan salalarla halka ulusal çapta oral şiddet uygulanmakta ve aşılanmaktadır. Bu oral şiddete şahit olan yabancılar, Kuran’ın yasakladığı İslamofobiye kapılmaktadırlar. 

İkinci Neden; Aşırı Uzatmak 

Kuran’ın okunuş biçimini düzenleyen Tecvid ilmine göre “Allah” lafzındaki “a” harfi ancak bu harf belli olacak şekilde bir elif miktarı kadar uzatılabilir. Fakat şimdi okunan ezanda “a” harfi bu miktarın yüz misli uzatılmaktadır ki bu, haramdır. 

Buna bağlı olarak aşırı uzatma dil felsefesi açısından şöyle yanlıştır: Bir harfin ya da hece yapısının bozulması nedeniyle kelimenin anlamının yok edilmesidir. Şimdiki ezanın okunuş biçiminde “Allah” lafzı, “Al” ve “Ah” şeklinde iki heceye bölünmekte, “Al” hecesi” atılmakta ve “Ah” hecesiyle “aaah” çeker gibi uzatılmaktadır. Ezan ve sala adı altında ortalığı bir “aaaa” bağırışı kaplamaktadır. Bu “aaaa” bağırışından başka hiçbir kelime duyulmamaktadır. 

Neticede “Allah” lafzı öldürülmektedir. Allah lafzının öldürülmesi haramdır. Bu tavır, filozof Nietzche’nin tanrıyı felsefi öldürmesinden daha vahim bir durum olarak, dinadamları tarafından “Allah”ın lafzen öldürülmesidir. 

Üçüncü Neden; Nağme ve Müzik 

Allah lafzını güfte ve beste yani müzik malzemesi yapmak haramdır.  Hz. Peygamber döneminde ne Kuran ne de ezan nağme ile okunduğuna dair bir kayıt yoktur. Onları söylev, nutuk ve söylem üslubuyla okumuş ve okutmuştur. 

Dördüncü Neden; Kul Hakkı Yemek 

Namazla yükümlü olmayan Müslümanları ve ezanı dinlemek istemeyenleri, özellikle uykuda iken, bugünkü okunuş biçimiyle ezan okumakla rahatsız ederek kul hakkı yemek nedeniyle haramdır. Dinlememe özgürlüğünü ihlal gibi temel insan haklarını çiğnemesinden dolayı demokratik hukuka göre de suçtur. 

Hırsız bile utangaç davranır uykuya karşı; hep sessizce çalar gecenin içinde. Ama utanmaz gece bekçisi, edepsizce çalar düdüğünü.” Zerdüşt (MÖ. 2000) 

Türkiye’de 18 milyon öğrenci bulunmaktadır. On dakika süren bir tek ezandaki bağırma nedeniyle 180 milyon dakika eğitim yapılamamaktadır. Buna bir tane sala eklendiğinde bu miktar 360 milyon dakikaya çıkmaktadır. Bu kadar kul hakkı yemek ne sonuç üretiyor? 

Türkiye’de okunuş biçiminin, ezanın, dini amaçtan başka her türlü amaç için okunduğunu dışavurmaktadır. Çoğunluğu ilgili bilim alanlarınca izahı yapılabilecek bu amaçların bir tanesinin izahını felsefe yapmaktadır. 

Ezan ve Sosyal Kimlik 

Türkiye, ezanı toplumun sosyal kimliği ve ideolojisi yapmış durumdadır. Halbuki kişisel ve sosyal kimlik ve ideoloji, özgün felsefi ürünlerle oluşturulur. Başkalarının ürünleriyle kimlik yapılamaz. Din de, Tanrı dahi olsa, başkasının ürünüdür, kişilerin ve Türk toplumunun ürünü değildir. Bu nedenle ezanı kimlik yapmak hem gerçekçi hem de sürdürülebilir değildir. Türk toplumu kimlik üretebilmesi için öncelikle felsefe ve fikir üretebilen düşünürler sonra da onlar tarafından özgün kimlik üretmek zorundadır. Başkalarının fikirleriyle üretilen kimlikler sözümona kimliklerdir. Bunlar toplumları avutmakta ve onları kimliksiz bırakmaktadırlar. Türkiye, kimlik üretme acizliğini, ezan bahanesiyle, Türk toplumunun kimliğinin “bağırma” olduğu imajını dünyaya vermek pahasına telafi etmektedir. 

FELSEFİ İZAH 

Devletin Siyasal İdeolojisinin Baskı Aygıtı 

Türkiye, ezanı neden devlet eliyle herkese zorla dinlettirir? Neden bağırarak okutur? Neden dinin başka unsurlarına değil de ezana aşırı önem atfeder? Bu soruların cevabını Fransız düşünür Louis Althusser (1918-1990) tarafından geliştirilen “Devletin İdeolojik Baskı Aygıtları” kavramı verir. Bu kavrama göre, toplumun olduğu gibi kalması için devlet, “Baskı Aygıtları” kullanır. Bu aygıtlar, devletin, kalabalıkları kontrol altında tutabilmesi için kullandığı bütün fiziksel güç ve şiddet biçimi ve yollarından oluşur. 

Althusser’e göre, gündelik zeminde Devlet, insanların, Simgesel Düzen içindeki çeşitli rollerini bilecek şekilde eğitilmiş ve biçimlendirilmiş olmalarını ister. Bu nokta, “Devletin İdeolojik Baskı Aygıtları”nın devreye girdiği yerdir. Bu aygıtlar sayesinde kişiler, devletin, sistem içerisinde kendilerinden istediği rollerini yerine getirirler. Devletin aygıtları; kiliseler, eğitim sistemi, aile kurumu, hukuk sistemi, siyasal sistem, medya ve kültürden oluşur. Bütün bu kurumlar temelde siyasal ideolojik olarak iş görürler, süngüyle dürtmek gibi zor kullanmaya gerek bırakmazlar. 

Demokratik olmayan devletler aileyi, dini ve eğitimi toplumunu yetkinleştirmek amacıyla değil, ideolojisini aşılamak için ideolojik aygıtları olarak kullanır. Bu nedenle bu kurumları kendi çıkarına göre bozarlar. Bu aygıtları kullanmak, çağımıza kadarki monarşist siyasal sistemlerde geçerli idi. Çağımızda ve demokrasilerde devletlerin, bu aygıtları ideolojiyi dayatmak amacıyla kullanmaları yasaklanmıştır. 

Devletin İdeolojik Baskı Aygıtı ve Ezan 

Dinsel inançlar, devlet iktidarını ellerinde bulunduran yöneticiler tarafından, insanların uysal yurttaşlar olarak tutulması ve sistemlerinin devamlılığını temin etmek amacıyla kullanılırlar. Bu nedenle, dinsel bir simge olan ezanın okunuş biçimini çok önemserler. Farz olan namazın kılınması için insanları zorlamamasına rağmen, namazın aracı olan ezanı devlet eliyle günde beş kez, hem de en yüksek ses tonuyla herkesin dinlemesini zorlarlar. Ezanın okunuş biçimi, baskı içermektedir. Devletin ideolojisini dayatma baskı aygıtı. Hem de bir yerleşim yerine en az otuz minarede yüz elli hoparlörden çıkan ve göğü çınlatan bir gürültü baskısı. Minareleri, hocaları ve hoparlörleri baskı aygıtı olarak kullanmak. 

Bunun Felsefi İzahı Şudur: 

Althusser’e göre devletin kullandığı ideolojik aygıtlarının görevlerinden bir tanesi, devletin ideolojisini öznelere işlemektir. Bu işlemenin en etkili usulü, “Hey, sen!” şeklindeki “çağrılma” ya da seslenilme” yoludur. Eğer bu biçimde çağrılıyorsanız, kendinizi neredeyse değişmez bir biçimde, o çağrının içinde tanırsınız ve çağrıların kesinlikle kendiniz olduğunuzu düşünürsünüz. Dolayısıyla Devlet, bu “çağrılma”nın var olduğunu sandığı için ezanı devletin ideolojisini topluma işleme makinası olarak kullanır. Ya da ezanı, kendi çıkarı için bu çağrılmaya dönüştürür. Fakat bu çağrılma namazda olmadığı için devlet, namazın kılınmasını zorlamaz. Bu makine ile devlet, sisteminin doğruluğuna ilişkin inancı, insanlar farkında olmadan insanlara aşılar, bilinçdışı bir biçimde insanların bu inancını yapılandırır ve böylelikle insanları ona alıştırır. 

Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin, çok sayıda cami ve minare inşa etmesinin nedeninin, daha fazla sayıda insanın namaz kılmasını sağlamak değil, herkese aşılayacak şekilde, ezan adı altında daha çok miktarda bağırarak ideolojisini dayatmak olduğu ortaya çıkmaktadır. 

Ortak Alan

Demokraside kamusal ortak alanı bir dinin, mezhebin, etnisitenin, cinsiyetin, ideolojinin, sosyal ve ekonomik sınıfın zihniyeti ile dizayn edilemez. Bu durum bir apartmandaki ortak alan gibidir. Bir apartmanın ortak alanına, oradaki daire sakinlerinin herhangi birisinin zihniyetini egemen kılmak kanunen yasaklanmıştır. Türkiye, bir apartmanda suç yaptığı fiili kamusal alanda ihlal etmektedir. Bu ihlal, demokrasinin çoğulculuk niteliğine aykırıdır. 

Nötr olması gereken kamusal ortak alanın ezan ve dinde yeri bulunmayan uydurma “sala” gibi dinsel unsurlar bahanesiyle Allah adı kullanılarak, üstelik Allah’ın yasakladığı ve Kuran’da merkep anırmasına benzettiği formatsız ve envai çeşit “bağırma” sayesinde ortak alanın gürültü istilasına uğratılması İslam’la ve demokrasi ile bağdaşmıyor. 

Yapılması Gereken 

Çağımızda devletin, ideolojik baskı aygıtı kullanması çağdışı kalmıştır. Özellikle dinen haram ve medeniyete göre vahşilik sayılan üstelik teknolojik hoparlör kullanılarak Antropolojik vahşiliği artıran “bağırma” aygıtını kullanmak demokrasi ile bağdaşmıyor. 

Ezanı ideolojik baskı aygıtı olarak kullanmakta istenen şey, ezanın anlamı değil, ezan bahanesiyle bağırmadır. Artık çağımız ağızla ifade edilen bedensel simgeler değil, beşeri zihinle üretilen fikirler çağıdır. Zihinlerini çalıştırmayıp fikirsel aygıtlar üretemeyenler, Allah vergisi fiziksel aygıtları kullanırlar. 

Ezanın ve salanın bugünkü okunuş biçimi dinimize, çağımıza ve demokrasiye aykırıdır. Bunların, dinen haram, çağımızın medeniyetine ve demokratik hukukuna göre insan haklarını ihlal eden suç olmayan okunuş biçimi ile okunur hale getirilmesi şarttır. Bu haliyle Türkiye, hiçbir zaman demokratik görülmeyecektir. 

Ezanın okunmasında sorun yoktur, sorun okunuş biçimindedir. Ezan neden bağırılarak okunur? Ezan bağırmaksızın insanlara huzur veren medeni bir şekilde okunamaz imajını vermek ezana yapılan en büyük düşmanlıktır. 

Ezanın ve Allah’ın, devletin ideolojik baskı aygıtı olarak kullanılmasına son verilmelidir.


7 Ekim 2017