29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na eklenen “Türkiye Devletinin dini İslam’dır” maddesi, Anayasa ile Lozan Antlaşması’ndaki azınlıklarla ilgili kararları uyumlu hale getirdi. Stratejik bakımdan ise, temel unsur olan müslüman Kürtlerin azınlık sayılmaları kabul edilmeyerek Türkiye halkının bölünmesi engellenmiştir.
O dönemde, en büyük emperyalist olan İngiltere devleti; Avrupa’da barınan Kürt diasporasıyla işbirliği yaparak, savaşla bölemediği Türklerin ve Kürtlerin beraber yaşadığı vatan toprağında ilerde oluşacak yeni bölünmenin yasal dayanağını yaratmak için Lozan Konferansı’nda dirençli bir mücadele yürütmüştür.
İnönü’nün Makalesi
GAZETEMİZE YAZDIĞI BİR MAKALEDE İÇ VE DIŞ MESELELERİ TAHLİL EDERKEN DEVLET REİSİ DİYOR Kİ:
Dünyanın nereye varacağı belli olmayan buhranı içinde Türkiyenin demokratik gelişmesinin zehirsiz ve sâkin bir hava içinde ilerlemesi için hayatî bir ehemmiyettedir.
YENİ BİR HİZMET UNSURU
Yazan : İSMET İNÖNÜ
Türkiye Cumhurbaşkanı
Basın âlemine girdiğinden haberdar olduğum “Hürriyet,. gazetesine, arzusu üzerine, iyi dileklerimi yazıyorum. Bu vesile ile 1948 ilkbaharı başında memlekette yaptığım oldukça geniş seyahatten memnun döndüğümü söylemek isterim. Çukurova felâketinde vatandaşlarımı, ıztırabın şiddetli olduğu günlerde görmüş ve çok müteessir olmuştum. Onları on gün sonra milletçe ve hükûmetçe kendilerine gösterilen ilgiden ümitleri artmış ve çalışıp kalkınma arzuları tazelenmiş olarak bulmak beni çok teselli etti.
Seyahatimin, iyi bir tesadüfle, kıymetli hâtırasını Raman dağındaki petrol kuyusu teşkil ediyor. Bir bütün gün Raman dağındaki yeni cevheri seyrettik; memleket için geniş ve hayırlı ihtimaller üzerinde uzmanların tetkik ve tahminlerini zevkle dinledik.
Gaziantep, Maraş, Malatya, Elâzığ, Tunceli, Bingöl, Diyarbakır, Mardin, Siirt illerimizin halkları, Urfa ve Bitlis illerimiz ve pek çok ilçelerimizin heyetleri ile memleket meseleleri görüştüm. Vatandaşlarım eksikleri bilen ve bunların bir an evvel tamamlanmasını isteyen bir arzu ile bütün düşüncelerini bana anlattılar. Dolaştığım yerlerde halkımızı meşgul eden mevzuları tekrar öğrenmiş olmak istifadeli olmuştur.
Siyasi partilerin karşılıklı münasebetlerinde tahakkuk eden terakkiyi derhal farkettim. Evvelki seyahatımda başladığını gördüğüm iyilik büyük bir gelişme ve tekâmül kazanmıştır. Herkes fikirlerini ve programlarını biliyor. Partiler emniyet ve huzur içinde siyasi davalarını azimle takibederken, partiler üstünde olan vatan meselelerini göz önünden ayırmıyor, hele birbirine hiç düşman olmuyorlar. Açık bir surette göze çarpıyor ki, medenî bir insan cemiyetinde hür vatandaşlar münasebetlerini sağlam esaslar üzerine kurmuşlar. Dolaştığım geniş bölgelerde partilerin çalışmaları için koyduğum bu teşhisin büyük kıymeti vardır. Dünyanın nereye varacağı belli olmayan buhranı içinde Türkiye’nin demokratik gelişmesinin zehirsiz ve salim bir hava içinde ilerlemesi memleketimiz için hayati bir ehemmiyettedir. Siyasi partilere mensup olan vatandaşlarım her yerde beni, iç ve dış büyük vatan meselelerinde beraber mücadele edeceklerine yürekten temin ettiler. Türkiye medenî âlemin anladığı mânada hürriyet ve demokrasi hayatı içinde yeni bir ilerleme ve gelişme yolundadır. Herşeyden kıymetli olan kendine güven ve vatanın geleceğine güven duyguları diri ve tazedir. Bu duyguları korumak yolunda tesirli bir hizmet unsuru olarak “Hürriyet” gazetesine engin başarılar dilerim.
İSMET İNÖNÜ
Gazetemize yazdığı bir makalede
CELÂL BAYAR DİYOR Kİ :
Demokrat Partinin Programı kül halinde tatbik olunduğu gün memleketimizde büyük değişiklikler olacağına ve milletimizin bu yüzden refaha kavuşacağına şüphe yoktur.
Yazan : CELÂL BAYAR
D. P. Genel Başkanı
Hürriyet Gazetesi benden bir yazı istediği zaman neslimizin hürriyet uğrundaki mücadelelerinin hâtıraları içinde kaldım.
Bizim neslimiz, hürriyet mefhumu üzerinde duran “Genç-Türk” Edebiyatının tesiri altında siyasi hayata girmiştir. Ben de, Millet hayatı ile alâkadar olan bu mevzuu ele almak istedim. Bazı tarihi hadiselere kısaca temas etmeyi düşündüm.
Henüz çok genç iken Mutlakiyet devrinin, padişahlar idaresinin tazyikini duymaya başlamış idim. İstibdadın ıztırabı altında kendimi bir kuyu içinde dünyadan habersiz, teneffüs etmekten mahrum bir insan gibi görüyordum. Hayatı da bu havasızlık içinde mânasız buluyordum.
Meşrutiyet inkılâbı tahakkuk eder etmez hürriyet aşkı büyük bir heyecan ile memleketi sardı. Bütün kalblerde taze bir ümid ve şevk uyandırdı. Bu arada ecnebi tazyikinin bariz bir ifadesi olan kapitülâsyonlar gözümüze batmaya başladı. Görüyorduk ki, ferdî hürriyetle beraber millî hürriyet ve tam manası ile istiklâlimize kavuşmak için kapitülâsyonların memleketimizden sökülüp atılması iktiza ediyordu.
Diğer tarafdan yabancılar, fena idare yüzünden zayıf düşmüş vatanımızı kolayca yutulur bir lokma sanıyorlardı.
Bu durum karşısında millî birliğe dayanan bir müdafaa ve emniyet cephesi yaratmak lâzım geliyordu. İşte meşrutiyet devrinde, bu devri açanlara ve gençliğe düşen başlıca vazife bunlardı. 1914 – 1918 harbinin mağlûpları arasında bulunuşumuz, memlekete çok pahalıya mal olmuştu. Ankara’da bin bir felâket içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı ve hükûmetinin kuruluşu bizim için bir kurtuluş, bir hamaset ve aynı zamanda millî hâkimiyet devri olduğuna şüphe edilemez.
Burada, tam bir hakikat olarak ifade edilmelidir ki; memleketi, bir ferdin idaresi altında toplayarak kurtarmak prensibi fiilen iflâs etmiş, buna mukabil millî hâkimiyeti temsil eden kuvvetin muvaffakiyeti kendini göstermiştir. Yâni “Kayıtsız şartsız hâkimiyet milletindir.” düsturu muzafferiyetin âmili olmuştur.
Ne garip tecellidir, Ankara’da çalışanlar, bir tarafdan millî iradeye dayanan bir devletin temellerini atarken, diğer tarafdan “Padişahımız efendimiz, hür ve müstakil olarak kendini milletin agûşu sedakatinde gördüğü gün Millet Meclisinin tanzim edeceği esasatı kanuniye dairesinde vazı muhterem ve mübecceliyeti ahz eder” diyorlardı. Saray ve Babıâlinin hiyaneti ve hâdiselerin nasıl inkişaf ettiği malûmdur. En iyi devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu neticesine varıldı. Bugünkü Anayasamız mütekâmil şekli ile tedvin olundu.
Fakat salim bir surette işlemesi için yalnız bir Partinin varlığı kâfi gelmediğinden Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve onu takip eden Serbest Fırka kuruldu.
Her iki fırkanın yürümediği muvaffakiyet temin edemediği anlaşıldıktan sonra bir fasıla devri baş gösterdi. İşte bu fasıla devri arasında Demokrat Parti bin bir müşkülâta göğüs gererek meydana atıldı.
Partimiz demokrasiyi millî menfaata ve insanlık haysiyetine en uygun bir prensip olarak tanıdı. Türk milletinin bütün meziyetlerine olduğu gibi siyasî hayatta da olgunluğuna inandı.
İnsanlık haysiyetine inanan ve bu haysiyetin ancak insanlık ana haklarının teminat altında bulunası ile korunabileceğini kabul eden Partimiz bütün devlet mevzuuatında bu prensiplere aykırı hükümlerin bulunmamasını sağlamakla kendisini mükellef bilmektedir.
İnsanlık ana haklarından bahsederken bu mefhum arasında “korkudan masun olma hürriyetinin” de mevcud olduğu kabul edilmelidir.
Herhangi bir zaruret veya sebeple bu prensiplere muhalif olarak yapılmış kanunların tadil tasfiyesine çalışmak Partimizin esaslı gayelerinden biridir. Demokrat Partinin Programı kül halinde tatbik olunduğu gün memleketimizde büyük değişiklikler olacağına ve milletimizin bu yüzden refaha kavuşacağına şüphe yoktur.
Bize temin edildiğine göre, Hürriyet gazetesi bu prensiplerin sadık müdafii olarak en ileri teknikle matbuat sahasında yer alacaktır. Şu halde bu değerli neşir vasıtasına muvaffakiyetler dilemek bizim için bir vazifedir. Bu vazifeyi ifa ederken bahtiyarlık duymaktayım.