Ece Göksedef
Bir gün öncesinde ise Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, bu devriyelerin geçici olduğunu, nihai hedefin "Şam yönetiminin tüm topraklarda hakimiyet kurması olduğunu" söyledi.
Soçi'de uzlaşılan mutabakat muhtırasına göre 23 Ekim'de YPG sınırın 30 kilometre güneyine çekilmeye başladı, Rusya ve Suriye orduları da bölgeye yerleşti. Çekilmenin bittiği tarih olan 29 Ekim'de de ortak devriye başlayacaktı.
İlk ortak devriye bir buçuk gün gecikmeli başladı ve dört saat sürdü. Devriyenin hangi sıklıkta ve ne kadar süreyle yapılacağı ise henüz bilinmiyor. Türk yetkililer, devriyelerin "ucu açık" olduğunu ancak yine Cuma günü Ankara'ya gelen Rus askeri heyetle görüşmeler sonucunda takvimin netleşeceği bilgisini veriyor.
Rus basınında ise Rus ordusunun sınır bölgesinde her gün devriye yapacağı, Türkiye'nin haftada iki gün bu devriyelere katılacağı yazıldı. Devriyelerin toplamda 110 kilometrelik sınır bölgesinde yapılacağı bilgisi de Rus basınında yer aldı.
29 Ekim günü Rusya Savunma Bakanlığı, YPG'nin sınırın 30 kilometre güneyine çekildiğini duyursa da Ankara, "çekilmenin gerçekten olup olmadığını ortak devriyede göreceğiz" açıklaması yapmıştı.
Ancak çekilmenin yapılacağı bölge 30 kilometre güneydeyken ortak devriye, sadece 10 kilometrelik derinlikte yapılıyor.
"Ortak devriyenin sembolik anlamı var"
Moskova'da bulunan Rusya uzmanı akademisyen Kerim Has'a göre, devriyelerin sembolik olmaktan öte bir anlamı yok:
"34 bin YPG'li zaten 3200 adet ağır silahıyla birlikte geri çekildi. Zaten anlaşmada YPG'nin silahsızlandırılmasından bahsedilmiyor. Ortak devriyenin yapılacağı 10 kilometrelik alanda artık bir tehdit yok, Rusya da bunun taahhüdünü verdi.
"Ancak yine de seyir halinde bile olsa Türkiye'nin o bölgede bayrak dalgalandırmak istediğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin'le 6 buçuk saat görüştükten sonra iç kamuoyuna bunu sunmak istiyor, aslında sembolik olmaktan öte bir anlamı yok."
Rus basınının Rusya Savunma Bakanlığı kaynaklarına dayandırdığı haberlerine göre ilk devriye 4 Rus, 4 de Türk zırhlı askeri aracıyla, bir de Rusya'ya ait İnsansız Hava Aracının (İHA) eşliğinde gerçekleştirildi.
Milli Savunma Bakanlığında ortak devriye sürerken düzenlenen basın açıklamasında ise "Devriye, 1 İHA refakatinde ve 8 zırhlı aracın iştirakiyle devam etmektedir" denildi.
Kerim Has, YPG'nin zaten devriye bölgesinde beklemeyeceğini, tespit çalışmalarının da 4 zırhlı araçla yapılmasının zor olduğunu söylüyor.
Esad: Devriyeler geçici
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Perşembe günü Suriye devlet televizyonuna verdiği röportajda, Rusya ile Türkiye arasında varılan anlaşma gereği başlayan ortak devriyelerin geçici olduğunu söylemiş; "Nihai ve stratejik hedeflerle taktik yaklaşımları birbirinden ayırmalıyız" demişti.
Esad, tüm bu bölgelerde Suriye ordusunun yeniden hakimiyetini kuracağını, Türk askerinin bulunduğu bölgelerin de geri alınacağını, ancak hakimiyet sağlanırken "sahadaki yeni gerçekliğe saygı duyulacağını" söylüyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Kerim Has, Esad'ın "daha çok bir piyon gibi Rusların yön verdiği şekilde konuştuğunu" söyledi. Türkiye'yi Suriye'den çıkaracak asıl gücün Rusya olduğunu belirtti.
Kremlin'e yakınlığıyla bilinen Moskova merkezli düşünce kuruluşu Valdai Club'da program direktörü olarak çalışan uzman Ivan Timofeev de, operasyonu bitirme sözü veren Türkiye'nin askerlerini ani bir şekilde geri çekmek istemediğini, Rusya'nın kontrolünde bir müddet daha kalabilmesi için böyle bir anlaşmaya gidildiğini söylüyor:
"Ortak devriye görevi aslında açıkça başlatılan bir operasyonla arka planda başlayacak olan bir geri çekilme arasında denge sağlamak için yapılıyor. Türkiye operasyonu durdurma sözü verdi ama ani bir şekilde askerlerini Suriye'nin kuzeyinden geri çekemeyeceği ortada. Operasyonun yapıldığı bölgenin dışından başlayarak Rus ordusuyla yapılan ortak devriyeler, Türkiye'nin operasyonuna 'uluslararası' bir boyut kazandırıyor."
Esad, röportajında Rusya ile Türkiye arasında yapılan anlaşmaya göre YPG'nin 30 kilometre güneye çekilmesini "Şam'ın tüm ülkenin kontrolünü ele alması hedefine ulaşmasında yardımcı olan bir adım" olarak değerlendiriyor.
Barış Pınarı Harekâtı'nın yürütüldüğü ve şu an Türk ordusunun hakim olduğu Rasulayn ve Tel Abyad arası için de Esad "Bu toprakları en nihayetinde Suriye ordusu geri alacak" diyor.
Rusya'nın hedefi ne?
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentyev, 22 Ekim'deki mutabakattan önce "Moskova, Suriye ile Türkiye arasında bir çatışmaya izin vermeyecek." demişti.
Ortak devriye yapılan bölgede Suriye ordusu da bulunuyor. 29 Ekim'de 18 Suriye ordusu askeri, Türk ordusu tarafından yakalanmıştı. Askerler, Rusya ile yapılan müzakereler sonucunda Rusya'ya teslim edildi.
Kerim Has, Rusya'nın da Türk ve Rus bayraklarının yan yana görülmesinden faydalandığı; Rus medyasında her gün NATO'da bu sayede oluşan çatlağın ne kadar önemli olduğundan bahsedildiği ve "Erdoğan'ın Türkiye içinde konsolidasyon sağlamasından Rusya'nın da kazançlı çıktığı" bilgisini veriyor.
Rusya'nın stratejik hedefini ise NATO'nun ilk genel sekreteri Lord Hastings Ismay'e atıfta bulunarak "ABD'yi Suriye'nin dışında tutmak, Kürtleri içeride tutmak, Türkiye'yi de kontrol altında tutmak" olarak değerlendiriyor.
NATO'nun güneydoğu sınırındaki üye ülke Türkiye'nin, birliğin bölgedeki en büyük rakibi Rusya ile ortak devriye yapmasının NATO'da nasıl değerlendirildiğine dair sorumuza NATO yetkilileri, Genel Sekreter Jens Stoltenberg'in 25 Ekim'deki açıklamasını hatırlatarak yanıt verdi:
"Suriye sahasında biz yokuz. Bu sebeple her bir müttefikin Suriye sahasındaki aktivitelerini değerlendirirken çok dikkatli davranıyoruz. IŞİD'le mücadelemiz devam ediyor ve Suriye'de siyasi çözüm için çalışıyoruz."
Siyasi çözüm için Cenevre'de başlayan Anayasa Komisyonu çalışmalarının da sahadaki süreci etkilediğini belirten Has, "Rusya sadece ortak devriyeyle değil, Rasulayn-Tel Abyad arasını da bir süreliğine Türkiye'ye vererek Türkiye'yi kontrol altında tutmak, anayasa görüşmeleri yapılırken sakinleştirmek istiyor" diyor:
"Sadece devriyeler değil, İdlib, Azez, Cerablus ve Afrin'deki durumun da çok uzun süreceğini sanmıyorum. ABD ile Rusya anlaşarak Türkiye'ye bir pay verdi, belli bir bölgeye girişine izin verdiler. Operasyonun başladığını ABD duyurdu, bittiğini de Rusya duyurdu."
Has'a göre ABD'nin birkaç yüz askerler petrol bölgelerinde kalması, bu petrol uluslararası piyasaya satması da Rusya ile anlaşmasına bağlı.
"YPG hangi durumda faaliyetlerine daha özgürce devam edebilir, ona karar verecek"
Esad, Kürtlerden, büyük çoğunluğu ABD'den gelen silahlarını Suriye ordusuna hemen teslim etmelerini istemeyeceğini, Suriye ordusunun öncelikle Kürtlerin aktif olduğu bölgelerde kontrolü sağlayacağını belirtti.
Esad'ın röportajında YPG'nin adını vermeden "Kürt bölgelerindeki yeni gerçekliğe saygı" vurgusu yapması da önemli.
Moskova'nın her fırsatta "Kürtler ve Şam yönetimi diyalog kurmalı" çağrısı yapması, Erdoğan ve Putin'in Soçi'deki 6 buçuk saatlik görüşmesinin ardından yaptığı basın toplantısında Putin'in bu çağrıyı tekrarlaması da, Esad'ın sözlerinin arkasında yatan neden.
Kerim Has'a göre Kürtlerin "dar çerçevede özerkliği" konusunda ABD ve Rusya bir anlaşmaya varmış olabilir. Ancak YPG'nin tamamen Suriye ordusuna katılması zor görünüyor:
"Tümü orduya katılamaz. Hem Rusya'nın hem Suriye'nin filtresinden geçecekler. Suriye ordusunda askeri hiyerarşiye bakılacak, etnik anlamda, mezhepsel anlamda kotalar var. Bu yapının bozulmaması gerekiyor."
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Ivan Timofeev de, bu sorunun hâlâ yanıtsız olduğunu söylüyor:
"Ayrı bir grup olarak varlıklarını sürdürmek mi isterler yoksa hükümetin ordusuna mı katılmak isterler, bunların hangisi Kürtlerin çıkarına olur, bu sorunun cevabı henüz yok. Hangi durumda faaliyetlerine daha özgürce devam edebilirler, ona karar verecekler ve o yönde talepte bulunacaklar."
Kerim Has ise, Şam yönetiminin Türkiye'ye karşı "Kürt kartını" elinde bulundurmak isteyeceği görüşünde:
"YPG'nin kısmen orduya katılması Şam yönetiminin de işine gelir. 60, 70 bin kişilik eğitimli taze kan. Gelecekte yapılacak İdlib operasyonunda bile kullanılabilirler. Ancak küçük çapta bir YPG'li grubun sessiz konumda belli bölgelerde kontrol altında bırakılması da olası. Esad, 3, 4 bin YPG'liyi tutup Kürt kartını Türkiye'ye karşı elinde bulundurmak isteyebilir."
Esad "İdlib'de büyük savaşlar bitti" derken neyi kastetti?
Beşar Esad, verdiği röportajda "İdlib'i geri almak için yapılan büyük savaşlar sona erdi, devlet otoritesini sağlamak için farklı çözümler benimseyebilir" dedi.
Ancak bu çözümlerin ne olabileceğiyle ilgili detaya girmedi.
Türkiye'nin başlattığı Barış Pınarı Harekâtı sırasında İdlib'deki Türkiye destekli bazı silahlı muhalif gruplar da savaşmak üzere Fırat'ın doğusuna kaydırılmıştı. Bu durum, Rusya'nın operasyonu onaylamasının arkasında yatan sebeplerden biri olarak değerlendiriliyor.
Esad'ın "çözüm" olarak, daha önce Rusya, Türkiye ve İran'ın üzerinde anlaştığı gibi oradaki grupların silah bırakmasını önermesi bekleniyor.
Kerim Has'a göre bu mümkün görünmüyor, tam tersi Esad'ın "intikam duygusu" sadece YPG'lilerle sınırlı kalmayabilir ve oradaki silahlı gruplar Türkiye'nin omzuna yüklenebilir:
"İdlib'deki gruplar, daha önceki anlaşmalarla Kuneytra'dan, Doğu Guta'dan, Halep'ten oraya silah bırakmamak için gittiler. En radikal gruplar var aralarında, bazıları Batı ülkeleri ve Birleşmiş Milletler'in de 'terör örgütü' kabul ettiği gruplar. Silah bırakmaya zorlanabilirler ve adaptasyon için maddi kaynak ayrılabilir ama bu zor görünüyor.
"Silah bırakmak yerine savaşmayı tercih edeceklerdir. Diğer seçenek de Türkiye'ye girmeleri. Bu gruplar artık Suriye yönetiminin değil Türkiye'nin yükü haline geldi. Uzun zamandır Şam'da örneğin bu grupların üstlendiği patlamalara rastlamıyoruz. Ancak İdlib'de, Afrin'de bu tip saldırılar sıklaştı. Bu 'terör sorunu' artık Türkiye'nin omuzlarında."
Şam ve Ankara yeniden görüşmeye başlayacak mı?
2011'de başlayan iç savaşın başından bu yana Esad'a muhalif silahlı grupları destekleyen ve Esad yönetimini "gayrimeşru" olarak tanımlayan Ankara için ise Esad, röportajda, bugüne kadar kullandığı söylemin aksine "Komşu ülke olan Türkiye'den bir düşman yaratmak istemiyorum" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bireysel olarak "Suriye'ye düşmanlık besleyen politikalarından dolayı düşman olduğunu" söyleyen Esad, "Türkiye'nin bir düşmana dönüşmediğinden emin olmalıyız, burada Rusya ve İran gibi dostlarımıza rol düşüyor" dedi.
Soçi'deki Putin-Erdoğan görüşmesinin ardından varılan 10 maddelik mutabakat metninde, 1998'de Suriye ile Türkiye arasında PKK'ya karşı sınırların korunması için imzalanan Adana Mutabakatı'nın uygulanacağı ve bunun için Rusya'nın "kolaylaştırıcı rol oynayacağı" ifadeleri de yer alıyordu.
Putin'in ilk kez Ocak ayında bu protokolü gündeme getirmesinin amacının Türkiye ile Suriye arasında diyalogun başlatılması olduğu belirtiliyor.
Türkiye'nin, YPG'yle masaya oturan Esad yönetimiyle, PKK'ya karşı Adana Mutabakatı'nı uygulamak için yeniden görüşmeye başlaması, Kerim Has'a göre "ironik bir durum":
"Esad'la Ankara'nın görüşmesi için Ruslar zorluyor. Bunun için adımlar atıldı, Rusların şahit olduğu birkaç görüşmenin son iki yıl içinde yapıldığını duyuyoruz. Ancak normalleşme için doğrudan diyalog haline dönüşmesi ve resmi açıklamaların olması lazım.
"Elbette bunun için de eylem lazım. Bir yandan Esad'a karşı savaşan muhaliflere silah desteği verip bir yandan Şam'la temas halindeyiz demek çelişkili olur."
Ivan Timofeev ise, Adana Mutabakatı'nın doğrudan PKK ve Türkiye'nin endişeleriyle ilgili olduğunu hatırlatarak, Esad'ın kendi ülkesindeki güvenliği sağlamak için çeşitli gruplarla görüşmesinin "zorunlu" olduğunu belirtiyor:
"Adana Mutabakatı, tamamen Türkiye'nin Kürt sorunu ve Türkiye'nin güvenlik endişeleriyle ilgili. Ancak Esad, bu anlaşmayı imzaladığı için kendi ülkesinde oluşan bir milli güvenlik sorununa müdahale etmeyecek değil. Hem iki tarafla da ilişkisine dengeli bir şekilde devam etmeye hem de güvenliği sağlamaya çalışıyor."
1 Kasım 2019