Sayfalar

İktisatçı Murat Kubilay, ‘Son çıkış 28 Mayıs' diyerek uyardı:

Modern anlamda sömürge ülkesi ve esir millet haline düşeceğiz

Kritik seçim öncesi Merkez Bankası'ndaki rezervlerin eksinin altına düşerken Ekonomist Dr. Murat Kubilay'dan korkutan açıklama geldi. Rezerv durumunun son olarak 2002'de yaşandığını ve ardından IMF ile anlaşma imzalandığını anımsatan Kubilay, "Modern anlamda sömürge ülkesi ve esir millet haline düşeceğiz. Son çıkış 28 Mayıs" ifadelerini kullandı. 



28 Mayıs seçimlerine çok kısa bir süre kala Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası faiz kararını sabit tuttu. Merkez Bankası'nda bulunan net rezerv de belli olurken ekonomist Dr. Murat Kubilay değerlendirmelerde bulundu.

Ekside bulunan net rezervin 2002'deki seviyeye geldiğinin altını çizen Kubilay, şunları söyledi:

"1- Finansal bağımsızlığımızı yitirmemize neden olan AKP'nin ülkemizi düşürdüğü durum bugün tarihi bir noktaya ulaştı. Merkez Bankası net rezervleri EKSİ 0,2 milyar dolara düştü. Bu noktaya en son 1 Şubat 2002 tarihinde gerilemiş ve 4 Şubat tarihinde IMF ile anlaşma imzalanmıştı.

2- Şu saatten sonra artık kimse lafı çevirmesin ve gerçekleri inkar etmesin. IMF'li günlere döndük. Üstelik bu verilerde makyajlar var. Misal Katar ile 15 milyar, Çin ile 6 Milyar, BAE ile 5 milyar ve Güney Kore ile 2 milyar dolarlık swap anlaşması düşürülmeden halimiz budur.

3- Dahası da var; Suudi Arabistan'dan alınan 5 milyar ile Azerbaycan ve Libya'dan yatırılan 1 milyar dolarlık mevduatları da unutmayalım. Tabii bu borç ve ödünçleri bize sağlamalarının nedenleri var. Suudilerle olanı tahmin etmek kolay. Kaşıkçı davası. Ya diğerleri?

4- Kim bilir ulusal çıkarlarımızı çiğneyen hangi gizli anlaşmalara imza attılar. Unutmayın, kimi zaman Dışişleri Bakanlığı personeli ve tercümanı da bu toplantılara sokulmadı. Keşke hepsi bu olsa, bir de Rusya ile muğlak ve Türkiye aleyhine asimetrik ilişkiler var.

5- BOTAŞ Merkez Banaksı'ndan doğalgaz borcunu ödemek için para almıyor. Hazine'den sağlanan sübvansiyon ve borç da yok. Rusya bize bedava doğalgaz mı veriyor veya gizli borç mu aldık? Koşulları nedir, teminat ne verilmiştir? İddia edildiği gibi BOTAŞ Rusya'ya mı bırakılacaktır?

6- Bu tip söylentiler doğru olmayabilir. Ancak Tank-Palet Fabrikası'nın nasıl Katarlılara verdiğini, pardon, neredeyse sermaye koyulmadan işletme hakkının Katar ile paylaşıldığını gördüğümüz için bu şüphelerimiz bizi korkutuyor. Dahası şu; acaba sırada Aselsan mı var?

7- Havelsan, Roketsan, TAI, TEI... Liste uzuyor. Türk Telekom ve Turkcell de acaba pazarlık masasında mı? BOTAŞ gibi milli petrol şirketimiz TPAO da zaman zaman gündeme geliyordu. Milli elektrik iletim şebekemiz TEİAŞ de.

8- Bunların tamamının hatalı iddia olduğunu umut edelim. Tam o esnada sözde yerli ve millilerin Hazine döviz gelir garantili mega projeleri akla geliyor. Tahmini 160 milyar dolarlık taahhüt var. Bu veriye abartı deniyor, öyleyse açıklayın dendiğinde, ticari sır mazereti geliyor.

9- Üstelik bu taahhütlerdeki ödemeler sabit değil; ABD ve Avrupa Para Birliği'nin enflasyon oranına endeksli. Vatandaşlar tarafından çoğunun kullanım oranı taahhütün çok altında. Taahhüde ulaşanlarda ise Hazine'nin doğrudan fiyat desteği var, yani yine cebimizden çıkıyor.

10- Fakat bugünkü konumuz finansal bağımsızlığımız, ona geri dönelim. Her ülke gibi Türkiye'de de merkezi hükumet yurt içinden borçlanır. Hatta Türkiye'de bu oran benzer ülkelerden düşüktür. İlk bakışta ne güzel değil mi? Maalesef şeytan ayrıntıda gizli.

11- Merkezi Hükumetin toplam iç borcu 2,3 trilyon TL. Sadece 5 yıl önce 550 milyar TL olduğunu, yani 5 katına çıktığını not düşelim. Ama asıl mesele bu değil. Bunun tamamı TL cinsi olması gerekirken 581 milyar TL'si dolar, avro ve altın cinsi. Yani içeriye de böyle borçlanmışlar.

12- Merkezi yönetimin bir de dış borcu var. Ne kadar? 114 milyar dolar. Kasım 2002'de sadece 56 milyar dolar idi. Hadi çok geriye gitmeyelim. Başkanlık sisteminden önce 89 milyar dolardı. Yalnız burada da şeytan ayrıntıda gizli. Bir de kamu bankaları var.

13- Kamu bankalarının toplam dış borcu 56 milyar dolar. 2002 sonunda kaçtı? 2 milyar dolar bile değildi. Başkanlık sistemi öncesinde 46 milyar dolar. Farkında değilsiniz ama kamu bankaları dış borca gömülmüş. Merkez Bankası da 5 yılda 2 milyar dolardan 33 milyar dolara fırlamış.

14- Keşke hepsi bu olsa; bir de yerel idareler ve KİT'ler var. 17 milyar dolar da orada borcumuz bulunuyor. Başkanlık sisteminden önce sadece 5 milyar dolardı. Hemen belirteyim; artışın nedeni belediyeler değil; yani Mart 2019 sonrasında CHP'li belediyelerle alakası yok.

15- Hesaplar karışmış ve moraliniz bozulmuş olabilir. Toparlayalım. 2002 sonunda kamu borcu 65 milyar dolardı. Başkanlık sisteminden önce kamunun dış borcu 140 milyar dolardı, şimdi 187 milyar dolar. Üstelik bunda Hazine döviz garantili projeler yok. Döviz cinsi iç borçlar yok.

16- Maalesef bitmedi, özelleştirmeler de var. Son 21 yılda 63 milyar dolarlık kamu varlığı, önemli bir kısmı yabancılara olmak üzere çeşitli yöntemlerle satılmış. Son yıllarda bu yavaşlamış. Sebebi; satılacak az varlık kalmış ve yabancılar Türkiye'de sermaye hukukuna güvenememiş.

17- Çok muhtemelen seçimlerden iktidar galip çıkarsa elde ne varsa satılacak. Tabii kamuya ait olmasa da ulusal sermayemizde bulunan bazı özel kurumları da unutmayalım. Garanti Bankası, Denizbank, Finansbank, TEB, Şekerbank, Alternatifbank, ING Bank... Hepsi yabancılara gitti.

18- Sıra gayrimenkullerde. Biliyorsunuz Türk vatandaşlığı önce 1 milyon dolara ve sonra 250 bin dolara pazarlandı. Şu andaki fiyat 400 bin dolar. Son 5 yılda 255 bin konut yabancılara satılmış. Arsa, zirai, ticari ve sınai arazileri bilmiyoruz. Vatan toprağı adeta yağmalanmış.

19- Bilgiseli özetleyelim. Merkez Bankası'nın net rezervleri 2002'deki IMF anlaşması düzeyinde. Bundan ödünç swaplar ve Hazine'nin diğer işler için tuttuğu miktarı düşersek durum EKSİ 76 milyar dolar. Yabancı merkez bankalarından 24 milyar ödünç ve 7 milyar dolar borç alınmış.

20- Hazine'nin durumu da fena. Dış borcu 89'dan 111 milyar dolara 5 yılda fırlamış. Kamu bankaları dipsiz kuyu. KİT ve yerel yönetimleri de ekleyelim. Kamu borcu 2002 sonunda 65 milyardan, başkanlık sistemi öncesi 140 milyara ve bugün 187 milyar dolara fırlamış.

21- Satılan konutlar, araziler, KİT'ler, reel sektör şirketleri, milli bankalar da cabası. Tüm bunların 2 ana nedeni var. İlki verimsiz kurgulanan ve kalkınmayı başaramayan ekonominin üretmeyip yurt dışından ithalat yapması. Yani kazanarak değil borçlanarak tüketmişiz.

22- İkinci sebebi ise gayri milli ve irrasyonel ekonomi politikalarıyla olağan yoldan makul faizle borçlanmak yerine; şaibeli ve yüksek faizli anlaşmalarla borcu arttıkça artacak hale sokmuşuz. Bu esnada ulusal çıkarların durumu şüpheli hale gelmiş.

23- Finali yapalım. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır ve asla bölünmeyecektir. Ancak bu ülkenin güzellikleri Türk milletinin değil, bir grup işbirlikçi yerli ile yurt dışındaki yağmacılar arasında paylaşılmıştır. Bizim tek yapabileceğimiz sandıkta bunu durdurmak.

24- Yeni nesiller mirasla kalmamışsa ev sahibi olamayacak. Yabancılara ait şirketlerde çalışacağız. Temettüler yurt dışına çıkacak. Ancak yoksulluktan biz o ülkelerde ev ve şirket alamayacağız. Modern anlamda sömürge ülkesi ve esir millet haline düşeceğiz. Son çıkış 28 Mayıs!

25- 21. yüzyılda sermaye küreselleşmiştir. Bunun adaletsiz olmaması için borç alan değil; borç veren olmalısınız. Verimsiz bir ekonomik sistem ve ulusal çıkarları koruyamayan bir hükumetle bunlar başarılamaz. Atalarımızı ve çocuklarımızı düşünün ve oyunuzu kullanın."

https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/iktisatci-murat-kubilay-son-cikis-28-mayis-diyerek-uyardi-modern-anlamda-somurge-ulkesi-ve-esir-millet-haline-2084759

 

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com

Seçim döneminde dezenformasyon:

Montajlanmış görseller, videolar ve asimetrik propaganda


Fundanur Öztürk

Ankara, BBC Türkçe

Twitter, @fundanurozturk

 

12 Mayıs 2023

Sahte anketler, bağlamından koparılan demeçler, ücretli yanıltıcı reklamlar, montajlanmış görseller...Türkiye, 14 Mayıs seçimlerine çoğu sosyal medya kaynaklı olmak üzere yoğun bir dezenformasyonun etkisinde hazırlanıyor. 

Peki, en çok hangi ittifak ya da siyasetçi yanlış bilginin hedefi oluyor? 

Şüpheli bilgileri inceleyen doğrulama organizasyonu Teyit, 2023 Türkiye Genel Seçimleri sürecinde yüzde 60’ı sosyal medya kaynaklı 150’ye yakın içeriğin doğruluğunu araştırdı. 

BBC Türkçe, Teyit Yazı İşleri Sorumlusu Emre İlkan Saklıca ve Editör Şükran Şençekiçer ile konuştu.

Montajlanmış görseller, videolar ve asimetrik propaganda

Türkiye hemen her seçim döneminde montajlanmış görseller, afişler ya da manipüle edilmiş video ve ses kayıtlarına şahit oluyor.

Saklıca, her seçimin karakteristiği olan basit montajlanmış görseller ve asimetrik propaganda örneklerinin bu seçim döneminde de sıkça karşımıza çıktığını söylüyor. 

Saklıca, “Mesela bir partinin afişiymiş gibi basılıp meydanlarda dağıtılan kâğıtlarla karşılaşıyoruz. Aslında ne o partiye ait bir söz ne de onun vaatleri arasında böyle bir şey var” diyor. 

Örneğin Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve sonra ittifakın sembollerinden biri haline gelen kalp işaretinin ilk olarak eski Sovyetler Birliği liderlerinden Josef Stalin tarafından yapıldığı iddia edildi. 

Stalin’in montajlanan görselinde elleriyle kalp işareti yaptığı görülüyor. Fakat teyit ekibinin ortaya çıkardığı üzere, bu basit bir montaj hilesinden ibaret. 

Saklıca, “Çok basit bir montaj aslında ama buna çok fazla inanan oldu. Bunun üzerine eski siyasetçiler, gazeteciler tartışmalar yürüttü” diyor.

Saklıca, her seçimin karakteristiği olan basit montajlanmış görseller ve asimetrik propaganda örneklerinin bu seçim döneminde de sıkça karşımıza çıktığını söylüyor. 

Saklıca, “Mesela bir partinin afişiymiş gibi basılıp meydanlarda dağıtılan kâğıtlarla karşılaşıyoruz. Aslında ne o partiye ait bir söz ne de onun vaatleri arasında böyle bir şey var” diyor. 

Örneğin Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve sonra ittifakın sembollerinden biri haline gelen kalp işaretinin ilk olarak eski Sovyetler Birliği liderlerinden Josef Stalin tarafından yapıldığı iddia edildi. 

Stalin’in montajlanan görselinde elleriyle kalp işareti yaptığı görülüyor. Fakat teyit ekibinin ortaya çıkardığı üzere, bu basit bir montaj hilesinden ibaret. 

Saklıca, “Çok basit bir montaj aslında ama buna çok fazla inanan oldu. Bunun üzerine eski siyasetçiler, gazeteciler tartışmalar yürüttü” diyor.

‘En çok Millet İttifakı hedef alındı’

Saklıca, yanıltıcı bilgilerin en çok Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı’nı hedef aldığını söylüyor, fakat Millet İttifakıIna karşı olanlar biraz daha fazla:

“Sosyal medyadan çıkan iddiaları belli bir tarafa yormak, bir kullanıcıyı bir partiye mal etmek çok anlamlı değil. Bunun yanı sıra, ittifaklarda her taraftan yanlış bilgi çıkabiliyor, biri diğerinden 3 eksik 5 fazla.”

“Ama yüzde 28’lik oranla en çok Millet İttifakı’nın hedef olduğunu söyleyebiliriz, Cumhur ittifakı da %25 civarında. 150 yazıya bakınca, arada 4-5 fark var sadece.”

İttifaklara yönelik iddiaları seçerken “yaygınlık, önem ve aciliyete” baktıklarını söyleyen Saklıca, her partiyi hedef alan iddialara yer verdiklerini belirtiyor. 

Son olarak Memleket Partisi lideri Muharrem İnce dün Cumhurbaşkanlığı adaylığından çekilirken, kendisine sahte fatura ve kasetlerle kumpas kurulduğunu iddia etti. 

İnce, kendisine yönelik kumpas iddialarına karşı Türkiye Cumhuriyeti devletinin “itibarını koruyamadığını” söyledi ve arkasında “FETÖ ve PKK’nın olduğunu” kaydetti:

“Sahte dekontlar, cipler, olmayan bacanaklar, olmayan görüntüler, olmayan fotoğraflar; İsrailli porno sitesinden alıyor, benim kafamı koyuyor. Bunu FETÖ’cüler yapıyor; ama ne yazık ki Türkiye'de ‘muhalif olacağım’ diye bunu paylaşanlar var.”

“Böylesine iftira furyasını bu ülkede hiçbir siyasi görmedi. Benim böyle bir görüntüm yok ki, böyle bir ses kaydım yok ve özel hayat falan değil, bu iftira.”

‘Türkiye 25 eyalete bölünecek, İHA-SİHA’lar durdurulacak’ iddiası

Siyasetçilerin demeçleri basit bir montajla kesilip kırpılarak, yıllar önce söylediği başka cümlelerle birleştirilerek bağlamından koparılabiliyor. 

Saklıca, bu seçim döneminde bağlamından koparılmış içeriklerle sıkça karşılaştıklarını belirtiyor. Bunun tipik öreklerinden biri yakın zamanda CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç’un başına geldi.

Özkoç, 2015 yılında yaptığı bir açıklamasında, Meclis Genel Kurulu gizli oturumunda birinin “Türkiye’yi 25 eyalete böleceğiz” dediğini söylemişti. 

Fakat Özkoç’un bu sözleri, sanki kendisi Türkiye’yi 25 eyalete böleceklerini söylemiş gibi kırpılarak yeniden dolaşıma sokuldu. 

Saklıca, “Bir siyasi bir konuşma yapıyor ve o konuşmasının belli bir bölümü bambaşka bir amaçla kesilerek dolaşıma sokuluyor” diyor. 

Bağlamından koparmanın bir başka örneği de DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın İHA ve SİHA’larla ilgili yaptığı açıklamasında yaşandı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalefeti kastederek, “İHA’da, SİHA’da, Akıncı’da ‘Biz gelince bunları durduracağız’ dediler” iddiasında bulundu.

Şükran Şençekiçer, “Bu bilgi çok fazla yayıldı ve bu kadar yayılmasının en önemli sebeplerinden biri Ali Babacan’ın bir canlı yayında kullandığı sözlerin bağlamından koparılmasıydı” diyor. 

Babacan aslında ilgili konuşmasında, “Başka ülkelerin teknolojisine muhtaç kalmanın silahlı kuvvetlerin elini kolunu bağladığını’ söyleyerek, İHA ve SİHA’larla ilgili “ülkemizin gurur kaynağı olduğunu düşünüyoruz” diyor ancak şu eleştiriyi getiriyor: 

“Fakat burada yanlış şu: Devletin hemen hemen bütün imkânları, bütün o yardımlar, devletin bütçesinden doğrudan aktartılan kaynaklar aşağı yukarı tek bir şirkete aktarılıyor.”

Şençekiçer, “Özellikle seçime doğru siyasetçilerin konuşmaları bağlamından koparılarak kullanıldığını ve sosyal medyada paylaşılarak siyasetçinin kastettiğinin farkı bir anlama gelebilecek cümlelerin yaygınlaştığını görebiliyoruz” diyor.

Her seçimin sorusu: Mitinglere kaç kişi katıldı?

Seçim dönemlerinde siyasi partilerin mitinglerine kaç kişinin katıldığı konusunda kesin bir sonuca ulaşmak çoğu zaman oldukça zor.

Siyasi partiler çoğunlukla kendi mitinglerine daha fazla kişinin katıldığına dair görüş bildiriyor fakat bu sayılar manipüle edilmeye son derece açık.

Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Mayıs 2023 İstanbul mitingine bir milyon 700 bin yurttaşın katıldığını iddia etti.

Bu iddiayı araştıran Teyit ise miting sırasında çekilen fotoğraflara göre hesaplama yapıldığında alanda en az 520 bin, en fazla 865 bin civarında kişinin olabileceğini söyledi.

Saklıca, “Metrekareye sığacak kişi sayısı belli, oranın metrekaresi belli. Elbette ki net sayıyı ortaya koyamazsınız ama 1 milyon 700 bin sayısıyla aradaki mesafeyi koyabiliyoruz. İki katı bir farktan bahsediyoruz” diyor.

Bu tip iddialarla çok sık karşılaştıklarını söyleyen Saklıca, bir benzerinin Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın Ordu mitingine dair iddialarında olduğunu söylüyor:

“Geçen Gültekin Uysal, Ordu mitingiyle ilgili iki kat fazla kişi geldi dedi. Baktık ki 1-2 bin kişi oynamış. Bu bütün siyasilerin kullandığı bir argüman haline geldi.”

Saklıca ayrıca sahte kamuoyu yoklamalarına dikkat çekerek, özellikle sosyal medyada paylaşılan anket sonuçlarına karşı dikkatli olmak gerektiğini söylüyor:

“Yapılmamış, uydurma şirketler ve sonuçlarla kamuoyunun dikkatini dağıtmaya çalışan anketler var. Birincisi böyle bir firma olup olmadığına bakıyoruz.”

“Çoğu zaman bir sosyal medya trolü, kendi anket sonucunu ortaya atıyor, üzerine bir logo koyuyor, basit bir iki görselle bunu paylaşıma sokuyor. Ne böyle bir anket yapılmış ne de öyle bir şirket var.”

Siyasetçilerin demeçleri ne kadar doğru?

Şükran Şençekiçer, siyasetin her kanadından yanıltıcı bilgi gelebildiğini söyleyerek, “Tek bir siyasi partiye bunu atfetmek kesinlikle hatalı olur” diyor:

“Bazen bilgiler gerçek anlamından saptırılarak çarpıtılabiliyor, bazen konuşmalar bağlamından koparılıyor veya yeterli delille desteklenmeyen dayanaksız iddialar ortaya atılabiliyor. Bazen veriler abartılabiliyor yahut cımbızlanarak aktarılabiliyor.”

“Bazen de iddiada doğru bilgiler aktarılmasına rağmen, konunun farklı boyutları göz ardı edildiği için yine yanıltıcı durumlar ortaya çıkıyor. İstediğiniz kişiyi destekleyin ama %100 teyitli olmayan hiçbir bilgiye güvenmeyin, siyasetin her kanadından yanıltıcı bilgi gelebilir.”

Şençekiçer, siyasilerin demeçlerinde genellikle seçmen tarafında hemen incelenmesi mümkün olmayan ve geçmiş referanslı bilgilerin yanıltıcı olabildiğini söylüyor.

Örneğin Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, AKP’nin iktidara geldiği dönemde “ülkede yüzde 180-200 enflasyon” olduğunu iddia etti. Halbuki Merkez Bankası verilerine göre, 2001 yılının enflasyonu %61 olarak gerçekleşmişti.

Ekonominin son yıllarda nasıl seyrettiğiyle ilgili siyasetçilerin karmaşık bilgiler verdiklerini söyleyen Şençekiçer, bunların seçmen tarafından hızlıca incelenmesinin mümkün olmadığını belirtiyor:

“Ekonomi, siyasetçilerin söylemlerinde çok karşılaştığımız bir yanıltıcı bilgi kategorisi. Özellikle seçime doğru siyasetçiler, toplum hafızasındaki griliklerden faydalanarak ekonomi ile ilgili bilgileri abartılı ya da yanıltıcı şekilde aktarabiliyorlar.”

“En sık karşılaştığımı şey, siyasette karşı tarafa atfedilen birtakım vaatler… Bazı söylenmemiş cümlelerin, söylenmiş gibi anlatıldığını görüyoruz.”

Teyit’in geçmişe dair ve seçmenlerin hızlıca ulaşamayacağı başka demeçleri de araştırdığı görülüyor.

Örneğin Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, 24 Nisan’da partisinin düzenlediği Konya Buluşmasında yaptığı konuşmada, “TUSAŞ’ın 50 yıldır bir uçak havalandırmadığını iddia etti.

Şençekiçer, “Halbuki TUSAŞ’ın birden fazla uçağının, birden fazla kere uçtuğunu görüyoruz. Bunlar günlük hayatımızda çok kontrol edemediğimiz ve duyduğumuzda inanmaya meyledebileceğimiz şeyler oluyor” diyor.

Bir başka örnekte ise Muharrem İnce, Meral Akşener’i 2018 seçimlerine 10 gün kala hiç miting yapmamakla suçluyor fakat gerçek bu değil.

Şençekiçer, “Baktık ki Akşener son 10 günde pek çok şehirde miting yapmış. Bunda da seçmen ilk anda kontrol etme ihtiyacı duymuyor” diyor.

Şençekiçer’e göre bu iddialar yüksek profilli bir siyasetçi tarafından söylendiğinde, seçmen tarafından ikna edici bir cümle olarak algılanıyor.

Dünyada da durum benzer

Küresel Araştırmacı Gazetecilik Ağı’nda yer alan habere göre, kâr amacı gütmeyen küresel doğruluk kontrolü First Draft News’in kurucu ortağı Claire Wardle, gerçek içeriğin kasıtlı olarak çarpıtılarak “bağlamın silah haline getirilmesinin” seçimlerdeki en ikna edici dezenformasyon biçimi olduğunu söylüyor.

Ayrıca Güney Afrika merkezli araştırmacı Tessa Knight’ın, “Ortaya çıkardığımız koordineli dezenformasyon, buzdağının sadece görünen kısmı. Hükümetler ve siyasi figürler, sahte, kopya ve koordineli içerik üretimi yoluyla sosyal medya algoritmalarını manipüle etmeyi öğrendikçe genişliyor” sözlerine yer veriliyor.

Aynı haberde ABD'den Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki seçimlere kadar örnekler sıralanıyor:

“2016 yılında Silverman tarafından yapılan bir araştırma 100’den fazla Trump yanlısı dezenformasyon web sitesi ortaya çıktı. Makedonya’da tek bir kasabada, bazıları trafiğe dayalı reklam gelirinden ayda 5 bin dolara varan gelir elde eden genç propagandacılar tarafından yönetiliyordu.” 

“2020 yılında Fransız muhabir Alexandre Capron, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki zarar verici bir dezenformasyon kampanyasının ne paradan ne de siyasi etkiden kaynaklandığını, sadece sosyal medyada övünme hakkı olduğunu ortaya çıkardı.”

Saklıca, 2022 yılındaki Brezilya seçimlerinde de benzer gerginlikler yaşandığını hatırlatıyor.

Saklıca, “Bazen bütün bunlar sadece bizde oluyor gibi düşünüyoruz ama her ülkede benzer davranış örgüsünü görebiliyoruz” diyor ve ekliyor:

“Ülkenin kutuplaşması ve siyasi iklimiyle tabii ki ilgisi var. Avrupa’da da popülist sağ yükselişi olduğu dönemlerde çok fazla yanlış bilgi karşımıza çıkıyor.”

https://www.bbc.com/turkce/articles/czrp0kknxmxo

 

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com