Sayfalar

IŞİD'in yeni lideri hakkında neler biliniyor?

Mina Al-Lami 
BBC İzleme Servisi 


Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) 31 Ekim'de yeni "halifesi" olarak ilan ettiği yeni lideri Ebu İbrahim el Haşimi el Kureyşi hakkında çok az bilgi var. 

IŞİD'in rakibi cihatçı örgütler yeni lideri tanımlamak ve hor görmek için "bilinmeyen" ve "anonim" ifadelerini kullanıyor, IŞİD taraftarlarına kimliği ve geçmişi bilinmeyen birine bağlılıklarını ilan etmemeleri çağrısı yapıyorlar. 

Yeni liderin kod adındaki "El Haşimi el Kureyşi" isimleri, Muhammed Peygamber'in soyundan geldiği iddiasına işaret ediyor. 

Bölgedeki pek çok kişi böyle bir bağın varlığını iddia etse de, isim kendi başına yeni liderin milliyetini anlamak için yeterli değil. 

IŞİD'in son lideri Ebu Bekir'in adındaki "El Bağdadi" ismi, Iraklı olduğunu açık ediyordu.

Her şeye rağmen IŞİD destekçileri, ki bunlara örgütün önde gelen medya oluşumları da dahil, Ebu İbrahim el Haşimi el Kureyşi'ye bağlılıklarını ilan etmek için birbirleriyle yarıştı;, ona "halifeleri" olarak itaat etme ve cihatçı örgüt adına savaşma sözü verdi. 

Pek çoğu, mesajlaşma uygulaması Telegram'da profil fotoğrafını, bağlılık sözü veren cümlelerin yer aldığı ortak bir fotoğraf ile değiştirdi.


Benzer bir şekilde, IŞİD'in yeni sözcüsü Ebu Hamza El Kureyşi'nin kimliği hakkında da çok az bilgi var. Yeni sözcünün "El Muhacir" olarak tanımlanması, yaşadığı ülkede göçmen olduğunu gösteriyor. 

Ebu Hamza, Bağdadi'nin ölümünden bir gün sonra Suriye'de gerçekleştirilen ABD-Kürt ortak operasyonunda öldürülen IŞİD Sözcüsü Ebu Hasan el Muhacir'in yerine geçti. 

IŞİD, ölümünden sonra ilk kez 31 Ekim'de yayımladığı açıklamasında, Suudi olduğunu doğruladı. 

El Haşimi el Kureyşi kod adının halk arasında bilinmiyor olması gerçeği, IŞİD'in yeni liderinin kıdemli bir cihatçı olduğu iddiasıyla birleştiğinde, normalde farklı bir kod adı kullanan ve zaten bilinen bir grup üyesi olduğu, ancak güvenlik nedeniyle kimliğinin saklı kalması için isminin değiştirildiği fikrini akıllara getiriyor. 

Fakat, gerçek kimliğinin saklanması, grubun amacına ve taraftarlarının desteğini koruma ve yeni üyeler toplama kabiliyetine olumsuz etkide bulunabilir. Bu da IŞİD'in yeni liderlerinin kimliği ile ilgili daha fazla bilgi paylaşmasına yol açabilir. 

IŞİD, Bağdadi'nin halefinin ismini nispeten hızlı, ABD öldüğünü duyurduktan 5 gün sonra açıkladı. IŞİD'in eski lideri Ebu Ömer el Bağdadi Nisan 2010'da öldürüldüğünde, örgütün öldüğünü doğrulaması bir hafta, halefini ilan etmesi ise bir ay almıştı. 

Yayımlanan yeni açıklamada, yeni sözcü IŞİD içinde danışmanlık hizmeti veren "Şura Konseyi"nin IŞİD'in birliğini korumak için "yeni lider atama sürecini hızlandırdığını" söyledi. Bu da IŞİD'in, yeni liderini belirlememesi halinde örgütte çatlaklar oluşmasından korktuğunun açık bir göstergesi. 

IŞİD açıklamasında ne dedi? 


Yeni liderin kod adındaki son iki isim, "El Haşimi el Kureyşi", söz konusu kişinin Muhammed Peygamber ile aynı sülaleden (Haşim) ve aynı kabileden (Kureyş) geldiğinin altını çiziyor, ki bu bazı İslami yorumlarda halifelik pozisyonu için ön şart olarak gösteriliyor. 

Selefi Ebu Ömer el Bağdadi'nin olduğu gibi, IŞİD'in son lideri Ebu Bekir el Bağdadi'nin de Kureyş kabilesinden geldiği öne sürülüyordu. 

Yeni sözcü tarafından okunan son sesli mesajda, IŞİD'in üyelerine ve sempatizanlarına yeni lidere bağlılıklarını ilan etmeleri çağrısında bulunuluyor. Bilmedikleri birine itaat etmeleri isteniyor. Mesaj, Kureyşi'nin vasıfları konusunda güven verilmesiyle devam ediyor. 

Mesajda ilan edilen yeni lider, Arapça olarak "El Şeyh el Mücahid el Alim el Amil" olarak tanımlanıyor, bu da hem bir "ilim insanı" olduğu hem de "mücahid" bir savaşçı olduğu anlamını taşıyor. 

Aynı mesajda Kıdemli bir cihatçı olduğu kaydediliyor, "en önemli kişilerinden biri" deniyor, Amerikalılarla savaşmada özellikle tecrübeli olduğu belirtiliyor ki bunun da Irak'ta olması muhtemel. Cihat konusunda çalışan "ilim insanlarından biri" olduğu da iddia ediliyor. 

Sözcü, Amerikalılara hitaben "ABD'nin Ebu Bekir günlerini arayacağı" uyarısında bulunuyor. 

Cihatçılar ne dedi? 


IŞİD'in ne destekçileri ne de rakipleri Kureyşi'nin kimliği hakkında bir spekülasyonda bulundu. 

IŞİD taraftarları alışılageldik şekilde gözü kapalı olarak örgüte bağlılıklarını ve yaygın ve açık bir şekilde yeni lidere itaatlerini ilan ettiler. Yeni "halife"nin kimliğini ya da vasıflarını sorguladıkları gözlenmedi. 

Öte yandan, IŞİD'i eleştiren cihatçılar, ki çoğunluğu IŞİD'in cihatçı rakibi Heyet Tahrir el Şam'ı (HTŞ) destekliyor, yeni "anonim" lideri alaya aldılar. 

HTŞ'nin üyesi olduğunu iddia eden yılmaz destekçisi El İdrisi, Telegram'da alaycı bir üslupla şu mesajı paylaştı:

"Hayali bir şura (danışma) konseyi, bilinmeyen bir 'halifeyi' Telegram ve Twitter'daki anonim hesapları üzerinden yönetmesi için atarken, sözcüleri ise belki New York'ta ya da Abu Dabi'de oturup, safların akıllarını idare ediyor." 

IŞİD'i eleştiren başka bir cihatçı olan Faris Najd, "Bilinmeyen bir sözcü, bilinmeyen bir kişinin yeni 'halife' ilan edildiğini duyurdu" mesajını attı. 

Üst düzey HTŞ yetkilisi Ebu Maria el Kahtani, Telegram'da uzun bir paylaşımla "cahil" IŞİD taraftarlarının "körü körüne" IŞİD'in yeni liderine bağlılıklarını ilan etmedeki aceleciliklerini eleştirdi, bu duruma "biat takıntısı" ismini verdi. 

Başka bir üst düzey HTŞ taraftarı olan El Dahabi, alaycı bir şekilde "Anlaşılan Daeş'e (IŞİD'i aşağılayan hitap biçimi) katılan herkes, soyu Muhammed Peygamber'e giden bir Kureyşi" dedi.

Analistler ne dedi? 


Cihatçılar gibi uzmanlar ve gözlemciler de bunun üzerine kafa yoruyor, yeni liderin kimliğini bulmaya çalışıyor. Bazıları belirli isimler ortaya atsa da, spekülasyonlar yapılıyor. 

Ancak çoğunluk, IŞİD'in önceki liderleri ve merkezi yöneticileri gibi yeni liderinin de Iraklı olması ihtimalinin yüksek olduğu fikrini taşıyor. Sadece IŞİD'in selefi olan, El Kaide'nin Irak kolunun lideri Ebu Musab el Zerkavi Ürdünlüydü. 

Pek çok basın kuruluşu ve analist, El Kureyşi'nin, Bağdadi'nin Ağustos ayından beri yardımcılığını yaptığı konuşulan Iraklı Türkmen IŞİD yetkilisi Abdullah Kardaş'ın kod adı olabileceğini iddia etti. 

Ürdünlü cihat uzmanı Hasan Ebu Haniye, ABD merkezli Arapça Kanalı El Hurra'ya, El Kureyşi ve Kardaş'ın (Ebu Ömer el Türkmeni ismiyle de biliniyor) aynı kişi olduğunu tahmin ettiğini açıkladı ve Bağdadi'nin yardımcısı olarak atandığını belirtti. 

Ebu Haniye, Kardaş'ın IŞİD'in güvenlik bölümünü yönettiğini, bunun da "IŞİD içerisindeki en önemli kol" olduğunu söyledi. 


İngiliz tabloid gazetesi The Sun da benzer bir iddiayı gündeme getirdi. 

Ağustos ayında IŞİD'e atfedilen sahte bir açıklamada, Bağdadi'nin Kardaş'ı halefi ilan ettiği iddia edilmişti. Yine de pek çok uzman, Kardaş'ın Bağdadi'nin yerine geçmesinin beklendiğini söylemeye devam etti ve sahte açıklamanın IŞİD'in liderlik makamına ışık tuttuğunu kaydetti. 

"Hacı Abdullah" da ismi geçenler arasındaydı, bazı uzmanlar bu ismin Kardaş'ın kod adlarından biri olduğunu öne sürdü. 

El Arabiya televizyonunda 27 Ekim'de yayınlanan bir röportajda, Bağdadi'nin hapisteki akrabası ve kuryesi, sadece "Hacı Abdullah" isimli kişinin Bağdadi'nin yardımcısı olduğunu öne sürdü. Hacı Abdullah, ABD'nin Ağustos ayında yayımladığı arananlar listesindeki bir IŞİD yetkilisinin kod adlarından biriydi. Ancak Hacı Abdullah ve Kardaş'ın aynı kişi olup olmadığı belirsiz. 

Öte yandan, El Hurra'da yer alan Iraklı cihad uzmanı Hişam El Haşimi, yeni liderin IŞİD'in "Şura Konseyi"nde görev yapmış olmasının, örgüt için çalışan bir şeriat yargıcı olmasının ve dini yargı ve yasama kurumlarında görev yapmış olmasının muhtemel olduğunu söyledi. 

Milliyeti ile ilgili, genel iddialara ters düşecek şekilde, El Haşimi yeni liderin Iraklı değil, Tunuslu, Mısırlı ya da Ürdünlü olabileceğini öne sürdü. 

IŞİD'in yeni "halife"sinin zengin bir cihat geçmişi olduğu iddiası göz önüne alındığında, gerçek kimliği hakkında daha fazla bilginin, örgüt tarafından olmasa da cihatçı rakipleri ya da yetkililer tarafından gelecek günlerde gün yüzüne çıkarılması mümkün.

2 Kasım 2019





Kuzey Suriye'de ortak devriye başlatan Rusya ile Türkiye'nin hedefi ne?

Ece Göksedef
BBC Türkçe 


22 Ekim'de Rusya ile Türkiye arasında varılan mutabakat kapsamında, Suriye'nin kuzeydoğusunda, sınırın 10 kilometre güneyine kadar olan bölgede ilk Türk-Rus ortak devriyesi Cuma günü yapıldı. 

Bir gün öncesinde ise Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, bu devriyelerin geçici olduğunu, nihai hedefin "Şam yönetiminin tüm topraklarda hakimiyet kurması olduğunu" söyledi. 

Soçi'de uzlaşılan mutabakat muhtırasına göre 23 Ekim'de YPG sınırın 30 kilometre güneyine çekilmeye başladı, Rusya ve Suriye orduları da bölgeye yerleşti. Çekilmenin bittiği tarih olan 29 Ekim'de de ortak devriye başlayacaktı. 

İlk ortak devriye bir buçuk gün gecikmeli başladı ve dört saat sürdü. Devriyenin hangi sıklıkta ve ne kadar süreyle yapılacağı ise henüz bilinmiyor. Türk yetkililer, devriyelerin "ucu açık" olduğunu ancak yine Cuma günü Ankara'ya gelen Rus askeri heyetle görüşmeler sonucunda takvimin netleşeceği bilgisini veriyor. 

Rus basınında ise Rus ordusunun sınır bölgesinde her gün devriye yapacağı, Türkiye'nin haftada iki gün bu devriyelere katılacağı yazıldı. Devriyelerin toplamda 110 kilometrelik sınır bölgesinde yapılacağı bilgisi de Rus basınında yer aldı.

29 Ekim günü Rusya Savunma Bakanlığı, YPG'nin sınırın 30 kilometre güneyine çekildiğini duyursa da Ankara, "çekilmenin gerçekten olup olmadığını ortak devriyede göreceğiz" açıklaması yapmıştı. 

Ancak çekilmenin yapılacağı bölge 30 kilometre güneydeyken ortak devriye, sadece 10 kilometrelik derinlikte yapılıyor.

"Ortak devriyenin sembolik anlamı var" 


Moskova'da bulunan Rusya uzmanı akademisyen Kerim Has'a göre, devriyelerin sembolik olmaktan öte bir anlamı yok: 

"34 bin YPG'li zaten 3200 adet ağır silahıyla birlikte geri çekildi. Zaten anlaşmada YPG'nin silahsızlandırılmasından bahsedilmiyor. Ortak devriyenin yapılacağı 10 kilometrelik alanda artık bir tehdit yok, Rusya da bunun taahhüdünü verdi. 

"Ancak yine de seyir halinde bile olsa Türkiye'nin o bölgede bayrak dalgalandırmak istediğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin'le 6 buçuk saat görüştükten sonra iç kamuoyuna bunu sunmak istiyor, aslında sembolik olmaktan öte bir anlamı yok." 

Rus basınının Rusya Savunma Bakanlığı kaynaklarına dayandırdığı haberlerine göre ilk devriye 4 Rus, 4 de Türk zırhlı askeri aracıyla, bir de Rusya'ya ait İnsansız Hava Aracının (İHA) eşliğinde gerçekleştirildi. 

Milli Savunma Bakanlığında ortak devriye sürerken düzenlenen basın açıklamasında ise "Devriye, 1 İHA refakatinde ve 8 zırhlı aracın iştirakiyle devam etmektedir" denildi. 

Kerim Has, YPG'nin zaten devriye bölgesinde beklemeyeceğini, tespit çalışmalarının da 4 zırhlı araçla yapılmasının zor olduğunu söylüyor.

Esad: Devriyeler geçici 


Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Perşembe günü Suriye devlet televizyonuna verdiği röportajda, Rusya ile Türkiye arasında varılan anlaşma gereği başlayan ortak devriyelerin geçici olduğunu söylemiş; "Nihai ve stratejik hedeflerle taktik yaklaşımları birbirinden ayırmalıyız" demişti.


Esad, tüm bu bölgelerde Suriye ordusunun yeniden hakimiyetini kuracağını, Türk askerinin bulunduğu bölgelerin de geri alınacağını, ancak hakimiyet sağlanırken "sahadaki yeni gerçekliğe saygı duyulacağını" söylüyor. 

BBC Türkçe'ye konuşan Kerim Has, Esad'ın "daha çok bir piyon gibi Rusların yön verdiği şekilde konuştuğunu" söyledi. Türkiye'yi Suriye'den çıkaracak asıl gücün Rusya olduğunu belirtti. 

Kremlin'e yakınlığıyla bilinen Moskova merkezli düşünce kuruluşu Valdai Club'da program direktörü olarak çalışan uzman Ivan Timofeev de, operasyonu bitirme sözü veren Türkiye'nin askerlerini ani bir şekilde geri çekmek istemediğini, Rusya'nın kontrolünde bir müddet daha kalabilmesi için böyle bir anlaşmaya gidildiğini söylüyor: 

"Ortak devriye görevi aslında açıkça başlatılan bir operasyonla arka planda başlayacak olan bir geri çekilme arasında denge sağlamak için yapılıyor. Türkiye operasyonu durdurma sözü verdi ama ani bir şekilde askerlerini Suriye'nin kuzeyinden geri çekemeyeceği ortada. Operasyonun yapıldığı bölgenin dışından başlayarak Rus ordusuyla yapılan ortak devriyeler, Türkiye'nin operasyonuna 'uluslararası' bir boyut kazandırıyor." 

Esad, röportajında Rusya ile Türkiye arasında yapılan anlaşmaya göre YPG'nin 30 kilometre güneye çekilmesini "Şam'ın tüm ülkenin kontrolünü ele alması hedefine ulaşmasında yardımcı olan bir adım" olarak değerlendiriyor. 

Barış Pınarı Harekâtı'nın yürütüldüğü ve şu an Türk ordusunun hakim olduğu Rasulayn ve Tel Abyad arası için de Esad "Bu toprakları en nihayetinde Suriye ordusu geri alacak" diyor.

Rusya'nın hedefi ne?


Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentyev, 22 Ekim'deki mutabakattan önce "Moskova, Suriye ile Türkiye arasında bir çatışmaya izin vermeyecek." demişti.

Ortak devriye yapılan bölgede Suriye ordusu da bulunuyor. 29 Ekim'de 18 Suriye ordusu askeri, Türk ordusu tarafından yakalanmıştı. Askerler, Rusya ile yapılan müzakereler sonucunda Rusya'ya teslim edildi. 

Kerim Has, Rusya'nın da Türk ve Rus bayraklarının yan yana görülmesinden faydalandığı; Rus medyasında her gün NATO'da bu sayede oluşan çatlağın ne kadar önemli olduğundan bahsedildiği ve "Erdoğan'ın Türkiye içinde konsolidasyon sağlamasından Rusya'nın da kazançlı çıktığı" bilgisini veriyor. 

Rusya'nın stratejik hedefini ise NATO'nun ilk genel sekreteri Lord Hastings Ismay'e atıfta bulunarak "ABD'yi Suriye'nin dışında tutmak, Kürtleri içeride tutmak, Türkiye'yi de kontrol altında tutmak" olarak değerlendiriyor. 

NATO'nun güneydoğu sınırındaki üye ülke Türkiye'nin, birliğin bölgedeki en büyük rakibi Rusya ile ortak devriye yapmasının NATO'da nasıl değerlendirildiğine dair sorumuza NATO yetkilileri, Genel Sekreter Jens Stoltenberg'in 25 Ekim'deki açıklamasını hatırlatarak yanıt verdi: 

"Suriye sahasında biz yokuz. Bu sebeple her bir müttefikin Suriye sahasındaki aktivitelerini değerlendirirken çok dikkatli davranıyoruz. IŞİD'le mücadelemiz devam ediyor ve Suriye'de siyasi çözüm için çalışıyoruz." 

Siyasi çözüm için Cenevre'de başlayan Anayasa Komisyonu çalışmalarının da sahadaki süreci etkilediğini belirten Has, "Rusya sadece ortak devriyeyle değil, Rasulayn-Tel Abyad arasını da bir süreliğine Türkiye'ye vererek Türkiye'yi kontrol altında tutmak, anayasa görüşmeleri yapılırken sakinleştirmek istiyor" diyor: 

"Sadece devriyeler değil, İdlib, Azez, Cerablus ve Afrin'deki durumun da çok uzun süreceğini sanmıyorum. ABD ile Rusya anlaşarak Türkiye'ye bir pay verdi, belli bir bölgeye girişine izin verdiler. Operasyonun başladığını ABD duyurdu, bittiğini de Rusya duyurdu." 

Has'a göre ABD'nin birkaç yüz askerler petrol bölgelerinde kalması, bu petrol uluslararası piyasaya satması da Rusya ile anlaşmasına bağlı. 

"YPG hangi durumda faaliyetlerine daha özgürce devam edebilir, ona karar verecek" 


Esad, Kürtlerden, büyük çoğunluğu ABD'den gelen silahlarını Suriye ordusuna hemen teslim etmelerini istemeyeceğini, Suriye ordusunun öncelikle Kürtlerin aktif olduğu bölgelerde kontrolü sağlayacağını belirtti. 

Esad'ın röportajında YPG'nin adını vermeden "Kürt bölgelerindeki yeni gerçekliğe saygı" vurgusu yapması da önemli. 

Moskova'nın her fırsatta "Kürtler ve Şam yönetimi diyalog kurmalı" çağrısı yapması, Erdoğan ve Putin'in Soçi'deki 6 buçuk saatlik görüşmesinin ardından yaptığı basın toplantısında Putin'in bu çağrıyı tekrarlaması da, Esad'ın sözlerinin arkasında yatan neden.

Kerim Has'a göre Kürtlerin "dar çerçevede özerkliği" konusunda ABD ve Rusya bir anlaşmaya varmış olabilir. Ancak YPG'nin tamamen Suriye ordusuna katılması zor görünüyor: 

"Tümü orduya katılamaz. Hem Rusya'nın hem Suriye'nin filtresinden geçecekler. Suriye ordusunda askeri hiyerarşiye bakılacak, etnik anlamda, mezhepsel anlamda kotalar var. Bu yapının bozulmaması gerekiyor."

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Ivan Timofeev de, bu sorunun hâlâ yanıtsız olduğunu söylüyor: 

"Ayrı bir grup olarak varlıklarını sürdürmek mi isterler yoksa hükümetin ordusuna mı katılmak isterler, bunların hangisi Kürtlerin çıkarına olur, bu sorunun cevabı henüz yok. Hangi durumda faaliyetlerine daha özgürce devam edebilirler, ona karar verecekler ve o yönde talepte bulunacaklar." 

Kerim Has ise, Şam yönetiminin Türkiye'ye karşı "Kürt kartını" elinde bulundurmak isteyeceği görüşünde: 

"YPG'nin kısmen orduya katılması Şam yönetiminin de işine gelir. 60, 70 bin kişilik eğitimli taze kan. Gelecekte yapılacak İdlib operasyonunda bile kullanılabilirler. Ancak küçük çapta bir YPG'li grubun sessiz konumda belli bölgelerde kontrol altında bırakılması da olası. Esad, 3, 4 bin YPG'liyi tutup Kürt kartını Türkiye'ye karşı elinde bulundurmak isteyebilir." 

Esad "İdlib'de büyük savaşlar bitti" derken neyi kastetti?


Beşar Esad, verdiği röportajda "İdlib'i geri almak için yapılan büyük savaşlar sona erdi, devlet otoritesini sağlamak için farklı çözümler benimseyebilir" dedi. 

Ancak bu çözümlerin ne olabileceğiyle ilgili detaya girmedi. 

Türkiye'nin başlattığı Barış Pınarı Harekâtı sırasında İdlib'deki Türkiye destekli bazı silahlı muhalif gruplar da savaşmak üzere Fırat'ın doğusuna kaydırılmıştı. Bu durum, Rusya'nın operasyonu onaylamasının arkasında yatan sebeplerden biri olarak değerlendiriliyor. 

Esad'ın "çözüm" olarak, daha önce Rusya, Türkiye ve İran'ın üzerinde anlaştığı gibi oradaki grupların silah bırakmasını önermesi bekleniyor. 

Kerim Has'a göre bu mümkün görünmüyor, tam tersi Esad'ın "intikam duygusu" sadece YPG'lilerle sınırlı kalmayabilir ve oradaki silahlı gruplar Türkiye'nin omzuna yüklenebilir: 

"İdlib'deki gruplar, daha önceki anlaşmalarla Kuneytra'dan, Doğu Guta'dan, Halep'ten oraya silah bırakmamak için gittiler. En radikal gruplar var aralarında, bazıları Batı ülkeleri ve Birleşmiş Milletler'in de 'terör örgütü' kabul ettiği gruplar. Silah bırakmaya zorlanabilirler ve adaptasyon için maddi kaynak ayrılabilir ama bu zor görünüyor. 

"Silah bırakmak yerine savaşmayı tercih edeceklerdir. Diğer seçenek de Türkiye'ye girmeleri. Bu gruplar artık Suriye yönetiminin değil Türkiye'nin yükü haline geldi. Uzun zamandır Şam'da örneğin bu grupların üstlendiği patlamalara rastlamıyoruz. Ancak İdlib'de, Afrin'de bu tip saldırılar sıklaştı. Bu 'terör sorunu' artık Türkiye'nin omuzlarında." 

Şam ve Ankara yeniden görüşmeye başlayacak mı? 

2011'de başlayan iç savaşın başından bu yana Esad'a muhalif silahlı grupları destekleyen ve Esad yönetimini "gayrimeşru" olarak tanımlayan Ankara için ise Esad, röportajda, bugüne kadar kullandığı söylemin aksine "Komşu ülke olan Türkiye'den bir düşman yaratmak istemiyorum" dedi. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bireysel olarak "Suriye'ye düşmanlık besleyen politikalarından dolayı düşman olduğunu" söyleyen Esad, "Türkiye'nin bir düşmana dönüşmediğinden emin olmalıyız, burada Rusya ve İran gibi dostlarımıza rol düşüyor" dedi. 

Soçi'deki Putin-Erdoğan görüşmesinin ardından varılan 10 maddelik mutabakat metninde, 1998'de Suriye ile Türkiye arasında PKK'ya karşı sınırların korunması için imzalanan Adana Mutabakatı'nın uygulanacağı ve bunun için Rusya'nın "kolaylaştırıcı rol oynayacağı" ifadeleri de yer alıyordu. 

Putin'in ilk kez Ocak ayında bu protokolü gündeme getirmesinin amacının Türkiye ile Suriye arasında diyalogun başlatılması olduğu belirtiliyor. 

Türkiye'nin, YPG'yle masaya oturan Esad yönetimiyle, PKK'ya karşı Adana Mutabakatı'nı uygulamak için yeniden görüşmeye başlaması, Kerim Has'a göre "ironik bir durum": 

"Esad'la Ankara'nın görüşmesi için Ruslar zorluyor. Bunun için adımlar atıldı, Rusların şahit olduğu birkaç görüşmenin son iki yıl içinde yapıldığını duyuyoruz. Ancak normalleşme için doğrudan diyalog haline dönüşmesi ve resmi açıklamaların olması lazım. 

"Elbette bunun için de eylem lazım. Bir yandan Esad'a karşı savaşan muhaliflere silah desteği verip bir yandan Şam'la temas halindeyiz demek çelişkili olur." 

Ivan Timofeev ise, Adana Mutabakatı'nın doğrudan PKK ve Türkiye'nin endişeleriyle ilgili olduğunu hatırlatarak, Esad'ın kendi ülkesindeki güvenliği sağlamak için çeşitli gruplarla görüşmesinin "zorunlu" olduğunu belirtiyor: 

"Adana Mutabakatı, tamamen Türkiye'nin Kürt sorunu ve Türkiye'nin güvenlik endişeleriyle ilgili. Ancak Esad, bu anlaşmayı imzaladığı için kendi ülkesinde oluşan bir milli güvenlik sorununa müdahale etmeyecek değil. Hem iki tarafla da ilişkisine dengeli bir şekilde devam etmeye hem de güvenliği sağlamaya çalışıyor."

1 Kasım 2019