Sayfalar

Gerekçeli Karar

‘İmamoğlu Soylu’nun seviyesine inmeyeceğini söylediği için ahmak kelimesini YSK’ye söylediği açık’

 


28 Aralık 2022

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası aldığı davanın gerekçeli kararı açıklandı.

 

Mahkeme, İmamoğlu’nun “31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır” dediği açıklama sırasında Süleyman Soylu’nun seviyesine inmeyeceğini ve ona yanıt vermeyeceğini söylediğini, bu yüzden ahmak ifadesiyle Yüksek Seçim Kurulu’nu (YSK) kast ettiğinin açık olduğunu kararlaştırdı.

 

İmamoğlu’nun avukatları hem bu açıklamanın Süleyman Soylu’nun İmamoğlu’na ahmak demesine yanıt olduğunu hem de ahmak kelimesinin hakaret olmadığını savunuyordu.

 

Mahkeme iki savunmayı da reddetti.

 

Bunun ardındansa savcı verilen kararda cezanın 5 gün fazla hesaplandığı gerekçesiyle istinaf mahkemesine başvurdu. 

 

Savcı, istinaf mahkemesine sunduğu dilekçede cezanın düzeltilerek onanmasını talep etti.

 

Gerekçeli kararda ise şu ifadeler yer aldı:

 

“Sanık basın mensuplarına, vermiş olduğu demeçte İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya karsı cevap vermekte, ancak bu cevap içerisinde, 31 Mart seçimini iptal edenlerin ahmak olduğunu belirterek, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun kendisi ile uğraşacağına bu hususa odaklanması gerektiğini, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun seviyesine inmeyeceğini ve onun kendisi hakkında söylediklerine de onun seviyesine inerek cevap vermeyeceğini, daha öncede onun seviyesine inmediğini, yani İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun kendisine ahmak demesine rağmen, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun seviyesine inip ona cevap vermeyeceğini açıkça belirtmiş ve buradan da anlaşılmakta ‘31 Mart seçimini iptal edenler ahmaktır, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu önce oraya odaklansın’ derken sanığın kastının, seçimi iptal eden Yüksek Seçim Kurulu ve üyeleri olduğu açıktır.”

 

İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararda, ahmak sözcüğü hakkında bugüne kadar bir Yargıtay içtihadı bulunmadığını fakat eş anlamlı kelimelerinin hakaret sayılması yönünde bir içtihat bulunduğu da aktarıldı.

 

Mahkeme, İmamoğlu’nun para cezası yerine hapisle ve üst sınıra yakın bir şekilde cezalandırılmasının nedeni olarak “sanığın kişiliği, suçun isleniş biçimi, suçun işlendiği yer ve zamanı” gösterdi.

 

İmamoğlu'na verilen hakaret cezasını düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 153. maddesi, adli para cezası veya 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası öngörüyor.

 

İmamoğlu'na verilen ceza 1,5 yıldı.

 

Bu ceza hem basın önünde alenen işlendiği hem de "kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi" nedeniyle, iki ayrı artırımla 2 yıl 7 ay 15 güne çıkarılmıştı.

 

https://www.bbc.com/turkce/articles/cp0m31gr5ero

 

 

 

İBB Başkanı İmamoğlu'nun davasında savcı kararı istinafa taşıdı

 

Karar "yazım ve hesaplama hatasından dolayı usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunduğu'' gerekçesiyle İstinaf Mahkemesine taşındı

 

28 Aralık 2022

 

>>> 

 

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında "kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret" suçundan verilen 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası kararı, Anadolu Cumhuriyet savcısınca, ''yazım ve hesaplama hatasından dolayı usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunduğu'' gerekçesiyle İstinaf Mahkemesine taşındı.

 

Savcının istinaf dilekçesinde, gerekçeli kararın hüküm kısmında "sanığın eylemini basın önünde alenen işlediği anlaşıldığından" ibaresinde TCK'nin 125/4. maddesine göre artırım yapılması gerekirken 125/6. maddenin yazılarak yazım hatası yapıldığı belirtildi.

 

Dilekçede, sanığın cezasında hesaplama hatası yapıldığı ve bu nedenle 5 gün fazla hapis cezası tayinine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu aktarıldı.

 

Savcının dilekçesinde, usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunduğu gerekçesiyle kararın düzeltilerek onanmasına karar verilmesi talep edildi.

 

Dava dosyasını, "kamu görevlilerine hakaret" suçuna bakan dairenin alması bekleniyor.

 

Davanın geçmişi

 

Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi, 14 Aralık'ta İmamoğlu'nun "kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret" suçundan 1 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmasına karar vermişti.

 

Mahkeme, sanığın bu eylemi basın önünde alenen işlemesi nedeniyle artırıma giderek, İmamoğlu'na verilen cezanın 1 yıl 9 aya çıkarılmasına hükmetmişti.

 

İmamoğlu'nun bu eylemi "kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı" işlediğine kanaat getiren mahkeme, sanığın 2 yıl 7 ay 15 gün hapisle cezalandırılmasını karara bağlamıştı.

 

Mahkeme, İmamoğlu hakkında TCK'nin "siyasi yasak" içeren 53. maddesinin uygulanmasına hükmetmişti.

 

https://www.indyturk.com/node/593296/haber/i̇bb-başkanı-i̇mamoğlunun-davasında-savcı-kararı-istinafa-taşıdı

 

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun danışmanı olan ABD’li ekonomist Jeremy Rifkin kimdir?

 euronews

 

ABD'li ekonomist Jeremy Rifkin

 

CHP, 2023 ortalarında yapılacak seçimler öncesi mevcut iktidara ekonomi ve hukuk konularında sert eleştiriler yöneltiyor. 

 

Bununla birlikte Rifkin'le el sıkışıldığı CHP'den henüz resmi olarak teyit edilmiş değil. 

 

Peki kariyerinde Avrupa Birliği ve Çin hükümetlerinin yanı sıra eski Almanya Başbakanı Angela Merkel'e "Üçüncü Sanayi Devrimi"nin uygulanması konusunda danışmanlık yapan Jeremy Rifkin kimdir? 

 

Bilimsel ve teknolojik değişimlerin ekonomi, işgücü, toplum ve çevre üzerindeki etkileri ile ilgili 20'den fazla kitap yazan Rifkin'in kaleme aldığı eserler dünya genelinde 35'dile çevrildi ve genellikle en çok satanlar listesinde yer aldı. 

 

Yazılarında "ilerleme çağından" sonra "dayanıklılık çağına" geçilmesini öneriyor ve  yeşil enerjinin öneminin altını çiziyor. 

 

Rifkin, dünyanın önde gelen yenilenebilir enerji şirketleri, elektrik iletim şirketleri, inşaat şirketleri, mimarlık firmaları, bilişim ve elektronik şirketleri ile taşımacılık ve lojistik şirketlerinden oluşan "TIR Consulting" isimli danışmanlık şirketinin başkanlığını yürütüyor. 

 

Kendi oluşturduğu küresel ekonomik kalkınma ekibi, Collaborative Commons ve Third Industrial Revolution (Üçüncü Sanayi Devrimi) için IoT (Nesnelerin İnterneti / fiziksel nesnelerin birbirleriyle veya daha büyük sistemlerle bağlantılı olduğu iletişim ağı) altyapısını geliştirmek için şehirler, bölgeler ve ulusal hükümetlerle birlikte çalışıyor. 

 

Aynı zamanda ABD'nin Maryland eyaletine bağlı Bethesda kenti merkezli Ekonomik Eğilimler Vakfı'nın (FOET) kurucu başkanı. 

 

Vakıf, küresel ekonomiye dahil olan yeni teknolojilerin ekonomik, çevresel, sosyo kültürel etkilerini inceliyor. 

 

Jeremy Rifken son on yıldır Avrupa Birliği'ne ekonomi, iklim değişikliği ve enerji güvenliği alanlarında danışmanlık hizmeti veriyor. 

 

Ayrıca AB Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve birçok AB ve Asya ülkesinin devlet başkanına danışmanlık yapıyor. 

 

Avrupa Birliği'nin (Akıllı Avrupa olarak adlandırılan) küresel ekonomik kriz, enerji güvenliği ve iklim değişikliği üçlü sorununu ele alan Üçüncü Sanayi Devrimi uzun vadeli ekonomik sürdürülebilirlik planının baş mimarı olarak biliniyor. 

 

1945 doğumlu Jeremy Rifkin, euronews'e daha önce verdiği bir mülakatta, Üçüncü Sanayi Devrimi'nden bahsetmiş ve bunu beş başlıkta topladığını söylemişti. "Şu anda fosil yakıtları kullanarak inşaa ettiğimiz 200 yıllık bir sanayi devriminin faturasını ödüyoruz." diyen Rifkin, AB açısından bu beş başlığı şu şekilde sıralamıştı: 

 

– İlk temel ayak Avrupa Birliği’nin 2020’ye kadar ihtiyacının yüzde 20’sini yenilenebilir enerjiden karşılaması

– İkinci ayak ekonominin yeniden canlandırılması 

– Üçüncü ayak enerjiyi depolamak

– Dördüncü ayak internet devrimi ile enerji devriminin kesiştiği nokta. İnternet sayesinde bir ağ kurarak enerjinin dağıtılması sağlanacak 

– Beşinci ve son ayak ise ulaştırma

 

Rifkin, 1995 yılından bu yana Pennsylvania Üniversitesi Wharton School Yönetici Eğitim Programı'nda kürsüsü bulunuyor. 

 

Okul, CEO'lar ile üst düzey yöneticilere ticari faaliyetlerini sürdürülebilir ekonomilere dönüştürme konusunda eğitim veriyor. 

 

https://tr.euronews.com/2022/12/03/chp-genel-baskani-kilicdaroglunun-danismani-olan-abdli-ekonomist-jeremy-rifkin-kimdir

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com

İş Bankası Genel Müdürü Aran: TL mevduatta %50 oranını tutturmak gibi hedefimiz yok

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, TL mevduat oranının zorlamayla bir yere vardırılacak konu olmadığını ve mudi tercihlerine saygılı olunması gerektiğini söyledi. 

 


Yazıyı asıl kaynağından okumak için, 

https://www.ekonomim.com/ekonomi/is-bankasi-genel-muduru-aran-tl-mevduatta-50-oranini-tutturmak-gibi-hedefimiz-yok-haberi-675432

tıklayın!..

 


 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com

Altılı Masa’nın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi’nde neler var?

euronews  •  Son güncelleme: 28/11/2022 - 10:08

Altılı Masa'da yer alan siyasi partilerin liderleri

Altılı Masa, Anayasa değişikliği önerisini “Şimdi Demokrasi Zamanı” sloganıyla açıkladı. Tasarıya göre partili cumhurbaşkanlığı dönemi sona erecek. Anayasaya özgürlükçü bir anlayış kazandırılacak. Meclis güçlü, yargı bağımsız, yürütme istikrarlı olacak. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de yeni hükümet kurulmadan mevcut hükümet düşürülemeyecek. Parti kapatma zorlaştırılacak. Hayvan hakları Anayasaya girecek. Kadına şiddetten suçlu bulunanlar milletvekili olamayacak.

Cumhuriyet Halk Partisi, DEVA Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi, İYİ Parti ve Saadet Partisi Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş için üzerinde uzlaştıkları anayasa değişikliği önerilerini liderler Kemal Kılıçdaroğlu, Ali Babacan, Gültekin Uysal, Ahmet Davutoğlu, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu’nun katıldığı toplantıda açıkladı.

Buna göre Altılı Masa, ortak programlarla sahaya çıkacak. 

Tasarıyı hazırlayan komisyon üyeleri önümüzdeki günlerde medya organlarını, baroları, sivil toplum kuruluşlarını, meslek örgütlerini, iş dünyasını, sendikaları, kadın ve gençlik örgütlerini ziyaret edecek. Ayrıca altı siyasi parti Türkiye genelinde ortak programlar düzenleyerek sivil toplumla bir araya gelecek.

Kuvvetler ayrılığı tesis edilecek

Altılı Masa'nın Anayasa değişikliği önerisi 84 maddeden oluşuyor. Kuvvetler ayrılığının vurgulandığı yeni sistemde yasamanın etkin ve katılımcı, yürütmenin istikrarlı, şeffaf ve hesap verebilir, yargının ise bağımsız ve tarafsız olması hedefleniyor. Uzlaşılan metinde “Güçlü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa etme kararlılığı içindeyiz” ifadelerine yer veriliyor. Altılı Masa'nın anayasa değişikliği paketinden öne çıkanlar şöyle:

Partili cumhurbaşkanlığı dönemi kapanacak

Cumhurbaşkanı 7 yıllığına halk tarafından seçilecek ve seçimle beraber partisiyle ilişkisi sona erecek. Görevi sona eren bir cumhurbaşkanı, seçimle gelinen siyasi bir görev üstlenemeyecek. Cumhurbaşkanına, TBMM Başkanı vekalet edecek. Cumhurbaşkanının kanunlar üzerindeki zorlaştırıcı veto etkisi sona erdirilip geri gönderme hakkı veriliyor

Anayasaya özgürlükçü anlayış kazandırılacak

Altılı Masa'nın teklifi, Anayasayı temel hakları “ödev” olarak vurgulayan ve hürriyetleri ödev kavramıyla sınırlayan anlayıştan arındırıyor. Anayasaya özgürlükçü bir anlayış kazandırılıyor. Anayasadan otoriter anlayışın izleri siliniyor. Anayasada “temel hak ve ödevler” yerine “temel hak ve hürriyetler” düzenleniyor.

“İnsan onuru” Anayasanın temel esası olacak

Anayasanın temel hakları düzenleyen ilk maddesine “İnsan onuru dokunulmazdır ve anayasal düzenin temelidir” ifadesi ekleniyor. Bu vurguyla beraber Anayasanın insan onurunu esas alan bir bakış açısı kazanması sağlanıyor. Devletin temel işlevinin insan onurunu korumak ve ona saygı göstermek olduğu vurgulanıyor.

Tereddüt halinde yorum hürriyet lehine yapılacak

Anayasa’nın 13. maddesine “Hürriyet esas sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde yorum hürriyet lehine yapılır” hükmü ekleniyor. Böylece temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması düşüncesinden temel hak ve hürriyetlerin üstünlüğü dönemine geçiliyor.

Eleştiri hürriyeti güvence altına alınacak

Düşünce, kanaat ve ifade hürriyeti tek bir maddede düzenleniyor. Anayasanın 25. maddesinde yapılacak değişiklikle eleştiri hürriyeti güvence altına alınıyor. Keyfi sınırlamaların önüne geçiliyor.

Hayvan hakları ilk kez Anayasaya girecek

Anayasanın 56. maddesinde yapılan değişiklikle Anayasada sağlık hakkı ve çevre hakkı yeniden düzenlenirken hayvan hakları ilk kez anayasal güvenceye kavuşturuluyor.

Parti kapatma zorlaştırılacak

Siyasi parti kapatma davalarının açılması zorlaştırılıyor. Şiddete başvurma ya da şiddeti teşvik hariç olmak üzere parti kapatma davalarının açılabilmesi için ihtar şartı getiriliyor. Kapatma davasının açılabilmesi, TBMM’nin üçte ikisinin oyuyla alınacak izne bağlanıyor. Milletvekillerinin meclis kürsüsünde kullandığı ifadelerin parti kapatma davalarında delil olamayacağı düzenleniyor. Bu davalardan çıkabilecek yaptırımlara idari para cezası ekleniyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması zorlaştırılacak

Milletvekillerinin sadece ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü halinde dokunulmazlıktan faydalanamayacağı düzenleniyor. Anayasanın 83. maddesinde Anayasanın 14. maddesine yapılan atıf metinden çıkarılıyor. Dokunulmazlığın kaldırılması için üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar alınacağı hükmü getiriliyor. Milletvekili düşme kararında bireysel başvuru yoluna gidilmiş ise Anayasa Mahkemesinin kararının bekleneceği düzenleniyor.

Kadına şiddetten suçlu bulunanlar milletvekili olamayacak

Affa uğramış olsalar bile cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, kadına yönelik kasten yaralama ve edimi ifasını fesat karıştırma suçlarından hüküm giymiş olanların milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olamayacağı hükmü getiriliyor.

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun alanı genişletilecek

Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı 15’ten 22’ye çıkarılıyor. Üyelerden 20’sinin TBMM, 2’sinin cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi öngörülüyor. Mahkemenin bölüm sayısı 2’den 4’e yükseltiliyor. Anayasada veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde düzenlenen hakların ihlali iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu açılıyor.

Uluslararası anlaşmalardan çekilme kararı açıkça TBMM’nin uygun bulmasına bağlanacak

Türkiye’nin taraf olduğu bir uluslararası anlaşmadan çekilme için TBMM’nin uygun bulması şartı Anayasada açıkça düzenleniyor.

Herkes Meclis Araştırma Komisyonu’nun davetine uyacak

Meclisin denetim yetkisi güçlendiriliyor. Şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim için hükümete hesap sorulabilmesini sağlayacak araçları artırıp etkili kılınıyor. Muhalefete bir yasama yılında en az yirmi gün gündemi belirleyerek genel görüşme açma hakkı tanınıyor. Herkesin Meclis Araştırma Komisyonunun davetine uymak zorunda olduğu düzenleniyor.

Milletin meclisi, bütçe yetkisine kavuşacak

Bütçe yetkisi Meclise iade ediliyor. Hükümetlerin politikalarını Bütçe Kanununun sınırlarına uygun olarak yürütmelerini sağlamak amacıyla Kesinhesap Anayasada ayrı bir maddede düzenleniyor. Değişikliğe göre, Kesinhesap Komisyonu kuruluyor ve başkanının ana muhalefet partisinin milletvekili olması şartı getiriliyor.

Yeni hükümet kurulmadan mevcut hükümet düşürülemeyecek

Hükümet, başbakan ve bakanlar hakkında gensoru verme yetkisi tesis ediliyor. Bu yenilikle, Bakanlar Kurulu aleyhine verilen güvensizlik önergelerine yeni Başbakanın isminin eklenmesi zorunlu kılınıyor. Böylece meclis, istikrarın gereği olarak ancak yeni hükümeti kurmakta birleşebilirse mevcut hükümeti düşürebilecek.

HSK kapatılacak

Hakimler ve Savcılar Kurulu kapatılarak Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu kuruluyor. Yargı bağımsızlığının sağlanması için Adalet Bakanı ve yardımcısının Hakimler Kurulu üyesi olmasına son veriliyor.

OHAL KHK’larına son verilecek

OHAL KHK’ları kaldırılıyor. Olağanüstü Hallere ilişkin tedbirlerin Olağanüstü Hal Kanunu ile düzenleneceği ve Olağanüstü Hal Kanunu ile bu kanundan kaynaklı idari eylem ve işlemlere karşı yargı yolunun kapatılamayacağı düzenleniyor.

Savunma ve iddia makamı eşitlenecek

Hakim ve savcılara coğrafi teminat getiriliyor. Savunmanın bağımsızlığı vurgulanıyor. Yargılama sürecinin temel unsurlarından biri olan savunma makamı, ilk defa, bir anayasa hükmüyle düzenlenerek bu makamın iddia makamıyla eşit bir statüye kavuşturulması sağlanıyor. Her ilde bir baro olacağı açıkça Anayasada düzenleniyor.

Sayıştay ve YSK yüksek mahkeme olacak

Sayıştay yüksek mahkeme statüsüne kavuşturuluyor. Kurumun denetim yetkisinin kapsamı genişletiliyor. Yüksek Seçim Kurulu Anayasada yargı bölümünde bir yüksek mahkeme olarak düzenleniyor, kurulun niteliği açıklığa kavuşturuluyor. Yüksek Seçim Kurulunun seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkına ilişkin kararları Anayasa Mahkemesinin denetimine açılıyor.

RTÜK üyeleri gazeteci ve akademisyenlerden oluşacak

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun üye yapısında çoğulculuk sağlanıyor. RTÜK üyeleri, basın mensupları ile iletişim ve hukuk fakültesi öğretim üyeleri arasından seçiliyor. Üye seçiminde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin nitelikli çoğunluğu aranıyor. Kurulun çoğulculuk, özerklik ve tarafsızlık esaslarına bağlı olarak çalışacağı vurgulanıyor.

Belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmasına Danıştay karar verecek

İçişleri Bakanlığı’nın belediye başkanlarını ve meclis üyelerini görevden uzaklaştırma yetkisi kaldırılıyor. Onun yerine Danıştay kararı şartı getiriliyor. Görevden uzaklaştırmanın en fazla altı ay sürebileceği düzenleniyor.

YÖK kaldırılacak

Yükseköğretim Kurulu kaldırılıyor. Üniversitelerin akademik, idari ve mali özerklikleri ihlal edilmemek kaydıyla planlama ve koordinasyon kurulu olacak Yükseköğretim Üst Kurulu düzenleniyor. 

https://tr.euronews.com/2022/11/28/altili-masanin-guclendirilmis-parlamenter-sistem-anayasa-degisikligi-onerisinde-neler-var

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com

Enflasyon düşecek, doğru; peki ya fiyatlar ne olacak!

Alaattin AKTAŞ


 Yıllık enflasyon oranı aralıktan itibaren hızla düşecek, artık bunu herkes biliyor. Bu düşüşü faiz indirimine bağlayanın da başı ağrımaz. Peki gerçek bu mu, tabii ki değil. 


- Yıllık oran 40-50 puan kadar düşerek nisan-mayıs gibi yüzde 35-40 civarına inebilir. Söylesenize enflasyonu böyle hızla geriletebilmenin temel şartı nedir? Yanıt, yazıda...


Yıllık fiyat artışı zirveyi ya ekimde gördü ya da kasımda görecek. Ekimdeki yıllık artış oranı yüzde 85.51; bu oran kasımda belki küçük bir artış daha gösterir, o kadar. Sonra düşüş başlayacak.


Enflasyon hesaplama yönteminden kaynaklanan bu düşüşün matematiksel bir gerçek ve aylar öncesinden tahmin edilen bir durum olduğunu bu köşede defalarca yazdım; eline hesap makinesini alan ve dört işlem yapmayı bilen herkes de yazdı, söyledi. 


Bu gerilemenin siyaseten çok kullanılacağı, hatta kullanılmaya başlandığı da gözleniyor. Hele hele ekonomik gerçeklerle örtüşmek şöyle dursun yan yana bile gelmeyecek faiz indirimlerinin enflasyondaki bu gerilemeyi “sağlayacak” en büyük etken olarak gösterileceği de ortada ve gösteriliyor da nitekim... 


Yıllık fiyat artış oranı aralık sonunda kasıma göre 20 puan kadar düşüp yüzde 65-70 arasına ve ocak sonunda bu sefer 10 puan kadar daha düşüp yüzde 50- 55 arasına indiğinde neler söyleneceğini kim bilir kaç kez yazdım: 


“Biz enflasyon düşecek dedik ve düştü mü, işte görüyorsunuz. Bu düşüş için faizi indirmek gerekir dedik mi, dedik ve bakın faizi tek haneye indirmenin sonuçlarını. Enflasyon düşük faiz sayesinde daha da düşecek, bunu da göreceksiniz...” 


Doğru söze ne denir! 


Yıllık enflasyon oranı düşüyor. 


Faiz indirildikten sonra bu düşüş daha da hızlandı. 


Yıllık enflasyon oranı nisan-mayıs aylarında şimdiki düzeyin 50 puan kadar altına iner mi, iner... O aylarda yüzde 35’leri görebiliriz. 


Ya fiyatlar ne olacak? 


Son bir yıldaki fiyat artış hızına odaklanmak ve yalnızca değişim oranına bakmak, fiyatların düzeyini unutturmaya çalışmak siyasetçinin çok işine gelir. 


Böyle dönemlerde siyasetçi bu durumu ön plana getirip vatandaşın da yalnızca oranla ilgilenmesini ister. Çünkü orana değil fiyata bakan, aslında artışın devam ettiğini görecektir. 


Bugünkü yazımda bir tablo ve grafiğe yer veriyorum. Tabloda geçen yıl ve bu yılın ilk on ayının TÜFE gerçekleşmesi, 2023 sonuna kadar olan dönemin de hedef ve tahmini yer alıyor. 2023 için resmi enflasyon hedefi yüzde 25 ve buna göre aylık artış ortalaması (pratikte aylık artışlar tabii ki aynı oranda olmaz) yüzde 1.87. Bu çok iyimser bir senaryo. Ayakları yere biraz sağlam basan bir senaryo çerçevesinde aylık artış ortalamasını yüzde 3 alarak bir hesaplama yaptım. Ona göre de yıllık artış yüzde 43. 


TÜFE tüm fiyatların ortalamasını gösterdiğine göre bu endeksi bir mal ya da hizmetin fiyatı gibi düşünebiliriz. 


Bir kıyafet, bir aylık doğalgaz faturası, bir aylık sigara parası; ne sayarsanız sayın. 


Endeks ekimde 1084, diyelim 1084 lira. Son bir yıldaki artış da yaklaşık yüzde 86. 


Kasım ve aralıkta yüzde 3’lük artışlar olduğunu varsayalım; aralıktaki harcama 1150 lira. Peki yıllık artış kaç; aylık harcamamız arttığına göre yıllık oran da ekimdeki düzeyin üstüne çıkmış mı, hayır tam tersi yüzde 67’ye düşmüş. 


Çünkü son bir yıldaki artışa bakılıyor; hareketli olarak son 12 aya... Yüksek oranlar çıkıp düşük oranlar girdikçe de son 12 ayın oranı geriliyor. 


Yüksek artış dışarı-düşük artış içeri! 


Sihirli kavram bu: 


“Yüksek artış çıkıyor, düşük artış giriyor...” 


Örneğin bu aralıkta yıllık hesaplamadan geçen yılın yüzde 13.58'lik rekor artışı çıkacak, yerine muhtemelen yüzde 3 dolayında bir oran girecek. 


Bu sayede yıllık artış oranını gerilemiş görüyoruz. 


Ama peki fiyatta bir gerileme var mı?


Zaten gerileme olmadığını da söylemiş durumdayız: 


“Yüzde 13.58 çıkacak, yerine yüzde 3 girecek.” 


Yani fiyatlar artmaya devam edecek. 


Sorun da bu, fiyatlar artmayı devam edecek!


Grafik her şeyi ortaya koyuyor 


Grafiğimiz 2021 yılı başından 2023 sonuna kadarki dönemi kapsıyor. 2023’ü, tablodaki verileri kullanarak hem resmi hedefe göre, hem daha gerçekçi bir senaryoya göre oluşturduk. 


Şimdi soralım; aralıktan itibaren yıllık enflasyon artışı hız kesecek kesmeye de peki fiyatlarda bir gerileme var mı? 


Yok! Peki fiyatların gerilemediği, yatay bile seyretmeyip artmaya devam ettiği bir dönemde hayat pahalılığını hafifletmek mümkün olabilecek mi? Belki... Eğer gelirler fiyatlardaki artıştan daha fazla artarsa, belki... 


Ancak yalnızca 2023 için gelir-fiyat artışı dengesini gelir lehine değiştirmek, o da yapılırsa, yetecek mi? Ya geride kalan yıllardaki kayıplar? 


Unutmayalım, bu devlet, çok yüksek dereceli değil, sıradan bir memuruna emekli olduğunda ev alabilecek kadar ikramiye veriyordu. Ya şimdi? 


Daha ne örnekler verilebilir, isteyen istediği kadar örnek bulabilir. 




ENFLASYONU DÜŞÜRMENİN TEMEL ŞARTI NEDİR? 


Çok basit bir soru soralım: 


“Bir ülkede enflasyonu hızla aşağı çekebilmenin olmazsa olmaz şartı nedir?” 


Yok yok, öyle “Şu önlem alınmalı, bu politika izlenmeli, şu yapılmalı” gibi derin düşüncelere dalmayın! 


Enflasyonu düşürmenin olmazsa olmaz şartı çok basit: 


“Önce enflasyonu yükseltmek.” 


Önce enflasyonu tırmandır; yüzde 80’e, 85’e çıkar ki 30’a, 35’e indirme olanağın olsun! 


Enflasyon şimdi yüzde 20’lerde, 25’lerde olsa ne kadar düşürebilirdik ki! 


Sıfıra indirsek bile öyle 50 puan düşüremiyoruz ki! 


O zaman şu soruyu sormak gerekmiyor mu: 


“Peki enflasyonu kim, ne yaparak ve niye yüzde 85'lere çıkardı?" 


TÜFE TARTIŞMASI AYRI 


Yaptığım hesaplamada kullandığım TÜİK’in tüketici fiyat endeksinin kafalarda çok soru işareti oluşturduğunun ve inanılır bulunmadığının tabii ki farkındayım. 


Ben de bu hesaplamada bir dizi eksik bulunduğunu biliyorum ve özellikle son dönemdeki hesaplamalara ben de kuşkuyla bakıyorum. 


Ancak baz etkisine dayalı yıllık oran düşüşüne ilişkin hesaplama tüm endekslerde görülecek bir durum. Dolayısıyla TÜFE’nin kullanılmasının bu yönden hiçbir sakıncası yok.

 

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/enflasyon-dusecek-dogru-peki-ya-fiyatlar-ne-olacak/675423

 

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com

Ters ilişkicezası başbakan yaptı

Kayahan Uygur yazdı… 

 

 

“Yok aslında birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankasıyız” diyordu eski bir reklam. Brezilya’nın devrik başkanı Bolsonaro’nun kendi iktidarı altında yapılan seçimlerin hileli olduğunu iddia etmesi bana bu sloganı anımsattı. Başkanlık seçimlerinde “Cumhuriyetçi ittifakın” adayı olan aşırı sağcı Bolsonaro kendi atadığı yargıçlar tarafından denetlenen sayım işlemlerinde büyük yanlışlıklar yapıldığını söyleyerek sonucun iptalini istedi ve taraftarlarına eylem çağrısı yaptı!

Bolsonaro’nun Evangelist taraftar yığınları kışlalar ve askeri binalar önünde toplanarak lastik yakmaya ve dualar etmeye, milli marş söylemeye başladılar.  Ordunun dini ve devleti komünistlerden korumak için darbe yapmasını istiyorlar. 

MADE İN TÜRKİYE 

ABD’nin devrik başkanı Trump da 2020 Kasım ayında kendi başkanlığı döneminde yapılan seçimleri tanımamış hatta yandaşları 6 Ocak 2021’de ABD Kongresini basmıştı. Bu olayla ilgili yargı süreci hâlâ devam ediyor. Anlaşılıyor ki Brezilya’nın popülist sağ lideri Bolsonaro, yakın arkadaşı olan Trump’ın yolundan gitmekte. Ancak dünya popülist sağında bu akımı başlatan elbette ne o ne de ötekisi. Türkiye’nin son başbakanı Binali Yıldırım 2019 yılında İstanbul Belediye Başkanlığı seçimini kaybedince “çünkü çaldılar”  demiş ve partisinin yöneticileri bu sözü bir slogan haline getirmişlerdi. Sonunda seçimi kabul edip mazbatayı vermek zorunda kaldılar ama yenilgiyi halen dahi hazmedebilmiş değiller.

Son yazılarımda Japonya’da Moon cemaatinin, Brezilya ve ABD’deki Evangelistlerin sağ iktidarları desteklemek için nasıl sızma, nüfuz ve yayılma faaliyetleri yürüttüklerini anlatmış ve bu örgütler ile Türkiye’deki cemaat ve tarikatlar arasındaki benzerliğe dikkat çekmiştim. Anlaşılan Türkiye bir cins laboratuvar ve dünyadaki değişik ülkelerin iç politikaları incelendiğinde aralarındaki paralellikler hemen göze çarpıyor. 


MALEZYA’DA İSLAMCILIK DÖNEMİ KAPANDI 


Bu benzer ülkelerden biri olan Malezya’da geçen hafta seçim sonrası pazarlıklar bitti ve 20 yıldır ana muhalefet liderliği yapan Enver İbrahim Başbakan oldu. Bir kumpasla onu içeri attırmış olan ve yıllardır ülke politikasında önemli bir rol oynayan Mahathir Mohamad adlı siyasal İslamcı lider ise vekil bile seçilemedi. 


Kendisi de gençliğinde sıkı bir İslamcı olarak o partinin gençlik kollarını yöneten Enver İbrahim bir zamanlar halk arasındaki Doktor M. denilen Mahathir’in sağ koluydu ve onun yerine geçeceği varsayılıyordu. Ancak Enver ülkedeki Malay etnik grubu lehinde yapılan ayrımcılıklara karşı çıktığı ve devlet yönetiminde liyakat istediği için 1998 yılında tasfiye edildi ve İslamcılıktan uzaklaştı.

Reform isteyen ve yeni bir parti kuran Enver, İslamcıların düzenlediği bir kumpasla ve gizli tanık ifadeleriyle  “eşcinsel ilişki” suçlamasından yargılandı ve 5 yıl hapis yattı. Malezya’da “ters ilişki” başlığı altında bir suç sayılan eşcinsellikten hapis yatmak için parayla satın alınmış iki tanığın ifadesi yetiyordu. Siyasal İslamcı kültürü kumpası, şantajı, montajı, sahte belgeyi, yargıç ve savcı kullanmayı çok seviyordu. Zaten devlet kadroları açık ve gizli İslamcılarla doluydu.

Malezya’da halk tabiriyle “keser döndü, sap döndü” ve sonunda Malezyalılar bir zamanlar adi bir iftirayla yaftalayıp hapse attıkları Enver İbrahim’i Başbakan yapmak zorunda kaldılar.  Malezya Türkiye’deki siyasal İslamcı akım üzerinde çok etkili olmuş bir ülkedir ve Mahathir de birçok ünlü İslamcımızın ideoloğu sayılır. Yıllarca örnek alınan Malezya’daki gelişmelerden çıkarılacak çok ders olduğu muhakkak. 

MALEZYA İSLAMI VE TÜRKİYE 

Malezya’da ekonomik kalkınmayı ülkedeki Çinli azınlık, bir miktar da Hindistan kökenliler gerçekleştirmiştir. Malezya’da çoğunluğu oluşturan Müslümanlar ise İslam geleneklerine uygun olarak onlara  “zimmi” muamelesi yapmışlardır. Tarihte birçok İslam devleti ekonomide, bilimde, sanatta, kültürde kısacası uygarlıkta gayrimüslim ya da gayrimüslim kökenlilerden çok yararlandıkları halde onları yüksek vergi ve baskılarla ezmekten geri kalmamışlardı. Malezya’da da durum farklı değildi. İşte Enver İbrahim bu ayrımcılığa karşı çıkıp eşit yurttaşlık ilkesine ve devlet kadrolarında bilgi ve uzmanlığa önem vermesi nedeniyle İslamcılar tarafından düşman ilan edilmişti. Ne kadar tanıdık değil mi? İslamcılar bazen hatta kendi Müslüman vatandaşlarına da “zimmi” muamelesi yapıyorlar.

Malezya’da kullanılan daha tanıdık bir kavram var: “Yerli ve milli”. Yerli ve milli olmak, hegemonyacı büyük güçlere karşı ulusal bağımsızlığı savunmak tüm dünya halkları gibi biz Türklerin de en değer verdiğimiz kavramlardan biridir. Ancak Malezyalı İslamcılar bunu da çarpıtıyor ve perdeleyerek anlatıyorlar.

Malezya’da “Bumiputras” yani yerli, o yerin insanı olmak diye bir kavram var.  İslamcılığın o ülkedeki kurucusu Mahathir Mohamad, bu yerlilik kavramını ataları Malezya’da belki de Hristiyan olarak doğmuş olan Malay ırkına mensup mafya-iş insanlarına ve menfaat çetelerine ayrıcalık tanımak amacıyla kullandı. “Milli” kavramı da Arap-İslam kültüründe olduğu gibi Malezya’da da “İslam milletinden olmak” şeklinde anlaşıldı. Kısacası Malezya İslamcıları “yerli ve milli” kavramıyla ataları o topraklarda doğmuş olup da sonradan fetihler nedeniyle bir şekilde Müslüman olmuş avdeti yani dönme gruplara avantaj sağlamak için uydurdular. Şimdi Enver İbrahim bu durumu “her Malezyalı eşittir”, “Malezya’da ayrım olmayacaktır” sloganlarıyla değiştirmeye çalışıyor. Bu reformcu yaklaşımda elbette ki Malezya’ya bir süredir sıcak bakmayan Çin ve Çinli diaspora sermayesini tekrar kazanma arzusu da rol oynuyor. 

PAKİSTAN ORDUSUNDA NÖBET DEĞİŞİMİ 

“Yok aslında birbirimizden farkımız” reklam sloganını anımsatan geçen haftanın gelişmelerinden biri de Perşembe günü Pakistan’da yaşandı.  Pakistan’ın ABD politikalarıyla ters düşen popülist Başbakanı İmran Han Nisan ayında mecliste oluşan bir koalisyon tarafından düşürülmüştü. Tahrik-i İnsaf Partisi başkanı İmran Han kendisine haksızlık yapıldığı iddiasıyla Ekim ayında taraftarlarını toplamış ve Lahor’dan başkent İslamabad’a kadar sürecek bir yürüyüş başlatmıştı.

Yürüyüş sırasında 3 Kasım günü İmran Han’a yönelik bir suikast girişimi oldu ve bu eylem yarıda kesildi. Suikastçı Faysal Butt yakalandı ve kendisini İmran Han’dan nefret eden bir “yalnız kurt” olarak tanımladı. Bu coğrafyada kurtların asla yalnız olmadıkları iyi bilinirken, görev süresi 29 Kasım’da bitecek olan Genelkurmay Başkanı Cevat Bajva’ya yeni bir 3 yıllık uzatma dönemi tanınmayacağı anlaşıldı.  İki olay arasında ne ilgi var diyecekseniz ama “genişletilip esnetilmiş” Ortadoğu’da her şey birbirine geçmiştir.

2016’dan beri Genelkurmay Başkanlığı yapan Bajva’nın yerine de eski İstihbarat Başkanı Orgeneral Asım Münir’in geleceği anlaşıldı. Münir, bir dönem ünlü Pakistan istihbarat örgütü İSİ ile askeri istihbaratın başkanlığını birlikte yapmıştı. Hem de özel kuvvetler komutanıydı. Pakistan Cumhurbaşkanı Arif Alvi, Asım Münir’in Genelkurmay Başkanlığı ile ilgili kararnameyi Perşembe akşamı imzaladı. Böylece Bajva da emekliye ayrıldı.

YENİ DÖNEM YENİ İSİMLER 

Burada Türkleri hiç şaşırtmayacak bir siyasal incelik var. Yeni Genelkurmay Başkanı Asım Münir istihbaratın başında iken eski Başbakan İmran Han onu görevden almış ve böylece sadece 8 ay süren istihbarat başkanlığı kariyerine son vermişti. Bu görevden almaya İmran Han’ın tarikatçı eşi Büşra Bibi’ye bir iş insanı tarafından hediye edilen milyon dolarlık elmas konusunun yol açtığı iddia edilmiş olsa da işin içinde görüş ayrılıkları olduğu anlaşılıyor. Asım Münir’in siyasal İslam’ın popülist politikacılar tarafından hem de çok aşırı biçimde araç olarak kullanılmasına artık son verilmesini isteyen çevrelere yakın olduğu şeklinde yorumlar var. Nitekim Arap medyası kendisini Suudi Arabistan’ın son yıllarda almış olduğu İhvan karşıtı çizgiye yakın olduğunu ima eden yorumlara yer veriyor.  Münir, uzun bir süre de orada görev yapmış ve bazı ilişkiler kurmuş.

Öte yandan ABD’yi rahatsız eden Pakistan-Çin yakınlaşması konusunda Münir’in tavrını bilmek de oldukça ilginç olurdu. Her ne kadar Pakistanlı yorumcular Münir için “siyasetin tamamen dışında ve buna çok karşı” deseler de haklarında bu konuda yeminler edilenlerin çok değişik davrandıkları da görülmemiş olaylardan değildir.

Kesin olan bir nokta var, sınırda görev yaptığı dönemde görüldüğü gibi yeni Pakistan Genelkurmay Başkanı Münir, Afganistan Taliban destekli Peştun teröristlerine yani Taliban’ın Pakistan koluna eskisinden çok daha sert davranacaktır. Bu da dünya barışı için olumlu bir gelişmedir.

Pakistan, komşusu Afganistan’da cihatçı terörü desteklemenin bedelini çok kayıplar yaşayarak öğrendi. Hem göçten kaynaklanan ekonomik sorunlarla karşılaştı, hem de ülkede önemli iç güvenlik riskleri oluştu. Çok iyi ve profesyonel bir asker olan Orgeneral Münir umarım Pakistan uyanışının sembolü olur. Darısı komşu ülkelerdeki cihatçı teröre destek vermiş ve göçmen istilasına uğramış diğer ülkelerin başına. 

Kayahan Uygur
Odatv.com

https://www.odatv4.com/analiz/ters-iliski-cezasi-basbakan-yapti-260033

 

 

 

 

https://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com

https://cahit-celik.blogspot.com