Sayfalar

Küba Büyükelçisi

Tarz yeni ama sosyalizm kalıcı


“Üretimimizi sürdürülebilir hale getirmemiz gerek” vurgusu yapan Büyükelçi Núñez, bunu sağlamak için yabancı sermaye dahil açılımlara gidildiğini söyledi. 

Latin Amerika bir süredir ABD yönetiminin de müdahaleleriyle bir hayli hareketli. Kolombiya ve Brezilya’da ABD destekli sağ/aşırı sağ liderlerin iktidara gelmesinin ardından Venezüella’da da Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu koltuktan indirmek üzere çalışmalar yoğunlaştı. Bölgede sosyalizmin temsilcisi konumundaki Küba ise bir yandan geçen nisanda devlet başkanlığı görevine gelen, 1959 Devrimi sonrası (1960) doğumlu Miguel Diaz-Canel’in ve geçen 24 Şubat’ta halk oylamasıyla kabul edilen yeni anayasanın heyecanını yaşarken bir yandan da artan ABD ablukası ve baskısına direnmeye çalışıyor. 

Küba’nın Ankara Büyükelçisi Luis Alberto Amorós Núñez ile ülkesinde yapılan son anayasa değişikliği, sosyalizmin geleceği, ABD’nin ablukası ve Venezüella ile Latin Amerika’daki son duruma ilişkin Havana hükümetinin tutumu konularında konuştuk. Núñez, Küba’nın yeni Devlet Başkanı Diaz-Canel ve yeni anayasanın değişen koşullarda yeni nesil içerisinde sosyalizmin sürekliliğinin simgeleri olduğunu vurguladı. 

Sürdürülebilirlik... 

Küba halkı ülkenin yeni anayasası için 24 Şubat’ta oy kullandı. Küba için yeni anayasa ne anlam ifade ediyor? Öte yandan, özel mülkiyete açılan alan, yabancı sermaye gibi referanslarla ilgili endişeler de söz konusu. Bu vurguların “komünizm yürüyüşüne” etkisi ne olabilir? 

Küba toplumu son 10-15 yılda büyük değişimler yaşadı. Biz buna Küba modelinin tazelenmesi/güncellenmesi adını veriyoruz. Örneğin Küba ekonomisinin çok daha verimli hale gelmesi, Kübalıların ekonomik ve toplumsal özlemlerinin hayata geçmesi için yeni olanaklara açık hale getirilmesi büyük önem taşıyor. 

Üretimimizi sürdürülebilir hale getirmemiz gerekiyor. Bunu sağlamak üzere son 10-15 yılda ekonomimize yabancı sermaye girişinin önünü açacak, piyasaya daha fazla alan açacak pek çok yeni düzenlemeye imza attık. Bu düzenlemeler de en başta Küba Komünist Partisi’nin kongresinde ele alındı. Bu konu ayrıca “Küba modelinin yapılandırılması” başlığıyla toplumda da tartışıldı ve düzenlemeler meclisten geçirildi. Anayasanın da bu güncellemeleri yansıtması gerekiyordu. 

Başbakanlık geri geldi 

Anayasa demokrasimizin mükemmelleştirilmesi için de önem taşıyor. Örneğin her alanda halka daha fazla hakkın tanınması gerekiyordu. Bireysel, ekonomik, toplumsal... Her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması gerekiyor. Yeni anayasa hak ve özgürlükleri güçlendiriyor. Öte yandan, başbakanlık da anayasanın önemli bir unsuru. Aslında 1976’ya kadar sistemimizde başbakanlık mevcuttu. Şimdi tekrar getirildi. Yerel yönetimler de güçlendirildi. 

‘Zenginlikler tüm toplumun’ 

Özet olarak, anayasa ekonomimizin ve devrimimizin sürdürülebilirliği için ihtiyaç duyduğumuz unsurları içeriyor. Hele ki yalnızca piyasanın, neo-liberalizmin borusunun öttüğü bir ortamda halkın gücünü artırmak, kamu işletmelerini, kamu ekonomisini güçlendirmek önem taşıyordu. Örneğin Küba’nın tüm ulusal kaynakları, madenleri, suları, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri Küba halkına aittir. Anayasada bu ilkenin de altı çizildi. Halbuki “bunları özel işletmelere verin” de deniyor. Ama kaynaklarımızın gerçek sahibi halktır ve sosyalizm de budur zaten. Biz sosyalist bir ülkeyiz ve bu ilkemiz anayasamızda bir kez daha yansımasını buluyor. 

Anayasa aynı zamanda devrimin tarihi önderlerinin fikirlerinin de devam ettiğini gösteriyor. Önderlerin fikirlerinden vazgeçmedik. Küba devriminin en önemli iddiaları yaşamaya devam ediyor. Bu da anayasada yansıtılmış durumda. 

Halkın komünizm müdahalesi 

İlk taslakta yer almayan “komünist topluma doğru yürüyüş” hedefi, daha sonra talepler üzerine mi yeniden eklendi? 

Kimse bugünden komünizmin nasıl olacağını bilemez. Komünizm hemen bugünün veya yarının konusu değil. Taslakta yer almaması fikrinin arkasında yatan neden de buydu. Daha güncel bir yaklaşıma sahip olma isteğiydi. Ancak mecliste ve komisyonda tartışıldı. Ayrıca, Küba anayasasıyla ilgili halktan gelen önerilerin çok önemli bir kısmı bu özlemin anayasada yer alması isteğini belirtti. Ne zaman ve nasıl olacağı konusunda tam bir bilgiye sahip olmadığımız gelecek özlemimizi tekrar yansıttık. Ayrıca Küba Komünist Partisi’nin rehber niteliği de anayasada yer aldı, ki bu da çok önemli. 

‘Travmamız yok’ 

Küba’da devrime önderlik etmiş bir nesilden şimdi Diaz-Canel yönetimine geçiş var. Küba bu geçişi sağlıklı bir şekilde yaşayabilecek mi? 

Biliyorsunuz geçen yıl nisan ayından itibaren yeni bir devlet başkanımız var: Miguel Diaz-Canel. Bu süreç, açık ki devrim açısından bir sürekliliktir. Evet, Diaz-Canel devrimin henüz ilk döneminde doğdu ve bu açıdan tarihi bir figür değil. Ama o, devrimden sonra dünyaya gelen yeni nesilleri, Küba Devrimi’nin genç nesillerini temsil ediyor. Ve bu geçişi bir travma ile hayata geçirmiyoruz. Anayasa süreci de gösterdi ki, Kübalılar sosyalizmin toplumun temelini oluşturmaya devam etmesini ve bu bakımdan sürekliliği talep ediyor. Diaz-Canel’ın elbette yeni bir tarzı olacak ancak esas olarak sosyalizmin sürekliliğini temsil edecek. Tüm açıklamalarında bu netliği görebilirsiniz. Aynı zamanda, Küba’daki ekonomik modelimizin güncellenmesini de temsil edecek. 

Bu sürekliliğin en önemli örneğini anayasa süreci oluşturdu. Bu yıl Küba Devrim’inin 60. yıldönümünü kutladık. Küba devrim yolunda ilerlemeye devam edecek. Fidel Castro, 2000 yılının 1 Mayıs’ında Devrim Meydanı’nda yaptığı bir açıklamada “Devrim sabit, değişmeyen bir şey değildir. Devrim, değişmesi gereken her şeyin değiştirilmesidir” ifadelerini kullanmıştı. Biz anayasa sürecinde de, genel olarak da bu yolu takip ediyoruz. 

YARIN: Venezüella ve Latin Amerika siyaseti ile ABD’nin ablukayı sertleştirmek üzere atmaya hazırlandığı yeni adımlara karşı Küba’nın tavrı. 


2 milyon katkı 

NÚÑEZ - 24 Şubat’ta Küba halkı yüzde 90’ın üzerinde katılımla yeni anayasa referandumuna katıldı. Bu, dünyanın farklı yerlerinde yapılan oylamalardakinin çok üzerinde. Oy kullananların yaklaşık yüzde 87’si yeni anayasa metnine onay verdi. Halk İktidarı Ulusal Meclisi (Küba parlamentosunun resmi adı) tarafından yoğun tartışmalar sonucunda hazırlanan taslak, halkın görüşlerine sunuldu ve yaklaşık 2 milyon görüş ve öneri alındı. Bununla birlikte maddelerin yaklaşık yüzde 50’sinde değişiklik yapıldı. Yani halkın yukarıdan hazırlanan bir metne “evet” veya “hayır” demesi istenmedi. Ayrıca bütün süreç, (eski Devlet Başkanı) Başkan Raul Castro’nun başkanlığını yaptığı bir komisyon tarafından yürütüldü.






ABD, saldırının koşullarını hazırlıyor 


Dünyanın en ağır ablukalarından birini yaşayan Küba, Latin Amerika’da artan ABD baskısının bir numaralı hedeflerinden biri. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “Venezüella’ya müdahale” iddiasıyla Küba’yı “emperyalist ülke” olmakla suçladı. Küba’nın Ankara Büyükelçisi Luis Alberto Amorós Núñez, Venezüella’ya dönük askeri saldırı olasılığını gerçek bir tehdit olarak görüyor. 

Venezüella’da muhalif Juan Guaido‘nun ABD ve müttefikleri tarafından “geçici başkan” olarak tanınması krizi derinleştirdi. Trump yönetimi Küba’yı da Venezüella siyasetine müdahale etmekle suçluyor. Küba’nın Venezüella’daki soruna ilişkin tutumu nedir? 

Öncelikle, ABD yönetiminin Küba’yla ilgili suçlamaları çok büyük bir yalandan ibaret. 80’den fazla ülkede olduğu gibi Venezüella’da da doktorlarımız, öğretmenlerimiz, akademisyenlerimiz var ancak hiçbir ülkenin iç işlerine karışmıyoruz, aksine saygımız var. Kimse de bizi bununla suçlamıyor. Yalnızca, dayanışma fikrinin sosyalizmin bir parçası olduğuna inanıyoruz. 

İkincisi, bugün Venezüella’da yapılması gereken, olası bir askeri saldırıyı önlemektir. ABD özel kuvvetleriyle bağlantılı askeri birliklerin hareket halinde olduğunu, sınır bölgelerinde uçakların hareket ettiğini biliyoruz. Birçok üst düzey yetkili Venezüella’ya müdahale açıklamaları yaptı. Böylesi bir adım aynı zamanda Latin Amerika ve Karayipler Devletler Birliği’nin (CELAC) kararlarına ve uluslararası anlaşmalara aykırı. Şu anda olası bir saldırı için bütün koşullar hazırlanıyor. Irak’ta, Afganistan’da yaşananları gördükten sonra bir şey olmayacağını söylemek büyük bir naiflik olur. 

‘Çözüm diyalogda’ 

Vermek istediğim en önemli mesaj şu: Sorun Venezüellalılar arasında konuşulmalı ve onlar tarafından çözülmelidir. Gerilimin ortadan kaldırılması için masada bir yol bulunmalıdır. Küba olarak, Montevideo Grubu, Avrupa Birliği tarafından oluşturulan Temas Grubu gibi tüm mekanizmaları desteklediğimizi ilan ettik. 

ABD yönetimi, mücadele sahasını Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya mı kaydırıyor? Ayrıca, Latin Amerika’da son 5-10 yılda sol iktidarlardan sağa doğru geçişi nasıl değerlendiriyorsunuz? 

ABD’de Trump yönetiminin Latin Amerika için yeniden Monroe Doktrini’ni devreye koymaya çalıştığını görüyoruz. ABD, Latin Amerika’yı çok uzun yıllar boyunca “arka bahçe” olarak gördü. Monroe Doktrini, Latin Amerika ülkelerinin kaynaklarına el koyma anlamına geliyor. Latin Amerika halkları da bunun farkında. Küba olarak biz buna karşı harekete geçtik ve devrimi gerçekleştirdik. ABD’nin güncellemek istediği bu yaklaşım, tarihte yanlışlığı görülmüş bir politikadır. Latin Amerika halkı böyle bir geri gidişe izin vermez. Bizim yaklaşımımız ise bölgenin entegrasyonu doğrultusunda. Farklılıklara saygı çerçevesinde birliği sağlamalıyız. 

Latin Amerika açısından konuştuğumuzda 1980-90’lardaki neo-liberal politikalar dönemine bir yanıt olarak solcu hareketler ve liderler iktidara geldi. ABD ise bir süredir bu solcu liderleri, herhangi bir kanıta dayanmayan yolsuzluk vb. pek çok suçlama kampanyalarıyla tasfiye etmeye çalışıyor. Arjantin’de, Ekvador’da ve Brezilya’da yaşanan budur. Bakın, eski Devlet Başkanı Lula da Silva’nın tutuklandığı Brezilya’nın altını özellikle çizmek istiyorum. Halkın, ülkenin lideri olmasını istediği kişi, çok garip bir yargı süreci sonucunda aday yapılmadı ve tutuklandı. Buradan bir büyükelçi olarak sesleniyorum: Lula serbest bırakılmalıdır. 

Bolivarcı devrimin lideri Hugo Chavez‘in ardından Maduro yönetimine geçildiğinde sosyalist politikaların sağlıklı bir şekilde uygulanmadığı ve bir boşluk oluştuğunu öne süren bir sol eleştiri var. Sizce böyle bir boşluk oluştu mu? 

Öncelikle bu Venezüellalıları ilgilendiren bir konu. Bunu yargılamak benim işim değil. Ancak ne tür bir hata yapılmış olursa olsun, karşı karşıya oldukları ekonomik saldırıyla baş etmek çok çok zor. Yaptırımların daha yeni ortaya çıktığını düşünenler var. Burada yaptırım kavramıyla ilgili de bir sorun var. “Yaptırım” normalde diplomatik ve uluslararası hukukta karşılığı olan bir tedbirdir. Venezüella örneğinde ise böyle bir BM desteği yok. ABD öncülüğünde tek taraflı olarak alınmış ve uygulanan kararlar var ve bunlar yıllardır devam ediyor. Sözde “yaptırımlar” nedeniyle Venezüella milyarlarca dolar kaybetti. Bu şartlarda, kalkıp Venezüella’ya “Sen şöyle yanlışlar yaptın” demek çok ikiyüzlü bir tavır olur. 


‘19 Mart’a dikkat!’ 

Son olarak ABD, Küba’ya karşı bir abluka uyguluyor. Ülkeniz ABD ablukasından nasıl etkileniyor? Uluslararası topluma çağrınız nedir? 

Bize uygulanan, tarihte görülmüş en büyük ablukadır. Karşı karşıya olduğumuz “yaptırımlar” değil, “abluka” çünkü ABD’nin tek taraflı kararlarından bahsediyoruz. Ve bu tek taraflı kararlar BM tarafından desteklenmiyor. Ancak ekonomimize güveniyoruz, bize karşı atılacak herhangi bir adıma karşı koyacak gücümüz var. Uluslararası toplumdan da destek aldığımızı görüyoruz. Giderek daha fazla Türk şirketi Küba’da yatırım yapmaya başladı, Küba ilaç sektörü Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Bunlar her iki taraf için de iyi. Sonuç olarak, şunu biliyorum ki, Türkiye tek taraflı adımlara karşı durmaya devam edecek. 

ABD, 19 Mart’ta Helms-Burton Yasası adı verilen ve 1996’da kabul edilen yasanın şu ana kadar uygulanmayan 3. maddesini işleteceğini açıkladı. Bununla, herhangi bir şirket Küba’da “1959 Devrimi’yle benim mülklerime el kondu” şeklinde dava açabilir. Bu çok riskli bir adım. Devrimin ardından çok sayıda ABD şirketini kamulaştırdık. ABD Yüksek Mahkemesi dahi “Küba’nın kamulaştırma hakkı vardır” şeklinde karar verdi. Bu pek çok ülkenin yaptığı bir uygulamadır. Ama bu maddeyle yapılmak istenen şu: Küba’yla irtibatı olan herhangi bir kişi bu konuda bir talepte bulunabilecek ve herhangi bir kanıt sunması da istenmeyecek. Küba Devrimi bizlere bu tür saldırganlıklara direnme gücü verdi. Ben bir baba olarak, bu düşünce için ölmeye hazırım. Ama uluslararası toplumun bu mücadelede yanımızda olması önemli.